İsmi Arapça’da
‘ayın etrafındaki ışık’ anlamına gelen Hale
Asaf’ın çocukluğu İstanbul ile Büyükada arasında bazen neşeli, bazen
hüzünlü geçer. Babası sayısız kere evlenir ve
pek çok çocuğu olur. Büyüleyici ve alımlı bir kadın olan annesi Enise Hanım, onu küçükken terk edip Avrupa’ya
göç eder ve genç yaşta İsviçre’de bir
sanatoryumda hayata gözlerini kapar. O zamana kadar soyadı olarak kullandığı
babasının adını, dedesinin adıyla değiştirir ve “Hale Asaf” olur.
Cumhuriyete geçiş
sürecindeki örnek kadınlardan, yeni Türkiye’nin ilk ressamlarından ve eğitmenlerinden
Mihri Müşfik , Hale Asaf’ın teyzesidir. 1919’da
Mihri Hanım, işgal altındaki İstanbul’da kendini güvende hissetmediğinden bir
müddet İtalya’da kalır. Aynı yıl Hale Asaf’da Roma’ya Mihri Müşfik’in yanına
giderek ilk resim dersleri alır, daha çok resim tekniği üzerine çalıştığı bu
süreci ertesi yıl Paris’te Namık İsmail’den aldığı dersler takip eder. Mihri
Hanım’da, Namık İsmail’de büyük ihtimal
en çok portreleriyle onun üzerinde etki bırakır.
Sınavı kazanarak
girdiği Berlin Güzel Sanatlar Akademisi’nde Prof. Von Arthur Kampf’ın öğrencisi
olur. Daha tarihi konuları ele aldığı büyük boyutlu tabloları ve portrelerinin
yanı sıra katı, kuralcı yaklaşımıyla da bilinen Kampf, I. Dünya Savaşı sırasında
İstanbul’a, 1927’de de Atatürk’ün davetiyle Ankara’ya gider, Kurtuluş Savaşı’nı
anlatan panoların yanı sıra Atatürk’ün de iki portresini yapar. Kampf’tan desen
ve yağlıboya dersleri alan Asaf, böylece sağlam bir alt yapı oluşturur.
Berlin’deki
akademide yolu Fikret Mualla ile de kesişir. Fikret Mualla’nın ilan-ı aşkını,
topallığını ve hırçınlığını yüzüne vurarak
reddeder. İstanbul’a dönen Hale Asaf, 1924-1925 yıllarında İnas Sanayi-i
Nefise Mektebi’nde Feyhaman Duran ile İbrahim Çallı’nın öğrencisi olur.
Hareketli, sert ve cesur fırça darbeleriyle daha deneysel bir tarzın peşine
düşer.
1925 yılında Avrupa konkurunu kazanarak, bu sınavı kazanıp Avrupa’ya
eğitime gönderilen ilk kadın sanatçı olur. 1925 yılına tarihlenen “Paletli
Otoportre”de bir elinde paletiyle
doğrudan izleyiciye bakar, adeta “ressam-kadın”
kimliğini ifşa eder, yoluna nasıl edeceğini gösterir bir anlamda. “Paletli
Otoportre” biraz da babasının soyadından vazgeçme kararıyla bağımsızlığını ilan
ettiği resimdir.
1927’de yolu bir
kez daha Paris’e düşer. O yıllarda 1914 Kuşağı’nın yetiştirdiği Cumhuriyet’in
ilk kuşak ressamları arasında yer alan Refik Epikman, Cevat Dereli, Mahmut
Cuda, Nurullah Berk, Şeref Akdik’te Paris’tedir. Onların arasına katılan Hale
Asaf, bu kez Academie de la Grande Chaumiere’de eğitimine devam eder. Andre
Lhote’un öğrencisi olur. Üstelik Lhote’un Türkiye’den kabul ettiği ilk
öğrencidir.
Yenilikleri takip
ederek, duyguyu önemseyerek ve en çok da sorgulayarak özgün bir dil yakalamayı
başarır. 1928’ de İsmal Hakkı Oygar nişanlanır. Aynı yıl İstanbul’a döner ve
Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’nin kuruluşunda yer alır ve birliğin
tek “kadın kurucusu”olur.
Hale Asaf, aldığı
bursa karşılık devlete borcunu ödemek için 1928 Eylül’de Bursa Kız Öğretmen
Okulu’na resim öğretmeni olarak atanır. Yaşamının büyük bölümü yurtdışında
geçen Hale Asaf, Bursa’da çevreye uyum sağlamak ve resim çalışmalarını
sürdürmekte zorlanır. 1929 sonunda Mahmud Cuda ile görev değişimi yaparak
yeniden İstanbul’a döner. Bursa’dan geriye Müstakiller’in sergilerinde yer
vereceği ve öldükten sonra çok ilgi görecek manzaraları kalır.
1929’da tekrar
Paris’e gittiğinde eşiyle ilişkisi gibi, sağlığı da iyi değildir. Paris’te ilk
işi kaybetmek üzere olduğu gözlerinden ameliyat olmak olur. İtalyan yazar
Antonio Aniante de bu dönemde hayatına girer. Türk hükümeti görevinin başına
çağırdığında dönmez ve oradaki sanat
ortamından beslenir.1932 yılında katıldığı “Genç Avrupa” segisinde portre ve
natürmortları yer alır, basında eserlerinden övgüyle bahsedilir.
Dönemin avangart
sanatçılarıyla görüşüp, sergilere katılıyor ve günün sanatını takip etmeye
çalışıyordu. Arkadaşları arasında Giorgio de Chirico, Fernand Leger, Giacometti,
Modigliani’nin kızı da vardı. Galerie-Librairie Jaune Europe kapanınca geçinmek
daha güç gelir onlar için. Parasız ve umutsuz günler çoğunluktaydı ama iyi
şeyler de olmuyor değildi. Andre Lhote bir yaz boyunca atölyesini Hale Asaf’a
bırakır ve o sürede Arnavutluk kralı
Ahmet Zogu’nun portresini yaptığında 5 bin franklık bir çek ve övgü dolu bir
mektup alır.
Son yıllarında
birçok hastalıkla uğraşır. Yeniden göz, ardından kalça, sonra
yumurtalıklarındaki kistler... Son günlerinde kadınlar, çiçekler ve çocuklar
çizen Hale Asaf’la geçirdiği yedi yılı
belki de en güzel şu sözlerle özetleyecekti Aniante: Sanatı ki çok içtendi,
onun ömrünü yedi yıl daha uzatmıştı.
Aynı soyadını
taşıyan ama sanat dışında bir
akrabalıkları olmayan Özdemir Asaf’la
diğer ortak yönleri ‘R’ leri söyleyememek olan Hale Asaf ömrünün neredeyse
tamamında resim eğitimi alır. Kayıtlara 31 Mayıs 1938’de Paris’te bir hastane
odasında hayatını kaybettiği geçse de Hale Asaf’ın 33 yıl süren kısa ve zor bir
hayatı olur. Thiasi Mezarlığı’na
tabutuna çivilenen bir paletle gömülür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder