film festivali etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
film festivali etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Haziran 2021 Çarşamba

MÜREKKEPHABER'DE YAYINLANAN KISA FİLM SÖYLEŞİLERİ "ZEYNEP ÜSTÜNİPEK"

 

                                                        


-Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Sinema ve Televizyon okumaya nasıl karar verdiniz?

Çocukluğum Küçükyalı’daki açık sinemada geçti. İpek Sineması babamın ailesinindi ve yaz aylarında hep o açık sinemadaydım. Benim için sinema büyülü bir masal dünyasıydı ve meslek seçme vakti geldiğinde başka bir ilgi alanı yoktu çevremde. Üniversite yıllarım 80’lerin başına denk geliyor; İnternet yok, Televizyon bile yeni yeni gelişiyor, sinemayla ilgili yayın- kitap sayılı… Eğitim almak için Mimar Sinan Üniversitesi Sinema Tv Ana bilim dalı sınavlarına girdim o zamanlar yetenek sınavlarıyla kabul ediliyordu öğrenci. Kazanıp devam ettim…

-Kısa film çekme, kısa film yönetmenliği yapma nedenleriniz,  bu yola giriş sebebiniz neydi?

Kısa film aslında çok seçerek yöneldiğim bir kulvar değil. İlk kısa filmlerimi okulda sınavlar kısa filmlerle verildiği için çektim. Sonra öğrencilerimle atölyeler yaptım ve önce ben bir film çekip onları sete alıştırıyor sonra onların kendi setlerini kurmalarını gözlemliyordum o sırada da kısa filmlerim oldu. Hatta bazı atölye filmleri ödüller aldı. Kısa film benim için çok iyi bir saha araştırması. Mesela bir görsel çözümleme düşündüğümde önce bir kısa filmle oluyor mu nasıl daha iyi olur araştırmasını yapabiliyorum. Ya da bir senaryo geliyor diyelim aklıma kısa bir test çekmek istediğimde kısa bir filme dönüşüyor. Ama kendim için kısa film yönetmeniyim diyebilir miyim bilmiyorum. Bir şeyleri uzun uzadıya anlatmayı daha çok seviyorum ve aslında bu çok daha kolay. Kısa filmde bir olguyu kısacık bir zamanda anlatmak her zaman daha zor gelir bana.

- İlk kısa filminizi çekerken neler yaşadınız, hazırlık ve çekim sürecinde sizi neler zorladı? Hazırlık süreçlerinizi anlatır mısınız?    

Oldukça uzun zaman geçti üstünden ama dün gibi aklımda ilk kısa filmim. Atölye ödevimdi ve okulun stüdyosunda çekmek zorundaydık. O dönemin cihazları ağır ve pahalıydı o nedenle okul içinde çekim yapmayı tercih ederdik. Sınıf arkadaşlarım set ekibiydi ve dönüşümlü olarak herkes birbirinin setinde çalışırdı. Ekip ve ekipman kolayca sağlanmış olsa da dekor için ve oyuncu için çok çabaladığımı hatırlıyorum. Atmosfer önemliydi, boş ve soğuk bir stüdyoyu canlı bir yaşam ortamına çevirmemiz gerekiyordu. Kamyonetle eşya taşımıştık stüdyoya. Oyuncuyla günlerce çalışmıştım. Ve tabii post şimdi olduğu gibi bir laptop ile halledilemiyordu. 16mm film üzerine kayıt almıştık ve kurgu masası da yine okuldaydı. Sanırım şimdi film çekmek çok kolaylaştı. Ama şu var ki film çekme süreci hala maliyetli.

                                                            


-Türkiye’de kısa filme bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk sinema tarihi içindeki yeri ve geleceği için neler düşünüyorsunuz?

Ben öğretim üyesiyken bazı jürilerde yer aldım ve kısa filme bakış açımızı hem kısa film üreten hem de kısa film değerlendiren biri gözünden anlatabilirim. Bana göre kısa film üreten biri alabildiğine özgür olmalı. Anlattığı konuyu ya da anlatış biçimini kısıtlayacak bir şeyler olmamalı ama ister istemez bir oto sansür çıkıyor karşınıza. Kısa film için bu özellikle çok daha fazla yaşanıyor bence çünkü fikir açık olmalı, kısaca seyirciye geçmeli, çarpıcılığı apaçık olmalı. Dolambaçlı yoldan anlatmaya çok vakit bırakmıyor. Bu da ister istemez üretim aşamasında sizi kısıtlıyor. Dahası ülkemizde seyircinin algısı hala kısa film için yeterince açık gelmiyor bana. Kısa film izleyicilerinden hatta zaman zaman jüri içinden bile en çok duyduğum cümle “eee ne anlattı şimdi bu film?” oluyor. Evet, görsel bir çağdayız her yerde videolar uçuşuyor ama görsel algımız ne kadar açık? Sembol kullanımı yapabiliyor muyuz? Ya da semboller anlaşılır mı kaygısı yaşıyor muyuz? Bunları sorgulamak gerek.

Türk sinema tarihi içinde kısa filmler tabii ki yer almalı ama kamu spotu tadında olanları ayrıştırırsak sayı çok fazla değil. Oysa her yıl yüzlerce sinematik değeri olan kısa film üretilmesi gerek diye düşünüyorum çünkü ancak o zaman sinema içinde kısa filmin de yeri olur kuşkusuz. Ancak sinemamız hala uzun metraj- belgesel- deneysel- animasyon ya da kısa film olsun yeterli sayıda etkili sinematik üretim yapamıyor benim fikrimce. Ne yapılmalı derseniz orası oldukça karışık ve uzun bir konu J

-“Dünyada kısa filme bakış açısı” ile “Türkiye’de kısa filme bakış açısı” arasında farklar var mı? Varsa bunun nedenleri neden olabilir, bu nedenleri nasıl ortadan kaldırabiliriz?

En basit haliyle şunu söylemek mümkün; bazı ülkelerde kısa film üreterek geçiminizi sağlayabilir bunu bir meslek olarak görebilirsiniz. Video art çekerek sergi açabilirsiniz işiniz sadece bu olur. Evet Türkiye için de bu tarz çalışan kişilerden ya da video art sergileyen çok sınırlı sayıda yerden söz edebiliriz. Ama Türkiye’de ben kısa filmden geçimimi sağlıyorum başka iş yapmama gerek yok diyen kaç kişi ile tanıştınız?

Ben yıllardır hep gözlemlediğim bir konudan bahsedeyim size; insanlar her zaman bu işi çok küçümsedi, gerek izleyici gerekse mesleği sinema olmayıp da bir şekilde bu işlere bulaşan herkes kolaycı yollarla yaklaştı film işine. Oysa bir filmi proje aşamasından başlayıp izlenir hale getirmek için yaşanan oldukça zorlu bir süreç vardır. Hakkıyla uygulanmış bir proje her zaman çok çaba, çok para ve çok zaman alır. Oysa bu işin içinden olmayanlar için “oh ne güzel ünlüler çevrenizde, yapıp koyuyorsunuz, tonla para kazanıyorsunuz. “ yaklaşımı var. Buna hep çok üzülmüşümdür, ama gerçek hala bu maalesef. İşte bu yaklaşım düzelirse kısa film de hakkettiği değeri bulacaktır.

-Uzun metraj, belgesel, yönetmenliği, senaryo, program yönetmenliği gibi sinema alanında farklı kollarda çalışmalarınız var. Kısa filmin meslek hayatınızda nasıl bir yeri var? Uzun metraj için bir aşama olarak görüyor musunuz kısa filmi veya öyle değerlendirilmesi hakkında neler düşünüyorsunuz?

Burada sadece kendi adıma konuşabilirim. Evet, benim için kısa film bir araştırma alanı olmak için çok uygun. Uzun metraj film çekmeden önce ona dair emin olmak istediğim bir şeyler varsa kısa film benim için uygulama alanı gibi. Ama şu da bir gerçek ki kısa film de çaba- zaman ve para gerektiriyor dolayısıyla onu da hakkıyla yapmak ve kısa film değerlendirmesi sınırları içinde bir çalışmayı uygulamak için elimden geleni yapıyorum. Öyle olduğu zaman içime siniyor. Ama şöyle bir fikir geldi aklıma bu kısa film olur dediğim konular da oldu ve kısa film olarak da değerlendirdik.

-Senaryolarınızın çıkış noktalarını öğrenebilir miyiz?

Sanırım ben daha çok çevre ile ilgili yazmayı seviyorum. Kısa film için çekici ve çarpıcı geliyor bu konu bana. Onun dışında sanırım kişilik özelliğimden kaynaklı daha içsel derinliği olan karanlık konular gelir hep aklıma. Örneğin komedi yazamıyorum o sanırım bambaşka bir yetenek.

-Radyo Televizyon bölümümde eğitmenlik yapıyorsunuz. Gençlerin kısa filme bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gençler kısa olanı seyretmeye daha yatkın. Çabuk sıkılıyorlar, örneklemeler ve ayrıntılara boğulmak istemiyorlar, kısa kısa izlemeye sosyal medya yüzünden daha alışıklar ve algıları reklam filmi gibi kısa, ritmik ve cazip görsellere çok açık. Dolayısıyla beni çoğu zaman çok şaşırtan saptamaları olmuştur. Şu bir gerçek onlar görsel çağın çocukları ve kısa film izlerken de çok açık fikirli ve yorumlarıyla cesur olabiliyorlar. Ha bu arada her yanlışı da çok çabuk yakalıyor ve pek acımasız olabiliyorlar.

 -Sizi etkileyen, sinema alanında öğrencilerinize de seyretmelerini önerdiğiniz yönetmenler, filmler var mı?

Kısa filmleri zaten derslerde de sık sık izlemişizdir ama uzun metraj için onlara sık sık film öneririm. Çok fazla film var benim hayatımda, her gün iki film izliyorum ve bu öneriler de tabii sürekli güncelleniyor. Ama mesela İran Sineması, yeni akım Alman Sineması, Latin Meksika- İspanya Sineması bunlar önemli. Özellikle İran Sineması... Filmler ve yönetmenlere girersek çok uzun listeler oluşabilir. Ama öğrencilerime önerdiğim üç yönetmen Kim Ki-Duk, Krzysztof Kieslowski, Majid Majidi gibi isimler olabilir. Evet, bu yönetmenlerin filmlerini izlemek zordur, daha çok alt metinleri düşünmek zorunda kalırsınız ve öyle uçan kaçan efektler yoktur filmlerinde. İşte tam da bu nedenle bu yönetmenleri öneririm öğrencilerime. Onların algılarını farklı çalıştırmak ve sabrederek film izlemelerini sağlamak için bu bana daha uygun gelir.

-Kısa film çekmek isteyenlere ne önerirsiniz?

Çaba-zaman-para üçlüsü önemli. Zaman ayırıp çabalamak iyi bir filme giden ilk adım bence ve şu da bir gerçek ki hiç para harcamadan film çekmek biraz hayal kurmak olur. Çok büyük paralar olmasa da her filmin bir maliyeti mutlaka olacaktır, bunu unutmamak gerekir. Ve en önemlisi güvendiğiniz bir ekip. Sette ya da kurguda ne yapması gerektiğini bilen birkaç kişi işinizi çok kolaylaştıracaktır. Sinema kolektif bir sanattır, sizi tanıyıp size güvenen ve filmin iyi olması için sizin kadar çabalayan bir ekiple çalışmak ve en sonunda çıkan filme BİZİM filmimiz diyebilmek kadar büyük bir mutluluk kaynağı olamaz bence.

15 Ocak 2021 Cuma

MÜREKKEPHABER'DE YAYINLANAN KISA FİLM SÖYLEŞİLERİ "BATUHAN KURT"

                                                               


-Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

1991, Edirne doğumluyum. Lise eğitimim devam ederken ABD ve Türkiye’de Atlantik Film ortaklığında yürütülen FilmTurkey isimli bir projede sinema üzerine eğitim aldım. Bu proje kapsamında ‘Bahar’ isimli bir belgesel çektim. Ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Film Tasarımı Bölümünü kazandım ve buradan mezun oldum. Eğitim hayatım devam ederken birçok kısa film ve belgesel çalışması gerçekleştirdim. Türkiye’nin çeşitli illerinde ve Bulgaristan’da atölyelerde sinema üzerine eğitimler verdim. 2016 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğiyle ‘Hudut’ isimli bir belgesel çektim. 2018 yılında çektiğim ‘Kurbağa Avcıları’ isimli belgesel birçok festivalde gösterildi. Toplamda 24 ödül alarak 2018/2019 yılları içinde en çok ödül kazanan ve 18 Birincilikle Türk Sinema Tarihi boyunca belgesel kategorisinde en çok birincilik elde eden belgesel oldu. Şu anda belgesel alanında çalışmalarıma devam etmekteyim.

-Kısa film çekme, kısa film yönetmenliği yapma nedenleriniz,  bu yola giriş sebebiniz neydi?

Küçük yaşlardan itibaren sinemaya karşı her zaman çok ilgiliydim. Hayaller kuran ve hayallerini sanat aracılığıyla ifade etmeye çalışan bir çocuktum. Resimler yapıyor, karikatürler çiziyor ve tiyato oyunları yazıyordum. İlkokul yıllarında arkadaşımın aldığı bir kamera ile yazdıklarımı filme dönüştürebilme fırsatını elde ettim. Hayallerimin somut hale dönüşmesi inanılmaz derecede tatmin ediciydi. O zamanlar özellikle Hollywood yapımı çocuk macera filmleri ilgimi çekiyordu. İzlediğim filmleri bizim kültürümüze uyarlamaya çalışıyordum. Oyuncularımda en yakın arkadaşlarımdan oluşuyordu. Zamanla bu ilgi büyük bir tutkuya dönüştü ve hayatımın amacı haline geldi. Dünyada ve ülkemizde anlatılmayı bekleyen birçok hikaye olduğunu düşünüyorum. İnsanların duygu dünyasına dokunan ve hayatına anlam katacak filmler yapmak amacıyla bu yolu yürümeye devam ediyorum.

-Kısa film hazırlık ve çekim sürecinde sizi neler zorladı? Hazırlık süreçlerinizi anlatır mısınız?  

Ben son birkaç yıldır özellikle belgesel alanında çalışmalar yapıyorum. Belgesel yapımların kurmaca yapımlara göre çok daha zor olduğunu düşünüyorum. Ne kadar masa başında hazırlık yaparsanız yapın sahada birçok değişkenle karşılaşma ihtimaliniz var. Bu değişkenlere karşı pratik çözümler üretebilmeniz ve hikayenize o anda yeniden yön vermeniz gerekebiliyor. Sonuçta çektiğimiz insanlar oyuncu değil ve onların gerçekliğine sadık olmak gerekiyor. Belgesel, yapısı itibariyle yönetmenine büyük bir sorumluluk yüklüyor. Gerçekleri çarpıtmadan etik değerlere bağlı kalarak ele almayı gerektiriyor. Bu bazen sizden bağımsız bir şekilde gelişiyor ve anlattığınız kişinin gerçekleri nasıl yansıttığıyla da ilgili olabiliyor. Konuyu doğru kaynaklardan öğrenmek ve iyi bir araştırma yapılması büyük önem taşıyor. Anlatacağınız konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmadan yola çıkarsanız kesinlikle çuvallarsınız. Anlattığınız bir insan hikayesiyle o insanla vakit geçirmek gerekiyor. Genellikle bu noktada hikayenin ana fikrini ve söylemini belirliyorum. Masa başına geçtiğimde ise önce sahne sıralamalarının yer aldığı bir senaryo taslağı oluşturuyorum. Blok blok ele alacağım meseleleri hikayeye dağıtıyorum. Röportaj yapacağım insanları belirliyor ve kişiye özel sorular hazırlıyorum. Beni en çok zorlayan konuya gelecek olursam zaman diyebilirim. Genellikle bütçeniz itibariyle filminizi çekmek için kısıtlı bir zamanınız vardır. Belgeselde belirlediğiniz zaman aralığına bağlı kalmak oldukça zorlayıcı oluyor. Çünkü çektiğiniz insanın yaşamı devam ediyor ve her zaman çekilecek bir şeyler daha oluyor.

                                                       


- Siz belgesel yönetmenliği de yapıyorsunuz. Bu alanda da ödülleriniz de var. Belgesel yönetmenliği yapmaya nasıl karar verdiniz?  Türkiye’de belgesel çekmek, belgesel yönetmeni olmanın zorlukları neler?  

Aslında ödüllerimin çoğunu belgeselden elde ettim. Gerçek hikayeleri seyircinin de ilgisini çekebilecek şekilde anlatmak konusunda başarılı olduğumu düşünüyorum. Karar aşamasına gelecek olursam, 2009 yılında ekip olarak bir film çalışması yapıyorduk. Ekibin büyük kısmı belgesel çekmek istiyordu ama ben kurmaca film çekmek konusunda kararlıydım. Kurmaca üzerine hazırlıklarımızı yaptık ve filmimizin ilk sahnesini çektik. Amatör oyuncularla kötü bir tablo ortaya çıkmıştı ve o anda belgesel çekmek konusunda arkadaşlarımın ısrarını kabul etmem gerekti. ‘Bahar’ isimli bir belgesel çektik ve film tamamlandığında seyirci tepkilerinin müthiş derecede olumlu olduğunu gördüm. Çekim süreci de tahmin etmediğim şekilde büyük bir keyfe dönüşmüştü. Gerçek insanların kamera karşısındaki tepkileriyle karşılaşmak ve hikayeye yön verdiklerini görmek kararlarımı şekillendirmeme vesile oldu. Kurbağa Avcıları belgeselinin fikri de bu belgeselin çekimleri esnasında aklımda belirmişti.

Öncelikle Türkiye’de sanat icra etmenin zor olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla belgesel yönetmeni olmanın da birçok zorluğu var. Maddi kaynak bulmak konusunda büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Yaptıklarınızı festivaller dışında yayınlayabileceğiniz pek platform da yok ne yazık ki. Genelde Türkiye’de belgeselcilerin kendi imkanları ile küçük ekiplerle filmlerini çektiklerini görüyorum. Ben de Kurbağa Avcıları belgeselini ailemin bankadan çektiği kredi ile çekmiştim. Art arda kazandığımız ödüller ve gelen övgülerle birlikte Türkiye’de çok büyük bir belgesel izleyici kitlesi olduğunu fark ettim. Bugün çoğu kahvehane, kafede ve esnafın dükkanında TRT Belgesel kanalının açık olduğunu sizde gözlemleyebilirsiniz. Aslında daha fazla destek ve yayın fırsatlarıyla belgeselcilerin seyirci tarafından kucaklanacağına yüzde yüz eminim.

-Kısa film, uzun metrajlı film çekmek için bir aşama mı, neler düşünüyorsun bu konuda?

Kısa filmi ayrı bir tür olarak değerlendirmek gerekiyor. Ancak bunu bir aşama olarak görmenin de sakıncası olduğunu düşünmüyorum. Çoğu yönetmenin uzun metrajlı bir film çekmek hayali vardır. Bir yönetmenin bu alanda tecrübe edinmesini ve deneyim sahibi olmasını sağlayacak büyük riskleri olmayan önemli bir basamak bence. Şahsen ben bu şekilde yaklaşıyorum. Çünkü referanslarınızı göstermeden hiçbir yapımcı size güvenip bir işi teslim etmez. Medya yöneticileri bu alanda yapılan çalışmalara destek verir ve uzun metraj endüstrisi gibi ekonomik bir alan yaratılırsa işte o zaman kısa film tam anlamıyla bağımsızlığını ilan edebilir.

- Kısa filmin,  meslek hayatınızda nasıl bir yeri var?

Sinema sanatını tecrübe etmemi ve potansiyelimi keşfetmemi sağlayan önemli bir yere sahip.

-Türkiye’de kısa filme bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk sinema tarihi içindeki yeri ve geleceği için neler düşünüyorsunuz?

Türkiye’de kısa film kültürünün tam olarak oturmadığını düşünüyorum. Festival izleyicileri dışında kısa filme pek ilgi olmadığını görüyorum. Türk sinema tarihi içindeki yeri de sanırım video kameralar ile birlikte 90’lı yıllar itibariyle oluşmaya başladı. 2010’dan sonra ise DSLR kameraların yaygınlaşmasıyla beraber nicelik olarak kısa film sayısı artıyor. Son yıllarda ise söyleyeceği bir sözü olan bilinçli yönetmenler, iyi hikayeler, iyi teknik donanım, profesyonel oyuncular ve başarılı post prodüksiyon yöntemleriyle nitelik olarak da iyi bir konuma gelmiş görünüyor. Gelecekte kısa filmin daha iyi yerlerde olacağına inanıyorum.

-Kısa film festivalleri sizce yeterli mi, kısa filmlerin tanıtımı ve devamı için?  Aynı sorumu belgesel filmler içinde sormak isterim. Festivaller yeterli mi sizce?

Türkiye’de birçok kısa film festival var. Kısa film yönetmenlerinin projelerini ve kendilerini tanıtmaları açısından yapılan festivallerin yeterli olduğunu düşünüyorum. Her festivalin kısa filme bakış açısı ve yaklaşımı farklı. Bu çeşitliliğin farklı içerikler ve formlarda işler üreten yönetmenler için de bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Festivallerin ödülleri maddi olursa yönetmenlerin gelecek projeleri için büyük katkıları olacaktır. Belgesel alanı için de aynısını düşünüyorum. Özellikle TRT Belgesel Ödülleri muazzam bir titizlikle yapılıyor ve belgesellerin tanıtımı açısından büyük önem taşıyor.

-Çektiğiniz kısa filmlerin senaryolarında ve belgesellerinizde çıkış nedenleriniz neler oluyor, daha doğrusu neler size bu senaryoları yazdırıyor?

Genellikle beni duygusal anlamda etkileyen ve hayatıma dokunan hikayeleri anlatmaya çalışıyorum. Karşımıza çıkan her şeyin küçük ya da büyük bir anlamı olduğuna inanıyorum. Sanatçı önce içinden çıktığı topluma ve coğrafyaya karşı kendini sorumlu hissetmeli. Ben şimdiye kadar kendi toprağının hikayelerinin izini süren bir yönetmen oldum. Bazen de çok etkilendiğim bir yer/mekan hikayelerimin çıkış noktasını oluşturabiliyor. Bazen de anlatılmayı bekleyen toplumsal bir mesele ve sorun varsa bu konuda bir şeyler yapmam gerekliliğini hissedip sinemanın olanaklarıyla refleks gösteriyorum.

- Filmlerinizde oyuncu seçiminde nelere dikkat ediyorsunuz, bu seçimlerde iş kısa film olunca zorluklar çıkıyor mu?

Filmlerimde oyuncu seçimleri konusunda özenli davrandığımı söyleyebilirim. Belgesel alanında bunu profesyonel bir meslek olarak sürdüren oyuncular olmasa da toplumsal oyunculara yer veririz. Konuya hakim ve hikayenin öznesi konumunda olabilecek potansiyelde, kendini iyi ifade eden insanları ele almaya çalışırım. Ona biçilen rolü oynaması değil, kendini en doğal haliyle kameraya sunmasını isterim. Yan karakter seçimleri de belgeselde büyük önem taşır. Genellikle diğer karakterin aynası konumunda olabilecek, katalizör görevini üstlenebilecek konumda olan yan karakterler seçmeye çalışırım. Bu seçim bazen ben de ana karakter seçiminden de önemli bir hal alıyor. Belgesel karakterinize, hikayeyi ne için anlattığınızı, ondan ne beklediğinizi ve hangi düşünceyi yansıtmak istediğinizi detaylı bir şekilde anlatmanız gerekiyor. Ayrıca çekim yapmanın çeşitli zorlukları olduğunu ve zaman alacağını iyi anlatmak gerekiyor. Eğer bunlar iyi ifade edilmezse anlattığınız kişiyle iletişim problemi yaşarsınız ve bu kopukluk süreç içerisinde en büyük zorluk haline gelebilir.

-Yeni projeleriniz, uzun metraj film çekme  planınız  var mı?

Uzun zamandır üzerine düşündüğüm ve çekmeyi hayal ettiğim, gerçek bir hayat hikayesini ele alacağım uzun metrajlı bir sinema filmi projem var. Bu projeyi geliştirmeye devam ediyorum ve yapımı için kaynak bulduğum doğru zamanda harekete geçmeyi planlıyorum. Bunun yanı sıra gerçekleştirmeyi planladığım birçok belgesel projem var. Şu anda bir belgesel serisi hazırlıkları yapıyorum ve bu alanda çalışmalarıma devam ediyorum.

-Son olarak sevdiğiniz yazarlar, yönetmenler kimler?

Sevdiğim yazarlar Buket Uzuner, Jack London, Nasuh Mahruki… Bunun yanı sıra genellikle bilgi edinebileceğim ve kişisel gelişimime katkısı olacak kitaplar okumayı tercih ediyorum. Sevdiğim yönetmenlerden ziyade sevdiğim filmler var. Asgar Farhadi ve Nuri Bilge Ceylan filmlerini severim. Ron Howard, Dennis Villeneuve, Danny Boyle, Dardanne Kardeşler, Werner Herzog ve Micheal Moore’u da filmlerini sevdiğim yönetmenler arasında sayabilirim.