Burhan Sönmez, Kuzey, Masumlar ve İstanbul
İstanbul ile Türkçe
edebiyatın içinde kendine yer edinmiş önemli yazarlarımızdan. Dördüncü
kitabı Labirent, İletişim Yayınları
etiketiyle okurlarıyla buluştu. İntihar etmek isteyen bir müzisyenin hikâyesini
konu edinen Labirent’te geçmişle bugün içiçe geçiyor, toplumsal bellekle
kişisel bellek birbirine karışıyor. Kendine has edebi dili ile okura yeni bir
dünya kuran, yurt içi ve yurt dışında bir çok ödül kazanan Burhan Sönmez’le son kitabı”Labirent” ve edebiyat
üzerine söyleşi gerçekleştirdik.
-Ana karakter Boratin’in, hafızasını kaybetmesiyle başlayan
roman ilerledikçe diğer karakterler de teker teker romana dahil oluyor.
Boratin’in hikâyesi nasıl başladı, yazma sürecinde neler yaşadınız?
Yeni her kitapta olduğu gibi, ana fikrin peşinden
gitmenin heyecanı, yavaş yavaş ayrıntılara yoğunlaşmaya dönüşür. Her ayrıntıda
değişen fikirler, romanın akışını da değiştirir. Bu açıdan, Labirent, yazmayı
istediğim roman olarak başladı ve yeni bir roman olarak bitti. Bu iki yan –bir
paradoks halinde- iç içe geçer.
-Romanda geçmişle bugün içiçe geçiyor. Okur hem
Boratin’in geçmişini, hem de kendi vicdanını arıyor. Hatıra, hafıza ve vicdanın izinin sürüldüğü bir bulmaca olarak
değerlendirebilir miyiz “Labirent” i, neler söylersiniz?
Herkes farklı yorumla
okuyabilir, ama sizin sorduğunuz soru, benim aklımdan geçenlere yakın. Bunun
muhasebesini yazar olarak tabii ki ben yapamam, çünkü yarattığım karakter
(Boratin), birçok açıdan benden farklı biri. Ben daha çok onu tanımaya ve onu
göstermeye çalıştım, pek çok yerde onunla aynı duygulara sahip olmasam da.
-“Labirent”te de diğer
kitaplarınızda olduğu gibi karakterleriniz değişik isimlere sahip. Bu isimleri
seçme nedeniniz nedir?
Bunun belirgin bir
nedeni olduğunu söyleyemem. Sadece, nedenini bilmediğim bir istek bu, her
romanda isim yaratmayı seviyorum.
-Bir insanın intiharının başarısız olması ve uyandığında
neden intihar ettiğini hatırlamaması yeni bir başlangıç şansı olarak
değerlendirebilir mi? Hafıza insanın zindanı olabilir mi?
İşte bunun cevabını bilmiyorum. Siz buna bambaşka bir cevap
verebilirsiniz. Ben ise kendi cevabımı makale gibi yazmak yerine, Boratin
adındaki birinin cevabını aramaya ve anlamaya çalıştım.
-Romanda
baskın olarak kullandığız bir de müzik türü var, Blues. Buna nasıl karar
verdiniz?
Düşünüp farkı
tercihler arasından seçmedim blues’u. Daha baştan o vardı zaten. Blues sesi
taşıyan bir roman yazmayı eskiden beri istiyor, tasarlıyordum.
-Türkiye
Gazeteciler Cemiyeti 2011 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’ne değer görünen en genç
yazar ünvanı sizin. Ödül almak, ünvanlar yazı yolunuzu nasıl etkiliyor?
Tek etkisi,
herhalde, yazara daha çok çalışma isteği aşılaması. Başka bir etkisi olduğunu
sanmıyorum.
-Son olarak
sormadan bitirmek istiyorum röportajımızı, İstanbul’un, edebiyatın ve
coğrafyamızın durumunu ve romanlarınız üzerlerindeki etkilerini öğrenebilir
miyiz?
Gizli başkentler vardır hayatta. İstanbul da bu
toprakların gizli başkentidir, hem edebiyatta, hem de sanatın diğer
alanlarında. Yollar buraya çıkar. Herkes ona kendini rengini vermeye çalışır.
Ben de kendimce öyle yapıyorum.