Masal anlatmaya başladı. Nerden çıkmıştı şimdi? Sevgilim ve masal
anlatmak. Bakalım sonu nereye varacaktı?
“Biri
olmadan öteki olmazmış.” İki balık varmış. Biri turuncu ve iri, diğeri korkak
ve ince.
-Çiftler
böyle midir, biz de böyle miyiz?
-Kumral olabilirim
ama turuncu değil, sen de ince sayılmazsın demişti masalın başında.
İri sormuş bir gün. “Madem bütün denizler
birbirine bağlı, niye biz seninle bu kıyıdan ötekine yüzüp duruyoruz. Kendimizi
bir akıntıya bıraksak, yeni sularda yüzsek, başka balıklar yesek daha mutlu
olmaz mıyız?” Hak verdi İnce. İnceliğinden sırf. Çünkü onun mutluluğu için İri
ve o kıyı yeterlidir.
Gerisi
hava, su değişikliğidir ki, insan bundan beslenemez. Balıklar hariç.“Yok ya ben
İnce değilim, o da İri.
Katıldı yine düştü İri’nin peşine. Akıntıya
bıraktı kendini. Bunlar beraberce
İstanbul ve Çanakkale boğazlarını geçtiler. Geçerken eğlendiler. Fakat bir
balıkçı, akşam çocuklarına balık götürmek için suya ağ atmıştı. Ve bizimkiler farkına varmadan bu ağa
takıldılar. Daha doğrusu İri takıldı, iri ya. İnce’de sıyrılıp çıktı. İnce ya
bırakıp gitmedi. Hem inceydi hem aşık.
Kemirip ağları kurtardı İri’yi.“E tabi, ben bu ağlara takılacak kadar kuvvetli
değilim, eriyip gidecek gibiyim” diyerek onun gururunu okşadı.
Evet ya
ben İnce olabilirim diye düşündü masalı dinlerken. Aşkta en yanlış şeyler bile mantıklı gelir
insana. Tabi balıklara da. Çünkü aşk
suyun içinde de aşk. “Evet ya ben İnce’yim.”
Derken bizimkiler soğuk denizlere kavuştular. Fakat
İnce alışık değildi bu serin sulara ve hastalandı. Pulları dökülüyordu her gün
ve gün geçtikçe daha da yavaşladı. Hatta durdu bir gün Atlantiğin ortasında. Ya döneceklerdi ve İnce
iyileşecekti, ya da tek bedene düşeceklerdi. Çünkü herkesin Küba’ya yüzecek kadar nefesi
yetmeyebilirdi. İri Küba’ya gitmeye gitmeyi seçmeden önce biraz düşündü. O
düşündüğü süre kadardı sevgisi ki o da çok sayılmazdı.
Yok,
benim sevgilim İri değil. Ama ben İnce olabilirim. İnsan sevdiğiyle geçen
zamana doyamadığı kadar aşıktır. Balıklarda. “İki dakika daha beraber yüzmek,
tek başına aşık olmaktan iyidir” dedirtir aşk insana. Evet ya ben İnce’yim ve
aşığım.
Ve onunla Küba’ya varmak için son çabalarla iki
dakika kadar daha yüzdü ve öldü. Yukarı doğru çıkarken zayıf gövdesi
kılçıklarına kadar mutluydu ve gülüyordu. Koca bir balina onu yuttu. İri artık
tekti. Suyun ucunda Küba vardı. Var gücüyle yüzdü. İnce’yi unuttu.
Gıcık
oldu İri’ye Erkek işte dedi içinden.
İnce’yi unuttuğu kötü oldu. Çünkü onlar
birbirlerine beş saniyede bir nereye gittiklerini hatırlatıyorlardı. Ve şimdi
on saniye geçmişti ve hiç bir şey hatırlamıyordu.
Oh olsun
derken tutamamıştı kendini. Göz göze gelmişlerdi.
Ne İnce’yi, ne Küba’yı ne de adının İri
olduğunu hatırlamıyordu.
İnsana
adını başkaları hatırlatır. Balıklara da. Beter olsun.
O yüzden kayboldu derin sularında Atlantiğin.
Ve koca bir balina onu da yuttu. Mucize bu ya balinanın midesinde İnce’yi
buldu. Onları yutan balina aynıymış. İnce ölmemiş, tam tersi midenin
sıcaklığında dirilmiş. Ama oradan çıkarsa ölecek, İri’de nereye gittiğini ve
adını unutacak. O yüzden artık ikisi de buradalar.
Ne fark eder insana sevdiğinin yanı
cennettir.
Sevmeden
hiçbir şeyin tadı yok değil mi demişti sonunda. Neden anlatmıştı bilmiyordu bu
masalı. Bildiği tek şey vardı O İnce’ydi ama O İri olabilir miydi?
Ömür Bayramoğlu
29/9/2007, Suadiye
29/9/2007, Suadiye
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder