Daniele
Sigalot’un İstanbul’daki ilk solo sergisi,
“İmparatorluklar Öncesi” Anna Laudel Contemporary’de açıldı. Kağıt
algısı yaratan alüminyumdan yapılmış uçak enstalasyonları ile tanınan Sigalot,
çalışmalarında gerçek-imge arasındaki zıtlığı yansıtmayı amaçlıyor.
Roma doğumlu olan
sanatçı, İstanbul ve Roma arasında –ikisininde tepe üzerinde kurulmuş olması,
imparatorluk köklerinin olması- gördüğü benzerliklerden, bağlardan yola çıkarak
serginin ana temasını belirliyor ve bu tema üzerinden, bu fikirle ürettiği
işlerinden oluşan sergiyi hazırlanmaya başlıyor. Serginin sanatçı için diğer
bir önemi de İstanbul’da ürettiği işlerin sergide yer alması. Bu sanatçı için
çok önemli. Çünkü burada üretirken işle farklı bir bağ kuruyor. Diğer türlü
atölyede üretiyor ve sergilenecek olan ülkeye, mekâna gönderiyor. İstanbul’da yaptığı işlerde galeri ile
kurduğu güzel iletişimin de olumlu etkisinin çok fazla olduğunu belirtiyor
Sigalot.
Barcelona,
Amerika, Berlin,Londra başta olmak üzere pek çok ülke ve şehirde yaşamış olan
sanatçı uzun yıllar, profesyonel olarak uluslararası reklam sektöründe çalışmış
ve reklam dünyasının dilini ustaca
kullanarak, son on bir yıldır zamanımızın duygularını yansıtan, süprizli işler
üretiyor.
Tamamını
İstanbul’daki atölyesinde iki ayda ürettiği büyük ölçekli enstalasyonlarından
biri olan “Olabilecekken Olmayan Her Şey Şimdi Oldu” da sanatçı, alüminyum malzeme kullanılmış ve
buruşturulmuş kağıt görüntüsünde 350 kg ağırlığında. Uzun süre reklem ajansında
çalışan Sigalot, işi gereği pek çok kötü fikir üretmiş. Yarattığı kötü
fikirleri temsilen yarattığı iş olarak değerlendiriyor eserini ve eserin devamı
niteliğilinde olan işlerini de
başarısızlığı başarıya dönüştüren işler olarak anlatıyor.
Sergide dikkat
çeken diğer bir eser, dijital bir zaman sayacı olan “ENOUGH- YETER”. Günümüze ulaşmış tüm ölümsüz yapıtlara atıfta
bulunuyor sanatçı bu eserle. Sigalot, Berlin’deki atölyesinin etrafında diğer sanatçı atölyelerininde
bulunduğu ve arkadaşlarının zaman konusunda çok endişeli olduğunu söylüyor.
“Boyanın ömrü 2-3 “ diyorlar mesala, “sen ürettiğin işin ne kadar yaşamasını
istiyorsun” diye soruyorum ben de diye ekliyor sanatçı ve genelde ölümsüz olmak
istedikleri için bu soruya cevap vermediklerini belirtiyor. Sonra bu soruyu
kendine sormuş Sigalot ve alçak gönüllü olarak “bin yıl yaşasın” diyerek
cevaplamış sorusunu. O esnada ne
üretebilirim diye düşünmüş ve bin seneden geriye doğru sayan sayım
enstelasyonunu tasarlamış. Sanatçının
espirili bir yaklaşımla, kendi sanatının ölümsüzlüğü için kafi gördüğü, 3016
yılından günümüze dek, geri sayıma devam edecek bu çalışma. Bu hikâye
bilinmezse izleyici eseri gördüğünde “Yeter” onun için neyi ifade ifade
edeceğini merak ediyor Sigalot.
Sanatçı da ayrı
bir yeri olan sergide satılık olmayan
tek iş ”Bu kalemin yalnızca iyi fikirleri vardı” çalışması. 2010 yılında
hayatında pek çok şeyin kötü gittiği bir yılmış. İş görüşmeleri yapmaya devam
ettiği bir gün farklı bir mağaza görmüş. Eski tarz özel olan bu mağazada
çeşitli kağıtlar ve kalemler satılıyormuş. Tezgahın arkasında duran yaşlı adama
“iyi fikirler üreten bir kaleminiz var mı” diye sorduğunda bu kalemi göstermiş
yaşlı adam. Gerçekten de öyle olmuş, iyi fikirler üretmiş bu kalemle. Çok iyi
işler almış, yedi kere başka şehirlerde kalemi kaybetmiş Sigalot ama her
defasında geri gelmiş kalem.
Çok farklı
şehirlede yaşayan sanatçı, şehirlerin insanlar üzerinde çok etkisi olduğunu ve
bunu da işlerine yansıtmak istemiş Sigalot. Paslanmaz çelik üzerine işlenmiş
ayna efekti yaratmış sanatçı. Ayna
efektini haritalarla birleştirerek , şehirlerin insanlar üzerindeki etkisini vermiş.
Eserin önüne geldiğinizde Roma’da, İstanbul’da portreleriniz beliriyor. İnsanın,
geçmişinde ve bugününde kültüre bıraktığı izlerden yola çıkan sanatçı,
şehirlerin silüetini, altın kaplama ve paslanmaz çelik haritalarda
görselleştirir. Haritalar, şehirlerin ne
gerçek hafızalarıdır.Şehirlerde kendi yansımalarımızı gördüğümüz gerçeğinden
yola çıkan sanatçı, ayna etkisi verecek şekilde işlenmiş İstanbul ve Roma
haritalarında, kendi portrelerimizi izlemeye davet eder. Kimliğimiz ve
yaşadığımız yer arasındaki bağı sorgular.
Sergide yer alan
alüminyumdan yapılmış “kağıt uçaklar” sanatçının adeta imzası niteliğinde. Bu
uçaklar her kıtada her çocuğa ait olabilecek, düş gücü ve yaratıcılığa ait bir
simge olarak düşünülebilir. Çocukça görünen bir sembol ciddi bir işe dönüşür.
Daniele Sigalot’un malzeme seçimi, izleyiciyi
oyuna davet eden sezgisel bir keşif içerir. Kartondan alüminyuma, mozaikten
dijital gösterimlere, çizimden resme, geniş bir yelpazede malzeme ve benzersiz
teknik kullanımıyla, Sigalot’un günümüzün zıt duygularını yansıtan 30’da fazla
çalışması 26 Ekim 2018 tarihine kadar Anna Laudel Contemporary’de sanatseverler
tarafından izlenilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder