Rezan Has
Müzesi’nin geniş arkeoloji
koleksiyonundan özenle seçilerek
tasarlanan ve toplumsal yaşamdaki
gelişmelere paralel olarak değişip, şekillenen, antik dönemin günlük hayatına
kapı aralayan “Toprağın Mirası” Rezan Has Müzesi’nin özel mekânında sergileniyor.
Anadolu’nun
Neolitik Döneminden, yani yaklaşık 9 bin yıl öncesinden başlayarak sırasıyla
Kalkolitik, Tunç, Demir, Yunan, Roma, Bizans ve Selçuklu dönemlerine uzanan
kesintisiz bir kronolojik izlemle sunulan sergi, geçmişin gündelik hayatından kesit; mutfak
eşyaları, süs eşyaları, dini objeler, silahlar gibi objeler üzerinden geçmiş
hayatlardaki sevinç, telaş, kaygı ve üzüntülerin aslında günümüzden pek
defarklı olmadığını anımsatıyor.
Anadolu, insanlığın
uygarlaşma serüveninde, bir başka deyişle, ilk köylerden karmaşık kentli yaşam
biçimine ulaşmada önemli adımların atıldığı bölgedir. Günümüzden yaklaşık 9 bin
yıl öncesinde başlayan bu süreci anlamaya çalışırken onlardan kalan izleri göz
önüne tutarız ve bu sürecin en önemli tanıkları ise, şüphesiz insanın üretimi
olan günlük araç-gereçtir.
Sergide, antik
dönemlerde insanların gündelik hayatında kullandığı, yemeğini pişirdiği,
suyunu, şarabını, zeytinyağını koyduğu, içinden yemek yeyip, içeceğini yudumladığı
gündelik kaplardan, mezarlara armağan olarak bıraktığı kaplara ya da tanrılara
sunulan adaklara değin pek çok obje geniş bir yelpazede sunuluyor.
NEOLİTİK DÖNEM
(Yeni Taş Çağı) M.Ö 7500-5500: İnsanlık tarihinde önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde
insanoğlu yerleşik yaşama geçmeye başlamıştır. Genellikle bitişik formda
yapılan evlerden oluşan küçük köy tipi yerleşmeler görülür. Kuru tarım yapılmaya
başlanmış, bu da ardından çanak çömlek yapımını getirmiştir. İnsanoğlunun
kullandığı ilk kap kaçak, basitçe elde biçimlendirilmiş ve basitçe pişirilmiş
kaplardır. İçeriğinde yer yer saman, dal parçaları gibi katkıların
bulunduğu bu kaplar, eski insanların temel ihtiyaçlarını karşılıyordu. İnsanlar
artık mağaralarda yaşamıyor, belirli bir plan sergileyen evlerde oturuyor,
hayvancılık yapıyor, tarımla uğraşıyordu ve bunları yapabilmek için gerekli
ihtiyacı olan aletlerde taştandı.
Koleksiyondaki el baltaları, obdisyenden
çıkarılmış çeşitli tiplerde ve büyüklüklerdeki ok uçları, bu dönemlerin
temsilcileridir.
KALKOLİTİK
DÖNEM M.Ö 5500-3500: Bu
dönemde taş alet üretiminden maden alet üretimine geçilmiştir ve her ikisi bir
arada kullanılmaktadır. Dönem de adını maden alet yapımında kullanılan bakırdan
almaktadır ve dönem sonuna doğru çeşitli biçimlerde baltalar görülmeye
başlanır. Bu dönemde Mezopatamya’da gelişkin köyler ve yavaş yavaş ilk şehirler
oluşmaya başlamıştır. Tarım faaliyetlerinin yanı sıra başka iş kolları da
doğmuş, böylece toplum içinde iş bölümü artmıştır. Ürünün toplanması, depolanması
ve korunması gibi faaliyetler de, rahip sınıfı ve yönetici kavramının
oluşmasını sağlamıştır. Kalkolitik dönem insanları da Neolitik dönemlerdekiler
gibi, elde keramik üretmeye ve bunları olasılıkla açık havada pişirmeye devam
etmişlerdir. Basitçe elde
biçimlendirilmiş kap kaçağın yanı sıra, basitçe çentiklenerek bezenmiş kaplar
da yapılmaya başlanmıştır.
Koleksiyonda, bu
türden kaplara ait çeşitli örnekler
sergilenmektedir.
TUNÇ ÇAĞI M.Ö
3500-1200: Tunç (Bronz)
%70 bakır ve %30 kalayın karışmından yapılan bir madendir ve kullanımın
yoğunlaşması, insanlık tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul
edilir. Maden alet yapımı ve kullanımının yaygınlaşması, peşinden yeni ve çok
önemli değişiklikleri de beraberinde getirmiştir. Mühürlerden ve çeşitli
kazılarda bulunmuş tabletlerden çıkarılan sonuçlara göre Assurlular ile yaşanan
ticaretin Anadolu tarihi için en önemli sonuçlarından biri, Anadolu’nun yazıyla
tanışmasıdır. Tunç çağlarında, Anadolu çömlekçi çarkı ile tanışmıştır. Çark
kullanarak çok çeşitli formalara sahip keramikler üretilmiştir. Bu durum, hem yiyecek
türlerinde hem de pişirmede değişikliğin yaşandığını gösterir.
Müze
koleksiyonunda, Tunç Çağı’nın zengin keramik örnekleriden çeşitli eserler
sergilenmektedir. Sergide ayrıca, Hitit
dünyasından yakından bildiğimiz ayaklı ve ayaksız ancak gaga ağızlı kaplar ile
boyunlu çömlekler Tunç Çağı’nda kullanılan kapların seçkin örnekleri
arasındadır.
DEMİR ÇAĞI M.Ö
1200-330: Bu dönemde,
brozun yanı sıra alet yapımı ve kullanımı yaygındır. Metal kapları taklit eden
pişmiş toprak sürahilerde, kulp eklentilerinde kabartma süsler de yapılmaya başlanmıştır. Demir Çağı
aynı zamanda, Anadolu’da çok önemli olayların yaşandığı bir dönemdir. Astronomi
ve matematikteki keşifler, örneğin Pisagor teoremi, ilk güneş tutulmasının
hesaplanması, felsefe ve güzel sanatlardaki başarılar, sikkenin bulunması gibi
gelişmelerin yanı sıra, İskit, Kimmer ve
sonrasında Pers akınları gibi askeri seferler de yaşanmış ve bunlar da Anadolu
kültürüne etki etmiştir.
Sergide,
genellikle dinsel amaçlı, ancak bazen içki içmek için de kullanılan kâseler de
bulunmaktadır.
ANADOLU’DA
YUNAN ETKİLİ DÖNEM M.Ö 1350-30: Anadolu’da Demir Çağı içinde Kızılırmak kavisinin batısında yaşayan
uygarlıklar için M.Ö. 1300-30 arası, Yunan etkili dönem olarak tanımlanır.
Anadolu’ya batıdan Yunanistan ve adalar üzerinden gelen göç dalgaları, bu
dönemin başlangıcı olarak kabul edilir. Özellikle M.Ö. 8. yy.dan itibaren diğer
Akdeniz uygarlıklarıyla yapılan ticaretin de bir sonucu olarak, doğu kültürüyle
batının kaynaşması mümkün olmuştur. Bunu en iyi sanatta izleyebiliyoruz.
Anadolu’da Yunan etkili dönem, M.Ö.8-6.yy. arasında Arkaik dönem olarak
tanımlanır. Antik çağ insanları, tıpkı bugün olduğu gibi, birbirinin kullandığı
günlük eşyalardan haberdardı.
M.Ö. 5. yy’da
başlatılan Klasik dönem ile birlikte, Akdeniz coğrafyasında yeniden değişimler
yaşanmaya başlanır. Yunan-Pers savaşları başlar. Savaşın çeşitli aşamaları
Anadolu topraklarında geçer. Anadolu’da Pers egemenliğinin görüldüğü bu dönem
‘Akhaimenid dönem’ olarak da tanımlanır.
Sergide
Korinth’den aryballoslar, alabastronlar, Atina’dan bir yağ kabı olarak işlev
gören lekythoslar, Batı Anadolu kökenli kuşlu kâseler, askoslar, sürahi işlevli
oinokhoeler gibi, bir sofranın tüm
ögelerini içeren eserler bulunmaktadır.
Eserler arasında, kartal tepelikli, kapağının kenarında oturan
hayvanların betimlenmiş olduğu tütsülük, Akhaimenid dönem sanatını yansıtan
dikkat çekici bir örnektir.
M.Ö. 300 civarına
gelindiğinde Makedonia’da yeni bir güç tarih sahnesine çıkar. Büyük İskender,
tüm Yunanları bir araya getirmek maksadıyla güçlü bir imparatorluk kurmayı
hedeflemiştir ve bundan Anadolu nkentleri de nasibini alır. Batı ile doğunun
hemen her alanda kaynaştığı, bir potada eritilmeye çalışıldığı bu dönem,
sanatsal açıdan önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemdir. Nüfus artışıyla
birlikte,keramik yapımında kalıp kullanımı artmış, bu sayede zenginlerin
masalarını süsleyen gümüş kabartmalı kaplar, orta sınıf halkının masasında
keramikten yapılmış taklitleriyle yer bulmaya başlamıştır. Bunun en güzel
örneklerini “Megara kâseleri” adıyla da bilinen kabartmalı içki kapları
oluşturur. Sergide, bu türden kapların
çok çeşitli versiyonlarına yer
verilmiştir.
ROMA DÖNEMİ
M.Ö.I.yy – M.S 4.yy: M.Ö.30 yılı, dengelerin tekrar değiştiği,
Akdeniz havzasında gücün merkezinde bu kez Romalıların yerleştiği bir sürecin
başlangıcıdır. Roma İmparatorluğu döneminde, mimari açıdan yeni teknik
gelişmeler mimari yapıların biçimlenmesinde faktör olmuştur. Heykeltıraşlık,
keramik, resim sanatı gibi sanat dalları, önceki dönemlerden farklı, kendine
has bir tarzda gerçekleşmiştir. Önceki dönemlerde tercih edilen siyah astar
veya kabartmalı kaplar yerini kırmızı, kaliteli astarlı kaplara bırakmştır.
Sergide kaliteli kırmızı Roma keramiklerinden çeşitli formlarda örnekler
sunulmuştur. Önceki dönemlerin aksine, Roma döneminde cam üfleme tekniği
keşfedilmiş ve bunun ardından hızla cam kap yapımı başlamıştır. Böylece
sofralarda cam bardaklar, sürahi ve kadehler kullanılır olmuştur. Koleksiyonda
Roma Dönemi cam eserlerinden bir seçki de yer almaktadır.
BİZANS DÖNEMİ
M.S 4.-15.yy: M.S.
4.yy.dan 15.yy. ortalarına kadar hüküm süren Bizans İmparatorluğu, sınrlarının
en geniş olduğu 6.yy.’da Akdeniz ve çevresindeki tüm topraklarla birlikte, Trakya,
Balkanlar, Kırım ve Rusya’ya değin uzanan bir coğrafyaya yayılmıştı.
Bizans
uygarlığının çeşiti eserleri sergide sunulmaktadır. Birden çok kandili bir
tepsi gibi taşıyan polykandelalar, çeşitli tiplerde kap kaçaklar, kandiller,
patera ve tabaklar, uygarlığın sadece dinsel değil, günlük hayatını da ansıtan
nesneler arasındadır. Dinsel hayatın ayrılmaz bir parçası olan ve hacı yağı
şişesi olarak da adlandırılabilecek ampullalar, üzerlerinde Hıristiyanlık
inancından kutsal kişilere ait betimlerin bulunduğu tılsımlar ve çeşitli haçlar
da serginin seçkin eserleri arasındadır.
İSLAMİ-SELÇUKLU
DÖNEMİ M.S 9.-13.yy:
Selçuklu dönemi maden sanatında, çeşitli tekniklerin uygulandığı ve üretilen
eserlerde farklı kültürlere ait izler taşıyan motifler görülmektedir. Özellikle
Konya ve Artuklular bölgesindeki atölyeler maden sanatının önemli merkezleri
konumundadır.
Çinicilikte
önemli eserler veren Selçuklu döneminde, pişmiş toprak keramik sanatı ile
ilgili çok büyük bir gelişme görülmemektedir. Maden ve keramik sanatının yanı
sıra Selçuklular çini, alçı, cam ve minyatür sanatlarında da etkindirler.
Bunların haricinde ahşap işçiliği ve halıcılık da Selçuklu dönemini yansıtan
iki önemli sanat koludur. Koleksiyonda, Selçuklu ve İslami dönemden çeşitli
kandiller, tabaklar, tabak ve mataranın yanı sıra, duvar çinisi, çeşitli cam
kaplar ile buhurdanlık, tılsım gibi dini nesneler de sergilenmektedir.
Proje
Koordinatörlüğünü Zeynep Çulha’nın
yaptığı ve 300’e yakın eserin bulunduğu
sergi 31 Ekim 2018 tarihine kadar sanatseverler tarafından ziyaret
edilebilir.
*Sergi kitapçığı
kaynak olarak kullanılmıştır.