1921’de Manisa’da doğan Yusuf Atılgan, Manisa
Ortaokulu’nun sonrasında dönemin önemli isimlerinin öğrenim gördüğü Balıkesir Lisesi’ne
devam eder. Ardından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümü’nü bitirir. Ahmet Hamdi Tanpınar ve Nihat Tarlan’ın öğrencisi
olur. İki yıl edebiyat öğretmenliği yapar ve sonrasında Manisa Hacırahmanlar
Köyü’ne geri döner. 1976 yılında tekrar
İstanbul’a geldiğinde Milliyet Gazetesi ve Can Yayınları’nda
çalışır. 1989’da Moda’da vefat eder.
Bir kent romanı olan Aylak Adam’ı 1959’da
Hacırahmanlar’da, taşrada geçen Anayurt Oteli’ni 1973 yılında yine
Hacırahmanlar’da olduğu dönemlerde yazar. Yarım kalan kitabı Canistan ise 2000 yılında
yayımlanır. Öykülerinde genelde insandan hareket eden Atılgan’ın öykü kitapları
“Bodur Minareden Öte” 1960 yılında, “Eylemci”
(Bütün Öyküleri) de 1992 yılında
okurlarıyla buluşur.
Edebiyatına baktığımızda Ahmet Hamdi Tanpınar,
Samuel Beckett, Albert Camus, Fyodor
Dostoyevski etkilerini net olarak gördüğümüz Atılgan’ın Anayurt Oteli, 1963
yılında geçer ve 20 Ekim Pazar günü başlar, gün adları ile ilerler, 22 gün sonra 10
Kasım’da da sona erer.
Keçecizade ailesinin konağı 1923 yılında
Anayurt Oteli’ne dönüştürülür. Annesi konağa besleme olarak gelen Zebercet de, tren
istasyonuna yakın Anayurt Oteli’ ne, babasının ardından yıllar sonra yetkili
olur.
İlkokul mezunu, taşralı, para ile ilgili bir
sıkıntısı olmayan, otelin dışında mağdur ama otelde tamamen farklı bir karakter
olarak gördüğümüz Zebercet’in otelde bir kimliği vardır. Asıl konusu; kahraman
ve kahraman karşısında toplumun iletişimsizliği olan Anayurt Otelin’de okurla
da iletişime geçmez Zebercet. Başkaları
ile iletişim kurmaktansa ölümü tercih eden Zebercet’in asıl korkusu ölüm değil,
başkaları ile iletişim kurmak ve onlar tarafından yargılanmaktır.
Mutlak yalnızlık, yalnızlıktan çıkma umudu ve
hayal kırıklığı olmak üzere üç ana konuda ilerleyen Anayurt Oteli’nde, Zebercet, Ankara’dan Gecikmeli Trenle Gelen Kadın ve
Otel üç ana karakter olarak karşımıza çıkıyor.
Erken doğan Zebercet’in isminin konma anından
başlayan hor görülme, çocukluğunda ve askerde yaşadıkları ile devam eder.
Sonrasında “Ankara’dan Gecikmeli Trenle Gelen Kadın”la beraber umut dönemi
başlar. Böylece rutinin dışına çıkar, “Ankara’dan Gecikmeli Trenle Gelen
Kadın”ın düzgün iletişim kurması,
teşekkür etmesi ile umuda kapılan Zebercet kendine yeni takım alır, bıyığını
kestirir, ortalıkçı kadını uyandırmaz ve sigaraya başlar. “Ankara’dan Gecikmeli Trenle Gelen Kadın”ın
otele geri dönme umudunun bittiği anda hayal kırıklığı döneminde farklı
eylemlere yönelir, içkili mekana, sinemaya gider. Umut döneminde horlanma
yaşamazken hayal kırıklığı döneminde tekrar horlanmalar başlar ve ortalıkçı
kadını öldürmesi de o dönemde gerçekleşir.
Toplumsal öğelerin ön planda olduğu Anayurt
Oteli’nde, Zebercet’in ruh halini eylemlerinden yola çıkarak çözümlenebilirken,
yaşadığı olayların sebepleri ancak bir olayı anımsadığında okura açık edilir. Zebercet’in
erken doğumuyla başlayan, arızalı denebilecek gelişiminin başlangıç noktası ise
adının konulduğu andır. Anayurt Oteli onun için bir anlamda ana rahmi- ana
kucağıdır. Ortalıkçı kadın ise onun için adeta ana rahmi ya da ana kucağı ile
temas kurduğu objedir. Dolayısıyla hayal kırıklığı döneminde öldürdüğü de aslında
kendisidir. Tüm bunlar, kendinden vazgeçmeye başladığı an yaşanır.
Anayurt Oteli, aslında bu coğrafyadır ve
Zebercet de bir göstergedir. Otelin tenekeden mermer üzerine oturtulmuş bir tabelası,
bir de yönlendirme levhası vardır. Otelde iki tane de tablo asılıdır. Bir takım
objeler duvardan indirilir ve tekrar asılır. Sonunda da karakter kendini asar
ama öykü ölüp ölmediği ikilemiyle biter.
Biçim olarak iletişimsizliğinin yansıtıldığı
Türk Edebiyat tarihinde önemli bir yere sahip olan “Anayurt Oteli” 1987’de aynı adla Ömer Kavur tarafından
sinemaya aktarılmış, sinema tarihimizde kült filmler arasında yerini almıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder