Üniversitede fizik eğitimi
almışsınız. Yazı ile ilişkiniz nasıl başladı? Neydi sizi bu yola yönlendiren?
Edebiyata bu kadar ilgili olmama rağmen, bir şansım
daha olsa akademik bir sıkıntıya dönüşmesinden korktuğumdan üniversitede
edebiyat eğitimi almak istemezdim. Bu nedenle üniversitede fizik eğitimi almış
olmaktan hiç pişmanlık duymadım, kendim, hayata ve olaylara başka bir boyutta
bakabilme ve yapabileceklerimin sınırıyla ilgili çok şey öğretti fizik eğitimim.
“Yazmak” hayatımda ilk-orta okul dönemlerinden bu
yana hep vardı aslında. Fakat her şeyi bir kenara bırakıp buna odaklanma fikri
bir türlü mümkün olmuyordu. Daha sonra 2014 yılının başında -birkaç yıldır
çalışmıyordum- yıllardır çeşitli sebeplerle ertelediğim şeyi yapmak için yola
koyuldum. En güçlü motivasyonum mevcut durumumu avantaja çevirmeye çalışarak
yeni bir şeyler keşfetmekti.
“Bilinmeyen Sular” son öykü
kitabınız. Okuru neler bekliyor “Bilinmeyen
Sular” da?
Aidiyet kavramını on öyküde, farklı
farklı hikayeler ve karakterler, meseleler üzerinden inceleyerek, yıkıp tekrar
inşa etmeye çalıştım. Hiçbir yere gidemeyeceğini bilmesine rağmen gidecekmiş
gibi davranmayı sürdürenlerin, pes etmediği için başkalarına dönüşenlerin,
kendini başka birinin fotoğrafına ait hissedenlerin kendince mevcut
durumlarıyla başa çıkabilmek için oynadıkları oyunlara davet ediyorum okuyucuyu
birlikte oynayabilmek adına...
“Bilinmeyen Sular” on öyküden oluşuyor ve
öykülerinizin müzik ve resimle olan bağları okuyucuda farklı bir etki
yaratıyor. Her bölümün başında Pink Floyd’dan alıntılar var. Müzik ve resimle
olan ilişkinizi ve bunların öyküleriniz üzerindeki etkilerini öğrenebilir
miyiz?
Farklı sanat dallarından çok
beslenen biriyim. Çok etkilendiğim bir tablonun karşısına geçip, orada
etkilendiğim bir figür ya da ışık yansıması karşısında, ben bu duyguyu
kelimelere nasıl dökerim diye düşünüyorum mesela. Bir şarkının aynı yerindeki
tek bir kelimenin tonlaması beni yıllar yılı aynı yerden vurabiliyor, o hissin
metindeki karşılığı nedir diye kafa yoruyorum. Bir okur olarak da metnin içinde farklı sanat
dallarının yansımasını görmeyi seviyorum.
2015 yılında “Açık Artırma”
öykünüz altKitap Öykü Yarışması’nda birincilik ödülünü aldı. O tarihten
itibaren yazılarında ve kaleminizde neler değişti?
Kendim adına bu tip sorulara
cevap verebilmek epey zor, nelerin değiştiğini daha dıştan bakan bir gözün daha
net tartabileceğini düşünüyorum. Öte yandan ben kendi adıma yapmak istediğim
şeyi şöyle özetleyebilirim; yazdığım her yeni öyküde, bir önce yazdığım metnin
üzerine yeni bir tuğla, katman inşa ederek ilerlemeye çalışıyorum.
Becerebiliyorsam ne mutlu.
Öykünün yazı hayatınızdaki
yerini öğrenebilir miyiz? Mevsim Yenice’nin romanlarını da okuyacak mıyız?
Öykü okumayı çok seviyorum ve
bunu her fırsatta da dile getiriyorum. Kısa sürede bir sürü değişik dünyaya
buyur edilebildiğiniz bir evren beni çok heyecanlandırıyor. Kafamın
olumsuzluklarla dolu olduğu bir günde mevcut durumu unutabilmek için öykü
okuyorum mesela, bir yerde birilerini bekleyeceksem o gelene dek bir öykü
okuyuveriyorum, okuyamayacak durumdaysam sesli kitap aracılığıyla öykü
dinliyorum. Kısacası öykü sevdiğim bir tür. Kendi yazma serüvenimde öyküyle
olan bağım nereye gidecek inanın ben de bilmiyorum. Kafamda bir novella fikri
var ancak ilk kitabımdan sonra da vardı, yazdığım 4 bölümü daha sonra 4 ayrı
öyküye çevirdim. Şu günlerde kafamdaki novella fikrinin büyüyüp serpilmesi için
uğraşırken çok beğendiğim bir öykü kitabını okudum ve oturup öykü yazma isteği
doğdu içimde. O nedenle ben de bilmiyorum öykü peşimi bırakacak mı J
Öykülerinizde kahramanlarınızı
seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? Ön hazırlık, okumalar yapıyor musunuz? Sizi
etkileyen yazarlar ve kitapları da öğrenebilir miyiz? Kurgunuzu, tarzınızı
neler etkiliyor, yazarken veya hazırlık aşamasında nelerden etkileniyorsunuz?
Öyküye başlarken kafamda genelde
ufacık bir kesit, görüntü ya da karakterin bir eylemini gösteren sahne oluyor.
Gerisi yol boyunca kendiliğinden açılıyor, beni heyecanlandıran kısım da burası
zaten; karanlıkta iz bulmaya çalışmak ve yeni şeyler keşfetme anı. O nedenle
karakter kendi kendini seçiyor diyebilirim. Ön hazırlık ve okuma yaptığım
metinlerim oluyor ama karakter seçimi için değil, zaten var olan karakteri derinleştirebilmek
adına. Örnek vermem gerekirse Bilinmeyen Sular kitabımdaki Bataklık Balığı
öyküsü İngiltere bataklıklarında çizim için gözlem yapan İngiliz bir ressam ve
İrlandalı yardımcısını konu alıyor. Bunun için İngiliz bataklıklarıyla ilgili
araştırma yaptım, belgeseller izledim. Ve hatta öykünün adı da o araştırmalar
sayesinde çıktı. Yine aynı sebepten İrlandalı yardımcının geçmişini
kuvvetlendirebilmek için İrlanda mitleri okurken Azize Brigid ile karşılaştım
ve öyküye müthiş hizmet etti kurgu açısından da. Bulduğum her ayrıntı öykünün
gidişatı için yeni bir kapı aralıyor ve bu inanılmaz keyifli bir süreç.
2016 yılından bu yana altKitap
ve altZine yayın kurulundasınız. Yeni öyküler, daha doğrusu belki de yeni
yazarların öykülerini okumak sizi nasıl etkiliyor? Yeni genç yazar adaylarına
neler söylemek istersiniz?
Altkitap ve altzine’in yayın
kurulunda bulunmak her anlamda çok şey kattı bana. Kolektif bir çalışma içinde
bulunmanın faydaları, birçok metin okumanın kendi okur süzgecimi daraltması ve daha
güzeli kurduğum değerli dostluklar açısından benim için çok şey ifade ediyor
bu.
Yazmak isteyenler için en güzel mutfak dergiler
bence. Ben de Tekme Tokatlı Şehir Rehberi yayımlanmadan önce epey dergiye
öykümü yollamış, kiminden red alarak üstünde tekrar çalışmam gerektiği
konusunda hem fikir olmuş, bazı öykülerimin de yayımlanmasına şahit olup
sevinmiştim. Bu nedenle bu tip platformları çok yararlı ve okurla dergilerin
birlikte yürüttüğü ekip çalışmasını oldukça değerli buluyorum.