Performistanbul’un Daire Sanat’ta 12 Ocak
2019 tarihine kadar devam edecek olan performans kalıntılarını sergileyerek
sürece ve dönüşüme dikkat çekmeyi amaçladığı “ Bu Bir Performans
Değildir”Sergisi üzerine küratör Simge Burhanoğlu ile konuştuk.
-Öncelikle Performistanbul’u tanıyabilir
miyiz?
Daha önce
performans sanatçılarına sahip çıkan, sadece performans sanatçılarını temsil
eden bir platform maalesef bulunmuyordu. Ben, insanlara nasıl ulaşırım onları
nasıl etkilerimin derdindeyken, bu disiplinle karşılaştım. 2016 yılının Ocak
ayında performans sanatçılarını bir çatı altında toplamak, sanatçıları
projelerle buluşturmak, üzere Performistanbul’u kurdum. Yapmak istediğimiz şey
aslında insanları ana çekmek. Günümüzdeki sanallığa karşı her şey gerçek olsun, bu hıza karşı bir şeyleri yavaşlatmış
olalım.Göz göze gelip sanatçıyla, canlı nefes alan biriyle, daha hızlı ve daha
yoğun bir etkileşim yaşasınlar. Derdimiz insanları performans sanatı ile bir
yolculuğa çıkarmak.
Performistanbul,
uluslararası performans sanatı platformu, amacımız farklı kurumlarla iş
birlikleri yaparak “alansız” bir kimlikle performans sanatını daha fazla insana
ulaştırmak. Sanatçıları hem var olan projelerine uygun mekan ve kaynak
buluyoruz hem de mekanlara özel işler üretebiliyoruz ya da herhangi bir proje
için gene sıfırdan iş üretebiliyoruz. Performistanbul’u kurarken amacım iş
modeli olarak bu platformu sürdürülebilir bir yapıya getirmekti. Çünkü güven
hissinin azaldığı bir dönemde sürdürülebilir olmak önemli. İlk önce daha önce
benzeri olmayan bu yapıyı anlatmaya çalıştık, ne kadar gerekli bir açığı
kapattığını anlattık, bünyemizde bulunan ve proje bazlı çalıştığımız toplam 18
farklı sanatçı ile 23 farklı alanda iş birlikleri ile gerçekleştirdiğimiz 40’ın
üzerindeki performanslarla kendimizi kanıtlamaya başladık ve bu alanda kalıcı
yararlı gelişmeler için çalışıyoruz.
Performistanbul
bünyesinde yürüttüğümüz çalışmalarımıza paralel olarak 2018 başından beri
Performistanbul Canlı Sanat Araştırma Alanı üzerinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Bu, performans sanatı alanında kaynak ve eğitim konusunda ciddi bir açığı
kapatacağını umduğumuz bir girişim. Amacımız uluslararası canlı sanat arşivi,
dokümantasyonu ve yayınlarının bulunacağı, performans sanatı alanında araştırma
ve yeni çalışmalar yapılabilmesi ve en önemlisi de bu yüzyıla uygun yeni
dillerin keşfedilebilmesi için 7000 üzerinde kaynak sunmak. Bir yandan da
Performistanbul olarak yayınlamayı planladığımız kaynaklarla da bu süreci
desteklemeyi hedefliyoruz.
-“Bu Bir Performans Değildir”
fikrinin ortaya nasıl çıktığını ve sergi hazırlık aşamalarını öğrenebilir
miyiz?
Daire Sanat’ın
kurucusu Selin Söl’ün İhtiyaç: SEN sürecimizdeki performanslardan geriye
kalanları sergilemeyi önermesi ile başlayan yolculuğumuzla ortaya çıktı. Önce
bir performans dokümantasyonu sergisi yapmak üzerine konuştuk; ancak sonra ben herhangi
bir dokümantasyon sergisi yapıp performansları tekrar sergilemek yerine performans
sanatı adına bir alan daha açalım istedim. Performistanbul’un genel misyonuna da
uygun olarak sergiden öte bir araştırma ortaya koyuyoruz. Serginin sorular
üretmesini hedefledik, risk aldık, ilk defa performanstan geriye kalan
kalıntıları başlı başına bir eser olarak sunduk. Şimdi de izleyicilerden gelen
yorumlar ile süreci devam ettiriyoruz, sizlerin soruları cevapları ile serginin
içeriği oturuyor.
12 sene dans ettikten sonra
önce sahne sanatları alanında ilerlemek, işin bildiğim pratik tarafına, sahne
önü bilgime sahne arkası ve sahne yönetimini de eklemek adına Bilgi
Üniversitesi’nde Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi bölümünden mezun oldum,
ardından Londra’da bale çalışmaları üzerine yüksek lisansımı yaptım ve
performans sanatları alanının akademik tarafını tamamlamadım. İstanbul’a dönüp,
bale eleştirmeni olarak sanat dergilerine yazmaya başladım. Eş zamanlı olarak
da Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde sanat projelerinden sorumlu olarak
çalıştım ve sanatın kurumsal tarafını keşfettiğim iki buçuk senelik bir
deneyimim oldu. Hep beden ve zihnin arasındaki ilişkiyi pratik ettim; bedene,
sahneye, performanslara farklı açılardan yaklaştıktan sonra derdimin hep
insanlar olduğunu anladım.
İnsanlara dokunmak ve içimdeki duygu derdini onlara geçirmek istedim.
Duygunun en çok hissedildiği ve bedenle birleşen sanat biçimi bence performans,
bu yüzden performans sanatı üzerine yoğunlaştım. Bu alanda da olması gerektiği
gibi bir yapı olmadığını, bir açık ve ihtiyaç olduğunu anladığımda hem bu
disipline hem de performans sanatçılarına sahip çıkan bir platform kurma fikri
ile ilerledim. Şimdi uluslararası performans sanatı platformu
Performistanbul’un kurucu direktörü ve performans küratörü olarak, çocukken
ilgilenmeye başladığım alanda, aynı tutkuyla devam ediyorum.
-Sergide yer alan
çalışmalar ve sanatçılar hakkında bilgi verir misiniz?
Bu sergide, Performistanbul’un
kuruluşundan bugüne kadar gerçekleştirdiği 40 performans arasından seçilmiş 9
performanstan geriye kalanları “tekrar” sergiliyoruz. Bu Bir Performans Değildir,
performans dokümantasyonu sergisi değil aslında, kalıntılar üzerinden
performans sürecine; performansın sanatçılardaki, izleyicilerdeki, hayattaki
izlerine ve hissine odaklanıyor. Yani izleyiciler, performansın kendisini
görmüyor, süreç sonrasında kalan kalıntıların izlerini sürüyor.
Ayrıca sergide, performanslardan
geriye kalan, yaşanmışlık taşıyan somut materyaller ile sürecin şimdiki zaman
temsilcileri olan sanatçıların performansın kendilerindeki izlerini
paylaştıkları ses kayıtları da sunuluyor. Her performansın hafızasını farklı
formlarda barındıran objeler arasında torba, alçılar, günlük sayfaları, bant,
beton, taş ve cam kırıkları gibi malzemeler yer alıyor. Birçok yaşanmışlık
taşıyan ve aslında performans sonrasında artık başlı başına birer eser haline
gelen izlere, dolayısıyla hafızaya odaklanan bu sergide, AslieMk'nın Beton, Batu Bozoğlu'nun Sadece 15 Dakika, Ebru Sargın L.'ın Sessizlik,
Ekin Bernay’ın Kumdan Kalelerim, Gülhatun
Yıldırım'ın Senin Yarın Su, İ. Ata
Doğruel’in Sonsuz Tarla, Leman S. Darıcıoğlu’nun Zehirlenmiş Prenses, Özlem Ünlü’nün Tape ve Selin Kocagöncü'nün canlı kamera
performansı Smile isimli performanslarından geriye kalanlar yer alıyor.
-“Zamanı nasıl
sergilersin?” sorusuna da bir cevap
olabilir mi “Bu Bir Performans Değildir, neler söylersiniz?
Tamamen bu soru üzerine
kurulu bir sergi. Performans sanatında en önemli element zaman. Performanslar da süreçlerden oluşuyor bu
bağlamda ikisi de akan, tutulamayan ve tükenen kavramlar dolayısıyla sergilemeye
çalıştığımız aslında doğası gereği sergilenmeye elverişli olmayan bir yapı, bu
yüzden hafıza üzerinden ilerleyerek herkesin zihninde sürecin kendi zaman
diliminde var olmasını diledik, his üzerine bir sergi kurguladık.
Dünyada genel
olarak şu anda performans sanatı hareketlendi, buna Türkiye de dahil. Dünya şu
anda performatif, çünkü artık insanlar durağan bir şey ya da katkısı olamadığı
bir sonuç ile ilgilenmiyorlar. Bu da bu kadar hızlı akan bir yüzyılda çok doğal
geliyor çünkü artık insanlar parçası olabildikleri dahil olabilecekleri
süreçler istiyorlar. Değişimi birlikte yaşamak ve yaşatmanın derdinde herkes.
Dolayısıyla ben buna İstanbul olarak değil dünya olarak bakıyorum. Bir çok
performans sanatı girişimi keşke olsa, ama bence bir çok diyebileceğimiz kadar
sayılır bir durumda değiliz, örneğin Performistanbul dışında performans
sanatçılarına sahip çıkıp bünyesinde bir çatı altında toplayıp sanatçıları
temsil eden bir platform daha maalesef hala yok, kısaca bu alanda daha
bilinçli, profesyonel çalışmaların
yapılması gerekiyor. Performans sanatçılarının, sanatının hakları
savunulup korunmadıkça tek bir boyuttan sadece performanslar sunarak
ilerleyemeyiz, bu sanat disiplinin anlaşılır, işlenebilir ve tabii ki
sürdürülebilir olması için gerekli kaynakların sunulması gerekiyor. Kısaca şu
an çoğu etkinliğin performans olarak tanımlandığını düşünürsek bu dalganın
biraz popüler olmasından da korkuyorum. Hala performans sanatı tanımını
yaptığımız, yapmamız gereken İstanbul’da bu hareketin kalıcı ve yararlı olması
için vizyon ve destek gerekiyor.