6 Eylül 2019 Cuma

Mevsim Yenice ile Söyleşi


                                                           


Üniversitede fizik eğitimi almışsınız. Yazı ile ilişkiniz nasıl başladı? Neydi sizi bu yola yönlendiren?

Edebiyata bu kadar ilgili olmama rağmen, bir şansım daha olsa akademik bir sıkıntıya dönüşmesinden korktuğumdan üniversitede edebiyat eğitimi almak istemezdim. Bu nedenle üniversitede fizik eğitimi almış olmaktan hiç pişmanlık duymadım, kendim, hayata ve olaylara başka bir boyutta bakabilme ve yapabileceklerimin sınırıyla ilgili çok şey öğretti fizik eğitimim.

“Yazmak” hayatımda ilk-orta okul dönemlerinden bu yana hep vardı aslında. Fakat her şeyi bir kenara bırakıp buna odaklanma fikri bir türlü mümkün olmuyordu. Daha sonra 2014 yılının başında -birkaç yıldır çalışmıyordum- yıllardır çeşitli sebeplerle ertelediğim şeyi yapmak için yola koyuldum. En güçlü motivasyonum mevcut durumumu avantaja çevirmeye çalışarak yeni bir şeyler keşfetmekti.



“Bilinmeyen Sular” son öykü kitabınız.  Okuru neler bekliyor “Bilinmeyen Sular” da?

Aidiyet kavramını on öyküde, farklı farklı hikayeler ve karakterler, meseleler üzerinden inceleyerek, yıkıp tekrar inşa etmeye çalıştım. Hiçbir yere gidemeyeceğini bilmesine rağmen gidecekmiş gibi davranmayı sürdürenlerin, pes etmediği için başkalarına dönüşenlerin, kendini başka birinin fotoğrafına ait hissedenlerin kendince mevcut durumlarıyla başa çıkabilmek için oynadıkları oyunlara davet ediyorum okuyucuyu birlikte oynayabilmek adına...

 “Bilinmeyen Sular” on öyküden oluşuyor ve öykülerinizin müzik ve resimle olan bağları okuyucuda farklı bir etki yaratıyor. Her bölümün başında Pink Floyd’dan alıntılar var. Müzik ve resimle olan ilişkinizi ve bunların öyküleriniz üzerindeki etkilerini öğrenebilir miyiz?

Farklı sanat dallarından çok beslenen biriyim. Çok etkilendiğim bir tablonun karşısına geçip, orada etkilendiğim bir figür ya da ışık yansıması karşısında, ben bu duyguyu kelimelere nasıl dökerim diye düşünüyorum mesela. Bir şarkının aynı yerindeki tek bir kelimenin tonlaması beni yıllar yılı aynı yerden vurabiliyor, o hissin metindeki karşılığı nedir diye kafa yoruyorum. Bir  okur olarak da metnin içinde farklı sanat dallarının yansımasını görmeyi seviyorum.
                                                                  

2015 yılında “Açık Artırma” öykünüz altKitap Öykü Yarışması’nda birincilik ödülünü aldı. O tarihten itibaren yazılarında ve kaleminizde neler değişti?

Kendim adına bu tip sorulara cevap verebilmek epey zor, nelerin değiştiğini daha dıştan bakan bir gözün daha net tartabileceğini düşünüyorum. Öte yandan ben kendi adıma yapmak istediğim şeyi şöyle özetleyebilirim; yazdığım her yeni öyküde, bir önce yazdığım metnin üzerine yeni bir tuğla, katman inşa ederek ilerlemeye çalışıyorum. Becerebiliyorsam ne mutlu.

Öykünün yazı hayatınızdaki yerini öğrenebilir miyiz? Mevsim Yenice’nin romanlarını da okuyacak mıyız?

Öykü okumayı çok seviyorum ve bunu her fırsatta da dile getiriyorum. Kısa sürede bir sürü değişik dünyaya buyur edilebildiğiniz bir evren beni çok heyecanlandırıyor. Kafamın olumsuzluklarla dolu olduğu bir günde mevcut durumu unutabilmek için öykü okuyorum mesela, bir yerde birilerini bekleyeceksem o gelene dek bir öykü okuyuveriyorum, okuyamayacak durumdaysam sesli kitap aracılığıyla öykü dinliyorum. Kısacası öykü sevdiğim bir tür. Kendi yazma serüvenimde öyküyle olan bağım nereye gidecek inanın ben de bilmiyorum. Kafamda bir novella fikri var ancak ilk kitabımdan sonra da vardı, yazdığım 4 bölümü daha sonra 4 ayrı öyküye çevirdim. Şu günlerde kafamdaki novella fikrinin büyüyüp serpilmesi için uğraşırken çok beğendiğim bir öykü kitabını okudum ve oturup öykü yazma isteği doğdu içimde. O nedenle ben de bilmiyorum öykü peşimi bırakacak mı J

Öykülerinizde kahramanlarınızı seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? Ön hazırlık, okumalar yapıyor musunuz? Sizi etkileyen yazarlar ve kitapları da öğrenebilir miyiz? Kurgunuzu, tarzınızı neler etkiliyor, yazarken veya hazırlık aşamasında nelerden etkileniyorsunuz?

Öyküye başlarken kafamda genelde ufacık bir kesit, görüntü ya da karakterin bir eylemini gösteren sahne oluyor. Gerisi yol boyunca kendiliğinden açılıyor, beni heyecanlandıran kısım da burası zaten; karanlıkta iz bulmaya çalışmak ve yeni şeyler keşfetme anı. O nedenle karakter kendi kendini seçiyor diyebilirim. Ön hazırlık ve okuma yaptığım metinlerim oluyor ama karakter seçimi için değil, zaten var olan karakteri derinleştirebilmek adına. Örnek vermem gerekirse Bilinmeyen Sular kitabımdaki Bataklık Balığı öyküsü İngiltere bataklıklarında çizim için gözlem yapan İngiliz bir ressam ve İrlandalı yardımcısını konu alıyor. Bunun için İngiliz bataklıklarıyla ilgili araştırma yaptım, belgeseller izledim. Ve hatta öykünün adı da o araştırmalar sayesinde çıktı. Yine aynı sebepten İrlandalı yardımcının geçmişini kuvvetlendirebilmek için İrlanda mitleri okurken Azize Brigid ile karşılaştım ve öyküye müthiş hizmet etti kurgu açısından da. Bulduğum her ayrıntı öykünün gidişatı için yeni bir kapı aralıyor ve bu inanılmaz keyifli bir süreç.

2016 yılından bu yana altKitap ve altZine yayın kurulundasınız. Yeni öyküler, daha doğrusu belki de yeni yazarların öykülerini okumak sizi nasıl etkiliyor? Yeni genç yazar adaylarına neler söylemek istersiniz?

Altkitap ve altzine’in yayın kurulunda bulunmak her anlamda çok şey kattı bana. Kolektif bir çalışma içinde bulunmanın faydaları, birçok metin okumanın kendi okur süzgecimi daraltması ve daha güzeli kurduğum değerli dostluklar açısından benim için çok şey ifade ediyor bu.

Yazmak isteyenler için en güzel mutfak dergiler bence. Ben de Tekme Tokatlı Şehir Rehberi yayımlanmadan önce epey dergiye öykümü yollamış, kiminden red alarak üstünde tekrar çalışmam gerektiği konusunda hem fikir olmuş, bazı öykülerimin de yayımlanmasına şahit olup sevinmiştim. Bu nedenle bu tip platformları çok yararlı ve okurla dergilerin birlikte yürüttüğü ekip çalışmasını oldukça değerli buluyorum.


Hiç yorum yok: