Bozlu Art Project
Mongeri Binası, Türkiye’de figür resminin önde gelen temsilcilerinden Neşe Erdok’un yaşamını ve eserlerini içeren,
yazarlığını Oğuz Erten’in yaptığı Zaman Kuşu: Neş’e Erdok’un Yaşamı ve Sanatı
isimli kitap dolayısıyla hazırlanan sergiye ev sahipliği yapıyor. Sergi tam olarak retrospektif özelliği
göstermese de eserleri bir bütünlük içinde görmemizi sağlıyor.
1940 yılında
dünyaya gelen Neş’e Erdok’un çocukluğu, gençliği, İstanbul, Ankara, Erzurum,
Erzincan, Berlin gibi çeşitli şehirlerde geçer. En büyük dostu, akıl hocası abisi
Sami Erdok’un ona resim sevgisini aşılaması ve hocalarının resim kabiliyetini
ortaya çıkarması ile gözlem yeteneği bir araya gelince ressamlığa doğru uzanan
yaşam serüveni başlamış olur. 1958’de Akademi’ye giren Erdok, mezun olunca önce
Madrid’e, sonra Paris’e gider. Paris dönüşü Hocası Neşet Günal’ın kendisine
asistanlık teklif etmesi ile İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde Mihri Müşfik’ten
sonraki ilk kadın hoca olan Erdok, 1972-2007 arasında binlerce öğrenci
yetiştirir.
Öğrenciliğinden
itibaren İstanbul’un farklı semtlerine giderek insanları gözlemleyerek
resimlerini yapar. Resimlerinde insanı merkeze almaktan vazgeçmeyen Erdok, 60
yıldır resim yapmaya devam etmektedir. Resimlerinin hemen hepsi tuval üzerine
yağlıboya ve büyük boyuttur. Sanatçı, hiçbir portresinin sipariş üzerine
yapılmadığını belirterek, etrafında olduğu, ilişki kurduğu kişilerin portlerini
yaptığını belirtir. Renkten çok biçime önem vermek, hikâyeden çok anlatıma
yönelmek, neşeden çok drama odaklanmak Türkiye’de figür resminin önemli
temsilcilerinden olan Erdok resminin ana karakterini oluşturur. Otoportreleri
ise biyografik özellik gösterir. Okuyan, izleyen, gözlemleyen bir ressam olarak
etkilendiği edebiyatçılarında resimlerini yapar. 1990’lı yıllarda resmine giren
bir daha hiç çıkmayan bir öge ise kedilerdir. Erdok, yaşlılık ve ölüm
temalarına ilişkin de resimler yapar.
Genellikle
seriler halinde çalışan Neş’e Erdok’un, Saltanat, Sokak Satıcıları,
Podima,Ressamlara Göndermeler, Yaşlılık, Çocuk, Gece Yolculuğu, Beyoğlu,
Gölkoy, Sosyal içerikli Resimler, Çıplak, Otoportreler, Sanatçı Portreleri,
Ressam ve Modeli, Portreler, Kuaför, Lanetli Şairler, Suç ve Ceza olarak bölümlere
ayırdığı çalışmalarından, “Saltanat Serisi”, sanatçının ilk önemli temalı resim
serisidir. İster ayakkabı boyacısının sandığı, ister bir dilencinin el arabası
olsun,sanatçı tarafından bir saltanat koltuğuymuş gibi betimlenerek âdeta
izleyicinin gözünden kaçmaması için büyük boyutlarda ön plana çıkarılır.
Saltanat Serisi hem resimsel hem de tematik anlamda Türk resmine soluk
getirmekle birlikte Neş’e Erdok’un sanatsal açıdan doğduğu dönem olarak da öne
çıkar. Neş’e Erdok resimlerinde en sık karşılaşılan figürlerden olan “Sokak Satıcıları”,
sanatçının en eski temalarından biridir. Çocuk resimleri, Neş’e Erdok’un
neredeyse tüm kariyeri boyunca devam ettiği en önemli konulardan biridir ve ele
aldığı çocuk tipleri ilginçtir, genellikle hüzünlü çocuklardır. Sanatçı bazen farklı resim serilerini ya da
figür gruplarını tek bir resimde kompoze eder. Kırk dört yaşında ölen abisini
her zaman çocukluk haliyle betimlemiştir. Sanatçının okul döneminden en sevdiği
sanatçılardan biri olan Piero Della Francesca’dır ve bu dönemden sonra gece
resimlerine ilgi göstermeye başlar.
1990 tarihli sergiye
de ismini veren “Zaman Kuşu” resminin
hikâyesini şöyle anlatır: Bu resim abimin ölümü ile ilgilidir. Kuş fikri
şuradan çıktı; Abim Ankara’da ameliyat oldu. Ben kanser olduğunu biliyordum.
Raporda gördüm ama inanmak istememiştim. Tuhaf bir şey. Baktm abim kalktı
yüzünü yıkadı, sanki iyileşmiş gibiydi. Gecikmiş bir ameliyattı, ilk doktor
yanlış teşhis koymuştu. İstanbul’a getirdik ve eve yerleştirdik. Abim birden
iyi oldu ve ben de Marmara Adası’na tatile gittim. Manastır isimli bir yer var
adada, orada tam bitmemiş bir pansiyon buldum, bir kadın işletiyordu. Ondan
başka kimse yok etrafında, hatta evde bir tüfeği vardı. Bitmiş bir odasında alt
katta kalıyordum. Hemen önünde de deniz vardı. Orada odamın camının önüne her
gün küçücük, renkli kanatlı bir kuş geliyordu. Her gün geldi ve içeriye girmeye
çalıştı. Sonra ben onu anlamlandırdım. İstanbul’a döndüğümde abimi örmek için anemlere
gittim. Odasına bir girdim, on beş günde inanılmaz zayıflamıştı, felaket bir
durumdaydı. “Neden tatile gittim”, diye üzüldüm ve kuşun onun ruhu olduğunu
düşündüm. Ona Zaman Kuşu dedim. Abim genç öldü. Son anlarında bana dedi ki:
Neş’e erken ölmekle, geç ölmenin bir farkı yok, ikisi de bir! Zaman Kuşu resmi
oradan geliyor. Erdok, bu resimde abisi ile kendini çocukluk hallerinde trenle
yolculuk yaparken betimlemiştir. Kolunu Erdok’un omuzuna atan abisi eline
konmuş zaman kuşuna bakmaktadır, dışarıdaki izleyiciler de trenin içinde geçip
giden hayatlara.
1996 yılında
başladığı “Gölkoy” resimleri sanat hayatında önemli bir kırılmaya işaret eder.
Bir kaçış ya da sıçrayış dönemi olarak da adlandırılabilecek Gölköy resimler
gerek mekân, gerekse hareket ve renk gibi resimsel değerler açısından Erdok’un
en aykırı dönemini ifade eder. Akademi’deki görevi sırasında aksatmadan resim
yapmaya ve sergiler açmaya devam eden sanatçı, on üç yaşından yetmiş altı
yaşına kadar beş yüzü aşkın yağıboya resim, dört yüze yakın desen üretir.
Figüratif resmin
savunucularıdan olan Neş’e Erdok’un “Zaman Kuşu” adlı sergisi 9 Haziran 2018
tarihine kadar Bozlu Art Project Mongeri Binası’nda sanatseverler tarafından
gezilebilir.
*Zaman Kuşu:Neş’e
Erdok’un Yaşamı ve Sanatı adlı kitap kaynak olarak kullanılmıştır.