sisifos söyleni etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sisifos söyleni etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ocak 2018 Pazar

Biraz Ağır Olmuştu

                                                                                                                        Albert Camus'ya...


Kahvemi alıp, çantamdan kitabımı  ve not defterimi çıkardığım sırada ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. Sakin, sessiz  ve klimalı  yerde kitabımı okuyup, notlar alacaktım. Bir anda yan masadaki adamı fark ettim. Bu masa boş değil miydi? O sırada adamın da  elimdeki kitaba baktığını gördüm. “Sisifos Söyleni”.  İşte en sinir olduğum şey başıma gelmişti. - Bakın ben kitap okuyorum, hatta böyle kitaplar.-
Sisifos kayayı tepeye kadar getirecek, kaya tepeye gelince kendi ağırlığıyla yeniden aşağıya düşecekti hep” diye yan masadan konuşmaya başladı adam.  Ama böyle sahneler genellikle dizilerde olur. Esas kız veya oğlan kafası dalgın sahile gider, orada bir balıkçı veya yaşlı bir adam ders ve bilgi dolu sözlerle kahramanımıza doğru yolu gösterir birkaç cümle söylemeye başlar. “Evet bu arada sadece festival filmleri ve belgesel seyretmiyorum,  dizi de seyrediyorum.”
“Tanrılar Sisifos’u bir kayayı durmamacasına bir dağın tepesine kadar yuvarlayıp çıkarmaya mahkûm etmişlerdi.  Yararsız ve umutsuz çabadan daha korkunç bir ceza olmadığını düşünmüşlerdi, o kadar haksız da sayılmazlardı.  Sisifos yeryüzüne dönmek için Pluton’dan izin alır. Ama bu Dünya’nın yüzünü yeniden görünce, suyu ve güneşi, sıcak taşları ve denizi tadınca, ruhlar ülkesinin karanlığına dönmek istemez artık. Çağrışımlar, öfkeler, gözdağları, hepsi boşa gider. Daha birçok yıllar, körfezin eğrisi, pırıl pırıl deniz ve yeryüzünün gülümsemeleri  karşısında yaşar. Tanrıların bir karar vermesi gerekmektedir. Mercure gelip pervasızın yakasına yapışır, sevinçlerinden kopararak zorla ruhlar ülkesine götürür onu, burada kayası hazırdır.” Adam anlatmaya devam ediyordu. O anda da aklıma Woody Allen’ın “Paris’te Gece Yarısı” filmi gelmişti. Gece yarısı Paris sokaklarında da değildim. -Bu arada Woody Allen filmleri seyrettiğimin de altını çizmiş oldum.-
“Tanrıları hor görmesi,  ölüme kin duyması, yaşam tutkusu, tüm varlığı hiçbir şeyi bitirmemeye yöneltildiği  bu anlatılmaz işkenceye mal olur. Yeryüzünün tutkuları için ödenmesi gereken pahadır bu” diyerek devam etti adam.
“Sisifos en uyumsuz kahramandır.” Diyerek cevabı verdim ben de. Oh be! Biz de kitabı okuyorduk herhalde, elimizde süs olarak taşımıyorduk. Ezbere daha uzun cümle gelmemişti aklıma ama olsun.
“Sisifos bu dönüş, bu duruş sırasında ilgilendirir beni. Böylesine taşlarla baş başa didinen bir yüz, taşın kendisidir şimdiden! Bu adamın ağır, ama eşit adımlarla sonunu göremeyeceği sıkıntıya doğru inişi gözlerimin önüne geliyor. Bu saat, bir soluk alışı andıran, tıpkı yıkımı gibi şaşmaz bir biçimde geri gelen bu saat, bilincin saatidir. Tepelerden ayrıldığı, yavaş yavaş tanrıların inlerine gömüldüğü saniyelerin  her birinde, yazgısının üstündedir. Kayasından daha güçlüdür.”
Bu ağır olmuştu ama. Allah’ım adam Sisifos Söyleni’ni ezbere biliyordu. Şaka mıydı acaba bu olanlar? Kim bana böyle bir şaka yapar, ya da yapabilir?  Buraya geleceğimi, bu kitabı okuduğumu ve onun üzerine çalıştığmı kimler biliyordu? Kim bilir, diyerek ardından da reklam içerikli espiri yapacaktım ama neyse. Ayrıca böyle bir adamı tanıyan ve beni tanıştırmayan birileri varsa  onlarla ilgili de arkadaşlığımızı gözden geçirmem gerekecek.
“Gene Sisifos’u kayasına dönerken getiriyorum gözlerimin önüne, acı başlangıçtaydı. Yeryüzünün görüntüleri usa fazla takıldığı zaman, mutluluğun çağrısı fazla ağır bastığı zaman, insanın yüreğinde keder yükselir; kayanın yengisidir bu, kayanın ta kendisidir.”
Hayır, adam susmuyordu.  O anda kitabı açıp en uzun paragrafı nefes almadan yüksek sesle okumak istedim. Ayrıca kitabın neden sadece Sisifos Söyleni’nden cümleler söylüyordu, bir işaret miydi?
 “Sisifos Söyleni üzerine kurmaca yazmaya çalışıyorum” dedim. Niye söylediğimi de bilmiyorum ama.
Hafif bir gülümseme ile yüzüme baktı.  Bu gülümseme de ağır olmuştu. Masadan kalktı, sigarasını dudaklarının arasına yerleştirdi, paltosunun yakasını havaya kaldırıp kapıya doğru ilerledi.
Bu yakışıklı adam, bu sıcakta neden palto giymşiti ve sigara içilmeyen mekanda nasıl sigara içiyordu?

Ömür