hatice aşkın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hatice aşkın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Ocak 2021 Cumartesi

MÜREKKEPHABER'DE YAYINLANAN KISA FİLM SÖYLEŞİLERİ "HATİCE AŞKIN"

                                                             



Türk Dili ve Edebiyatı mezunusunuz? Sinema ile yolunuz nasıl kesişti?

Aslında kişisel tarihimde anlatmayı en sevdiğim hikayelerden biri bu. Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olduğum zaman bir yandan Klasik Türk Edebiyatı üzerine yüksek lisans hazırlıkları yaparken bir yandan Pedagojik Formasyon eğitimine başlamıştım. Pedagojik Formasyon’daki dersler sırasında bir gün materyal dersinin sunumu için sınıfta bir kura çekmemiz istendi. Kurada projeksiyon yöntemiyle ders anlatma, radyo yöntemiyle ders anlatma gibi seçenekler arasından bana TV programı çekerek ders anlatma yöntemi çıktı. Ders için elime ilk kez bir kamera aldım ve bir TV programı çektim. Ertesi yıl kendimi Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde buldum. Her şeyi bırakıp sinema için risk alarak ikinci üniversiteye başlamam o an için çok çılgın fakat ilerleyen zamanlarda hayatımda aldığım en iyi kararlarımdan biri oldu.

Sinema, film sektörüne başladıktan sonra bu alanda kendinize bir ilerleme, yol haritası çizdiniz mi?

Film Tasarımı bölümüne başladığım andan itibaren aslında sinema sektörü deneyimleri de benim için başlamıştı. Kendime bir söz vermiştim; üniversitede her yıl bir film çekmek ve hep üretim içerisinde olmak. Bir yandan da kendimin en iyi versiyonuna ulaşabilmek için hep çok çalıştım. Bunun için hala da çok çalışıyorum. Öğrenmek ve gelişim sonsuz bir serüven. Aslında tüm kariyer gelişimim iplik yumağı gibi birbirine bağlı. Her yıl bir film çekerek içinde bulunduğum festivaller, bu festivallerde edindiğim networkler ve üniversitedeki eğitimime ek olarak katıldığım masterclassların hepsi hikayemi ilmik ilmik işledi.

 Beş kısa filminiz var. İlk filminizden, son kısa filminiz  APP’e kadar geçen sürede yönetmen  olarak  nasıl zorluklar yaşadınız? Bu süreçte neler değişti sektörde?

En başta okuduğum üniversite İzmir’de olduğu için İzmir – İstanbul arasında yarı göçebe yaşadığım bir serüvenin kahramanıydım. Hem fiziksel yolculuğunuz hem kariyer hem de dışsal yolculuğunuzun sizde yarattığı içsel yolculuk… Tam bir yolda olma hali. Müthiş bir adanmışlık istiyor. Akabinde bir filmi hayata geçirmenin ciddi maliyeti geliyor. Filminizi hayata geçirmek için başvurabileceğiniz ulusal ya da uluslararası pek çok platform var. İyi bir yönetmen olmadan önce bu fonlardan destek alabilmeniz için iyi bir senarist de olmanız gerekiyor. Hatta bir kısa film yapıyorsanız çoğu zaman yapımcılığını da siz üstlenmek durumunda kalıyorsunuz. Bir filmi en iyi şekilde bitirebilmek çok ciddi bir mücadele alanı aslında. Fakat gün sonunda çözüme ulaştırdığınız her şey, sizi bir sonraki maceranıza hazırlıyor ve çok daha güçlü kılıyor.

Korona virüs dolayısıyla sinema sektöründe ciddi küçülmeler ve değişimler var. En başta alınması gereken tedbirler dolayısıyla film yapım maliyetleri yüzde on ile on beş arasında arttı. Sinema salonlarına talep azaldı. Yönetmenler ve yapımcılar filmlerini artık vizyona sokmadan dijital platformlarda seyirciyle buluşturmaya başladı. Korona’nın seyirci alışkanlıklarında kalıcı etkiler bırakacağını düşünüyorum. Evden kolaylıkla film izlemeye alışan seyirci, her şey bittikten sonra bu film izleme konforunu devam ettirmek isteyebilir. Sinema salonunda film izlemek çok özel bir zevk ve her zaman müdavimleri olacaktır. Sinema salonlarının asla tamamen kapanacağını düşünmüyorum ama ileride çok daha az ve spesifik bir seyirci kitlesiyle varlığını sürdürme ihtimali olabilir. Festivallerle ilgili ise hayatlarımızda artık online kavramı var. Online gösterimler ve söyleşiler yapıp online ödül törenlerinde ödüller alıyoruz.

                                                           


Filmlerinizde,  senaryolarında aşamalarında konu belirlerken nelere dikkat ediyorsunuz? Bunun için özel bir çalışma yapıyor musunuz?

 Okuduğum kitaplardan, gezdiğim müzelerden, göz attığım  üçüncü sayfa haberlerinden ve hayattan çok besleniyorum. Bir konuyu senaryoya dönüştürmem için gerçekten çok ilgimi çekmiş olması gerekiyor. İçimi kıpır kıpır eden ve beni çok heyecanlandıran hikayelerin peşinden gidiyorum. İnsanları bir hikayeye inandırabilmem için öncelikle benim o hikayeye çok inanmam gerekir. Sonrasında o konuyla birlikte yaşamaya başlıyoruz. Uzun araştırma süreçlerim, okumalarım ve izlemelerim sonucunda derinliğiyle beni büyüleyen hikayemle kucaklaşıyoruz.  Güncel sergileri,müzeleri ve bağımsız filmleri çok sıkı takip ediyorum. Bunlara ek olarak hayatın kendisi özel çalışma alanı gibi.

 Bir önceki sorunun devamı olarak son kısa filminiz App’le ilgili neler söylersiniz?  Nasıl karar verdiniz projeye, süreci anlatır mısınız?

Dördüncü filmim Siyah Bant'ı yeni çektiğim bir dönemde yeni bir senaryo yazmam için teklif geldi. O sıralar İstanbul'da  staj yaptığım ve henüz festival sürecini bile başlatmadığım yeni bir filmim olduğu için yepyeni bir film hiç aklımda yoktu. “Do You Trust This Computer” adlı Elon Musk’ın yapay zekanın ölümsüz bir diktatöre dönüşebileceğini anlattığı belgeseli ve Facebook Al Research tarafından üretilen AI yapay zeka bilgisayarlarının tıpkı insanlar gibi kendi dillerini geliştirmeleriyle fişlerinin çekilmesi, fırsat verilirse insanlar tarafından girilen senaryoların sapma eğilimini doğrulayarak tüm dünyada yankı uyandırmıştı. Uzun zamandır zihnimi meşgul eden teknolojinin yan etkileri, APP'in sinopsisini ortaya çıkardı. Bir yandan Siyah Bant'ın festival sürecini yönetirken bir yandan da APP'in yapım serüveni başladı. Ortaya çıkan bu sinopsisle Kısakes Film Festivali Pitching Platformu'ndan ödül kazandım ve APP'in senaryosunu yazma serüvenim başladı. Uzun bir senaryo yazma serüveni sonucunda senaryo da hazırdı ve bu senaryoyla da Kültür Bakanlığı Sinema Destekleme Kurulu'ndan Kısa Film Yapım Desteği kazandım. Filme dair maddi tüm süreçler hazır olunca İstanbul’da çekimlerine başladık.

 Türkiye’de kısa filme bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk sinema tarihi içindeki yeri ve geleceği için neler düşünüyorsunuz?

Gerçekçi olmak gerekirse Türkiye’de kısa filme olan genel yargıdan hoşlanmıyorum.  Kısa filmin öğrencilerin çektiği amatör filmler olduğu ve uzun metraja geçebilmek için kısa film çekildiği yönünde yanlış bir genel algı var. Oysa bir kısa film yönetmeni kariyerini  uzun metrajla devam ettirebileceği gibi ömrünün sonuna kadar kısa film çekerek de devam ettirebilir. Bir uzun metraj yönetmeni yeniden bir kısa film çekebilir.  Bu tamamen anlatılacak hikayenin diliyle ve hangi türe uygun olduğuyla alakalı bir durum. Kısa filmler çok profesyonel ekiplerle ve koşullarla hayata geçiriliyor. Kısa filmleri, çoğu uzun metrajdan çok daha cesur ve yaratıcı buluyorum. Değişen yaşam koşulları nedeniyle çok hızlı bir çağda yaşıyoruz. Bununla birlikte insanların odaklanma süreleri azaldı. Bu sebeple hem Türkiye sinemasında hem de dünyada kısa filmin geleceğin sineması olduğunu düşünüyorum.

 Kısa film festivalleri sizce yeterli mi, kısa filmlerin tanıtımı ve devamı için?

Festivaller kısa filmlerimizin seyirciyle buluşması için elbette önemli bir mecra. Tanıtımı konusunda alternatif kanallara, kısa filmlerin devamı için telif almaya,  yeni fonlara ve vizyona girmeye ihtiyacı var.

Filmlerinizde oyuncu seçiminde nelere dikkat ediyorsunuz, bu seçimlerde iş kısa film olunca zorluklar çıkıyor mu?

Çok fazla film ve oyun izliyorum. Bir oyuncuya teklif götürüyorsam onu mutlaka sahnede ya da bir filmde izlemişimdir. En önemli ölçütüm, oyuncunun senaryodaki karaktere ne kadar uygun olduğu. Akabinde oyuncunun karakterini çok önemsiyorum. Bir filmi hayata geçirmek uzun bir yol arkadaşlığı olduğu için oyuncunun sahip olduğu karakter benim için çok önemli.  Üçüncü olarak ne kadar zamanı olduğu.  Devam eden çok yoğun bir projesi olmamasına dikkat ediyorum.  Oyunculuk konusunda aldığı eğitimler de elbette önemli ama yetenek gerçeğini de her zaman göz önünde bulunduruyorum.

Ben kendi kısa filmlerimde böyle bir zorluk yaşamıyorum. Önemli olan iyi bir hikaye ve bu hikayeye inanacak doğru oyuncuları bulmak.

Film sektöründe, özellikle kısa film alanında kadın yönetmenlerin yerini Türkiye ve Dünya’da nasıl değerlendiriyorsunuz?

Meslekteki cinsiyet vurgusu, ötekileştirmenin başka bir türü gibi geliyor. ‘’Erkek yönetmen’’ demiyorken ‘’kadın yönetmen’’ demeli miyiz gerçekten? Kadın ya da erkek yönetmenden bağımsız iyi yönetmen iyi yönetmendir.  Benim hayatımda sadece ‘’iyi yönetmen’’ kavramı var. Çok yaratıcı işlere imza atan iyi yönetmenler var ve filmlerini merakla takip ediyorum.

Kısa filmin, meslek hayatınızda nasıl bir yeri var?  Sadece kısa film üzerine bir kariyer olabilir mi Türkiye’de?

Kısa filmler yaparken kendimi çok daha yaratıcı bir alanında içerisinde ve özgür hissediyorum. Her şeyden önce çok uzun zamandır konfor alanımın dışındayım ve konfor alanım dışındaki bu kaygan zemin beni sürekli canlı hissettiriyor. Her filmle birlikte kendimi biraz daha keşfedip hayatı daha fazla öğreniyorum.  Kısa filmin, inşa etmeye başladığım kariyerde her zaman muazzam bir yeri var.

Çok büyük bir mücadele gerektireceği gerçeğiyle birlikte her şey mümkün ve olası. Dünya üzerinde bunun çok iyi örnekleri var, Türkiye’de de olmasını çok isterim. 

Son olarak sinema alanında sizi etkileyen filmler, yönetmenler hangileri?

Büyük bir Lanthimos hayranıyım. Bergman, Kubrick ve Haneke filmlerini defalarca hayranlıkla izlediğim yönetmenler.

Zaman kavramı üzerinden kurduğu felsefeyle Lowery’nin Ghost Story’si ve biliçaltı üzerinden kurduğu evrenle Charlie Kaufman’ın I’m Thinking of Ending Things’i beni etkileyen filmlerden.