-Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Sinema ve Televizyon
okumaya nasıl karar verdiniz?
Çocukluğum Küçükyalı’daki açık sinemada geçti. İpek Sineması
babamın ailesinindi ve yaz aylarında hep o açık sinemadaydım. Benim için sinema
büyülü bir masal dünyasıydı ve meslek seçme vakti geldiğinde başka bir ilgi
alanı yoktu çevremde. Üniversite yıllarım 80’lerin başına denk geliyor;
İnternet yok, Televizyon bile yeni yeni gelişiyor, sinemayla ilgili yayın-
kitap sayılı… Eğitim almak için Mimar Sinan Üniversitesi Sinema Tv Ana bilim
dalı sınavlarına girdim o zamanlar yetenek sınavlarıyla kabul ediliyordu
öğrenci. Kazanıp devam ettim…
-Kısa film çekme, kısa film yönetmenliği yapma
nedenleriniz, bu yola giriş sebebiniz
neydi?
Kısa film aslında çok seçerek yöneldiğim bir kulvar değil.
İlk kısa filmlerimi okulda sınavlar kısa filmlerle verildiği için çektim. Sonra
öğrencilerimle atölyeler yaptım ve önce ben bir film çekip onları sete
alıştırıyor sonra onların kendi setlerini kurmalarını gözlemliyordum o sırada
da kısa filmlerim oldu. Hatta bazı atölye filmleri ödüller aldı. Kısa film
benim için çok iyi bir saha araştırması. Mesela bir görsel çözümleme
düşündüğümde önce bir kısa filmle oluyor mu nasıl daha iyi olur araştırmasını
yapabiliyorum. Ya da bir senaryo geliyor diyelim aklıma kısa bir test çekmek
istediğimde kısa bir filme dönüşüyor. Ama kendim için kısa film yönetmeniyim
diyebilir miyim bilmiyorum. Bir şeyleri uzun uzadıya anlatmayı daha çok
seviyorum ve aslında bu çok daha kolay. Kısa filmde bir olguyu kısacık bir
zamanda anlatmak her zaman daha zor gelir bana.
- İlk kısa filminizi çekerken neler yaşadınız, hazırlık ve
çekim sürecinde sizi neler zorladı? Hazırlık süreçlerinizi anlatır
mısınız?
Oldukça uzun zaman geçti üstünden ama dün gibi aklımda ilk
kısa filmim. Atölye ödevimdi ve okulun stüdyosunda çekmek zorundaydık. O
dönemin cihazları ağır ve pahalıydı o nedenle okul içinde çekim yapmayı tercih
ederdik. Sınıf arkadaşlarım set ekibiydi ve dönüşümlü olarak herkes birbirinin
setinde çalışırdı. Ekip ve ekipman kolayca sağlanmış olsa da dekor için ve
oyuncu için çok çabaladığımı hatırlıyorum. Atmosfer önemliydi, boş ve soğuk bir
stüdyoyu canlı bir yaşam ortamına çevirmemiz gerekiyordu. Kamyonetle eşya
taşımıştık stüdyoya. Oyuncuyla günlerce çalışmıştım. Ve tabii post şimdi olduğu
gibi bir laptop ile halledilemiyordu. 16mm film üzerine kayıt almıştık ve kurgu
masası da yine okuldaydı. Sanırım şimdi film çekmek çok kolaylaştı. Ama şu var
ki film çekme süreci hala maliyetli.
-Türkiye’de kısa filme bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk sinema tarihi içindeki yeri ve geleceği için neler düşünüyorsunuz?
Ben öğretim üyesiyken bazı jürilerde yer aldım ve kısa filme
bakış açımızı hem kısa film üreten hem de kısa film değerlendiren biri gözünden
anlatabilirim. Bana göre kısa film üreten biri alabildiğine özgür olmalı.
Anlattığı konuyu ya da anlatış biçimini kısıtlayacak bir şeyler olmamalı ama
ister istemez bir oto sansür çıkıyor karşınıza. Kısa film için bu özellikle çok
daha fazla yaşanıyor bence çünkü fikir açık olmalı, kısaca seyirciye geçmeli,
çarpıcılığı apaçık olmalı. Dolambaçlı yoldan anlatmaya çok vakit bırakmıyor. Bu
da ister istemez üretim aşamasında sizi kısıtlıyor. Dahası ülkemizde seyircinin
algısı hala kısa film için yeterince açık gelmiyor bana. Kısa film
izleyicilerinden hatta zaman zaman jüri içinden bile en çok duyduğum cümle “eee
ne anlattı şimdi bu film?” oluyor. Evet, görsel bir çağdayız her yerde videolar
uçuşuyor ama görsel algımız ne kadar açık? Sembol kullanımı yapabiliyor muyuz?
Ya da semboller anlaşılır mı kaygısı yaşıyor muyuz? Bunları sorgulamak gerek.
Türk sinema tarihi içinde kısa filmler tabii ki yer almalı
ama kamu spotu tadında olanları ayrıştırırsak sayı çok fazla değil. Oysa her
yıl yüzlerce sinematik değeri olan kısa film üretilmesi gerek diye düşünüyorum
çünkü ancak o zaman sinema içinde kısa filmin de yeri olur kuşkusuz. Ancak
sinemamız hala uzun metraj- belgesel- deneysel- animasyon ya da kısa film olsun
yeterli sayıda etkili sinematik üretim yapamıyor benim fikrimce. Ne yapılmalı
derseniz orası oldukça karışık ve uzun bir konu J
-“Dünyada kısa filme bakış açısı” ile “Türkiye’de kısa filme
bakış açısı” arasında farklar var mı? Varsa bunun nedenleri neden olabilir, bu
nedenleri nasıl ortadan kaldırabiliriz?
En basit haliyle şunu söylemek mümkün; bazı ülkelerde kısa
film üreterek geçiminizi sağlayabilir bunu bir meslek olarak görebilirsiniz.
Video art çekerek sergi açabilirsiniz işiniz sadece bu olur. Evet Türkiye için
de bu tarz çalışan kişilerden ya da video art sergileyen çok sınırlı sayıda
yerden söz edebiliriz. Ama Türkiye’de ben kısa filmden geçimimi sağlıyorum
başka iş yapmama gerek yok diyen kaç kişi ile tanıştınız?
Ben yıllardır hep gözlemlediğim bir konudan bahsedeyim size;
insanlar her zaman bu işi çok küçümsedi, gerek izleyici gerekse mesleği sinema
olmayıp da bir şekilde bu işlere bulaşan herkes kolaycı yollarla yaklaştı film
işine. Oysa bir filmi proje aşamasından başlayıp izlenir hale getirmek için
yaşanan oldukça zorlu bir süreç vardır. Hakkıyla uygulanmış bir proje her zaman
çok çaba, çok para ve çok zaman alır. Oysa bu işin içinden olmayanlar için “oh
ne güzel ünlüler çevrenizde, yapıp koyuyorsunuz, tonla para kazanıyorsunuz. “
yaklaşımı var. Buna hep çok üzülmüşümdür, ama gerçek hala bu maalesef. İşte bu
yaklaşım düzelirse kısa film de hakkettiği değeri bulacaktır.
-Uzun metraj, belgesel, yönetmenliği, senaryo, program
yönetmenliği gibi sinema alanında farklı kollarda çalışmalarınız var. Kısa
filmin meslek hayatınızda nasıl bir yeri var? Uzun metraj için bir aşama olarak
görüyor musunuz kısa filmi veya öyle değerlendirilmesi hakkında neler
düşünüyorsunuz?
Burada sadece kendi adıma konuşabilirim. Evet, benim için
kısa film bir araştırma alanı olmak için çok uygun. Uzun metraj film çekmeden
önce ona dair emin olmak istediğim bir şeyler varsa kısa film benim için
uygulama alanı gibi. Ama şu da bir gerçek ki kısa film de çaba- zaman ve para
gerektiriyor dolayısıyla onu da hakkıyla yapmak ve kısa film değerlendirmesi
sınırları içinde bir çalışmayı uygulamak için elimden geleni yapıyorum. Öyle
olduğu zaman içime siniyor. Ama şöyle bir fikir geldi aklıma bu kısa film olur
dediğim konular da oldu ve kısa film olarak da değerlendirdik.
-Senaryolarınızın çıkış noktalarını öğrenebilir miyiz?
Sanırım ben daha çok çevre ile ilgili yazmayı seviyorum.
Kısa film için çekici ve çarpıcı geliyor bu konu bana. Onun dışında sanırım
kişilik özelliğimden kaynaklı daha içsel derinliği olan karanlık konular gelir
hep aklıma. Örneğin komedi yazamıyorum o sanırım bambaşka bir yetenek.
-Radyo Televizyon bölümümde eğitmenlik yapıyorsunuz.
Gençlerin kısa filme bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gençler kısa olanı seyretmeye daha yatkın. Çabuk
sıkılıyorlar, örneklemeler ve ayrıntılara boğulmak istemiyorlar, kısa kısa
izlemeye sosyal medya yüzünden daha alışıklar ve algıları reklam filmi gibi
kısa, ritmik ve cazip görsellere çok açık. Dolayısıyla beni çoğu zaman çok
şaşırtan saptamaları olmuştur. Şu bir gerçek onlar görsel çağın çocukları ve
kısa film izlerken de çok açık fikirli ve yorumlarıyla cesur olabiliyorlar. Ha
bu arada her yanlışı da çok çabuk yakalıyor ve pek acımasız olabiliyorlar.
Kısa filmleri zaten derslerde de sık sık izlemişizdir ama
uzun metraj için onlara sık sık film öneririm. Çok fazla film var benim
hayatımda, her gün iki film izliyorum ve bu öneriler de tabii sürekli
güncelleniyor. Ama mesela İran Sineması, yeni akım Alman Sineması, Latin
Meksika- İspanya Sineması bunlar önemli. Özellikle İran Sineması... Filmler ve
yönetmenlere girersek çok uzun listeler oluşabilir. Ama öğrencilerime önerdiğim
üç yönetmen Kim Ki-Duk, Krzysztof Kieslowski, Majid Majidi gibi isimler
olabilir. Evet, bu yönetmenlerin filmlerini izlemek zordur, daha çok alt
metinleri düşünmek zorunda kalırsınız ve öyle uçan kaçan efektler yoktur
filmlerinde. İşte tam da bu nedenle bu yönetmenleri öneririm öğrencilerime.
Onların algılarını farklı çalıştırmak ve sabrederek film izlemelerini sağlamak
için bu bana daha uygun gelir.
-Kısa film çekmek isteyenlere ne önerirsiniz?
Çaba-zaman-para üçlüsü önemli. Zaman ayırıp çabalamak iyi
bir filme giden ilk adım bence ve şu da bir gerçek ki hiç para harcamadan film
çekmek biraz hayal kurmak olur. Çok büyük paralar olmasa da her filmin bir
maliyeti mutlaka olacaktır, bunu unutmamak gerekir. Ve en önemlisi güvendiğiniz
bir ekip. Sette ya da kurguda ne yapması gerektiğini bilen birkaç kişi işinizi
çok kolaylaştıracaktır. Sinema kolektif bir sanattır, sizi tanıyıp size güvenen
ve filmin iyi olması için sizin kadar çabalayan bir ekiple çalışmak ve en
sonunda çıkan filme BİZİM filmimiz diyebilmek kadar büyük bir mutluluk kaynağı
olamaz bence.