kısa film festivalleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kısa film festivalleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Aralık 2020 Salı

MÜREKKEPHABER'DE YAYINLANAN "KISA FİLM" SÖYLEŞİLERİ " RAGIP TÜRK"

 

                                                           


Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Sinema ve Televizyon okumaya nasıl karar verdiniz?

Çocukluk ve gençlik yıllarım İzmir de geçti. Ortaokul yıllarımda şiir yazarak edebiyata, lise yıllarımda  gitar çalarak müziğe başladım. İzmir'den sonra üniversite okumak için Eskişehir'e gittim ve burada müzik çalışmalarım devam etti. Müzik çalışmalarıma daha profesyonel bir biçimde devam etmek için İstanbul'a gelmek istiyordum ve üniversite okumak burada olmak için en iyi yöntemdi. Sinema Tv bölümünü sanatsal bağlamları olan bir alan olduğu için tercih ettim. Aklımda pek sinema yapmak yoktu aslında ben daha çok müzikle ilgileniyordum. Lakin üniversitede sinemayı keşfettikçe, sinemanın anlatım olanaklarıyla ve setlerle samimi oldukça benim için çok daha uygun bir ifade alanı olduğunu keşfettim ve sinemaya başlangıcım böyle oldu.

 Kısa film çekme, kısa film yönetmenliği yapma nedenleriniz,  bu yola giriş sebebiniz neydi?

Yönetmen olmak, sinema yapmak istiyorsanız bir yerden başlamanız gerekiyor ve kısa film bu iş için en uygun alan bence. Kendinizi denemek için kısa filmle başlamak doğru bir yol. Anlatı oluşturmayı, stil geliştirmeyi, dil kurmayı, sinematografik öğeleri ve tekniği algılamayı böyle öğrenebilir ve geliştirebilirsiniz. Çünkü sinema yaptıkça geliştiğin bir sanat dalı. Ayrıca batma kayısı, becerememe kaygısı ve beklentiler düşük olduğu için yanılsanız bile büyük zararlar görmezsiniz. Eksiklerinizi geliştirerek tekrar deneme şansınız olur.

 Kısa film hazırlık ve çekim sürecinde sizi neler zorladı? Hazırlık süreçlerinizi anlatır mısınız?     

Açıkçası hazırlık sürecinde insanı en çok zorlayan şey bütçe oluşturmak. Eğer bütçeyi oluşturduysan daha rahat düşünebiliyor ve hayata geçirebiliyorsun. Bunun dışında sektörde aktif çalışan biri olduğum için ekip kurmakta veya ekipman bulmakta pek zorlandığımı söyleyemem. Genelde istediğim imkanları sağlayabildim. Hazırlık süreçlerim hep keyifli geçmiştir. Provaları, mekan gezilerini, araştırmayı çok severim. Çekim sürecinde ise her zaman zorluklar oluyor. Set her an, her sürprizin karşınıza çıkabileceği bir alan. Her şey bir anda bütün planınızı bozmak için bir araya gelmiş gibi görünebilir. Bu yüzden yönetmenliğin yanı sıra yöneticiliği, çözümsel yaklaşmayı, pratik aklı iyi kullanmayı öğrenmek ve olaylara soğukkanlılıkla yaklaşmayı bilmek gerekiyor.

Kısa film, uzun metrajlı film çekmek için bir aşama mı, neler düşünüyorsun bu konuda?

Bu konu çok tartışılıyor. Bir gelişme süreci olduğunu düşünenler var olduğu gibi, kısa filmin kendine has bir sinema biçimi olduğunu düşünen ve uzun metraja geçiş için bir aşama olarak görülmesine karşı çıkanlarda fazlasıyla var. Ben bu tartışmalara pek girmek istemiyorum açıkçası. Önemli olanın üretim olduğu kanısındayım. Sadece kısa film bir sektör haline gelmeden, ekonomik olarak bir değer yaratmadan uzun metraja geçiş için bir aşama olarak görülmeye devam edecektir bunu söyleyebilirim. Çünkü eğer tüm festivalleri domine edecek bir film yapmadıysanız, kısa filmler ekonomik olarak hiç bir geri dönüş sağlamıyor. Sonuçta sinema pahalı bir sanat ve geri almaksızın sürekli veremezsiniz.

                                                                 


Kısa filmin,  Ragıp Türk’ün meslek hayatında nasıl bir yeri var?

Sektörde bir çok filmde, dizide ve belgeselde reji ve yapım alanlarında çalıştım. Bir çok projenin gelişiminin ve üretiminin neredeyse her evresinde yer aldım. Lakin benim bir sinemacı ve yönetmen olduğumu öncelikle bana ve daha sonra sektöre ve izleyiciye gösteren şey kısa filmlerimdi. Bu yüzden benim meslek hayatımda kısa film önemli bir yer teşkil eder.

Türkiye’de kısa filme bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk sinema tarihi içindeki yeri ve geleceği için neler düşünüyorsunuz?

Türkiye'de kısa film, sinema sektöründeki insanlar ve sinemayı iyi takip eden insanlar dışında genellikle amatör işler ve denemeler olarak görülüyor. Yönetmen olmak isteyenlerin ilk basamağı, öğrencilerin çalışma alanı gibi. Çünkü kısa filmler son dönem gelişmelerini baz almazsak bazı istisnalar dışında derme çatma yapılmış işlerdi. Bu işler genellikle bütçe ve imkanlar olmadığı için amatörce kotarılmış olarak karşımıza çıkıyordu. Son dönem de bu bakış açısı kırılmaya başladı çünkü dijital gelişmeler kısa filmlerinde kalitesini artırdı. Artık kısa filmlerde teknik olarak bütünlüklü duruyor ve profesyonel ve tanınmış oyuncular da kısa filmlerde yer alıyor. Sinema tarihimizde ise kısa film yeni yeni kendine yer bulmaya  başladı diyebiliriz. Artık kısa filmlerin de sinema için büyük potansiyeller taşıdığını sektör bileşenleri ve izleyiciler görmeye başladı. Kısa filmin geleceği için ise şunu söyleyebilirim, zaman kavramının büyük önem ve ivme kazandığı çağımızda, kısa filmler sinemanın ana biçimine doğru evrilirse kimse şaşırmasın. Artık insanları bir şeyin karşısında ilgisini ve algısını kaybetmeden uzun soluklu olarak tutmak gittikçe zorlaşıyor.

Kısa film festivalleri sizce yeterli mi, kısa filmlerin tanıtımı ve devamı için?

Bir yönetmene festivaller sayısal olarak asla yeterli gelmez. Yönetmen her gün festival olsun, filmim her zaman gösterilsin ister:) Festivallerin kısa filmler için yarattıkları değer anlamında ise güzel gelişmeler var. Artık kısa filmcilerde festivallerce değer görmeye başladı diyebiliriz. Elbette kısa filmcileri ekonomik olarak da destekleyebilecekleri bir hale daha fazla bürünebilirler. Mesela kısa filmlere gösterimler için telif ödeyebilirler. Zamanla yapmak zorunda kalacaklar zaten. Çünkü pandemi sürecinde gelişen online izleme kültürü festivallere büyük bir alternatif olacak gibi görünüyor. Festivallerin de filmlerin direkt olarak dijital dünyaya kaymaması için kendilerini çok daha geliştirmeleri ve üreticinin çıkarlarını daha çok koruyan bir yapıya bürünmeleri gerekiyor. Festival kültürünü daha yukarı taşımaları artık elzem görünüyor. Birde kısa filmcilerin sürekliliklerini sağlayabilmeleri için onlara imkan ve olanak sağlama konusunu festivallerinde, sinema oluşumlarının da, fon sağlayan kuruluşlarında ciddi olarak ele alması gerekiyor.

“Dünyada kısa filme bakış açısı” ile “Türkiye’de kısa filme bakış açısı” arasında  farklar var mı? Varsa bunun nedenleri neden olabilir, bu nedenleri nasıl ortadan kaldırabiliriz?

Bu bakış açısı Dünya'nın her yerinde değişiyor. Gelişmiş ülkelerde kısa film sektörleşebildiği için bütçe ve fon bulunuyor ve çok daha kaliteli içerikler üretiliyor. Böylece de izleyicisi oluşabiliyor. İzleyicisi oluşabildiği içinde ekonomik olarak değer yaratıyor ve döngü tamamlanmış oluyor. Avrupa da, Amerika da, Asya'nın bazı bölgelerinde kısa film sektör olarak var. Yani bakış açısını oluşturan şey üretimin, içeriğin kalitesi ve ekonomik değer yaratması. Bizde henüz bu konuda sektörel bir gelişme olmadığı içinde bizim bakış açımız genellikle üretilen çoğu işler gibi amatör düzeyde kalıyor. Sanatsal da olsa üretilen herhangi bir şey ekonomik bir değer yaratamadığı sürece gelişemiyor. Bu durum bir anda bir şey yaparak ortadan kaldırılabilecek bir durum değil diye düşünüyorum. Kısa filmin arz ve talep dengesinin oturabilmesi ve gelişebilmesi için kendi bileşenleri dışında da  bir çok etmen var çünkü. Kültürel ve sosyolojik olarak gelişmişlik, eğitim seviyesi, sanatsal anlayışın gelişmesi vs. gibi.

  Çektiğiniz kısa filmlerin senaryolarında çıkış nedenleriniz neler oluyor, daha doğrusu neler size bu senaryoları yazdırıyor?

Aslında her filmimin senaryosunun çıkış noktası birbirinden çok farklı. Bir kelebeğin intihar denemeleri tesadüf eseri önümüze çıkan bir mekanda, bir sahne çekerek başladı. Sonrasında o sahne üzerinden sürreal bir anlatım geliştirerek, yaşamla ölüm arasına sıkışmış bir aşk hikayesi ortaya çıkardık. Harun diye bir adam, daha çok babamın yaşamından izler taşıyor. Babamın anısı için bir film yapmak istedim ve onun hayatı çerçevesinde düşünerek başlangıcı oluşturdum. Tor ise kafamda hep izlediğim, rüzgarlı ve yağmurlu bir havada bir kurt köpeğiyle yürüyen kadın imajının, bir arkadaşımın köpeğinin hastalanması ile bütünleşmesi ile başladı. Ama üç filmim de ölüme beş kala filmlerdir. Sanırım farkında olmadan kısa filmlerimde hep ölüm olgusunun çevresinde dolaşmışım. Bunu çok sonraları fark ettim.

 Filmlerinizde oyuncu seçiminde nelere dikkat ediyorsunuz, bu seçimlerde iş kısa film olunca zorluklar çıkıyor mu? “Bir kelebeğin intihar denemeleri”  filminizde   oyuncu olmak size neler hissettirdi?

Oyuncu seçimi konusunda rahat çalışabileceğim ve sette her yönden uyum yakabileceğim oyuncuları seçmeye dikkat ediyorum. Bağımsız sinema setleri imkansızlıkların çok olduğu bir alandır. Böyle durumlarda anlayışlı olabilecek ve zorluk çıkarmayacak kişilerle çalışmak çok daha doğru diye düşünüyorum. Genellikle de karakterlerimi tanıdığım oyuncu arkadaşlarım üzerinden düşünmeye başlıyorum. Çalışacağım oyuncu ile iletişim olarak iyi uyum yakalayabilmek benim için çok önemli. Bu sebeple set öncesi vakit geçirmiş olmak, arkadaş olabilmek önceliklerim arasında hep bu da sette işimizi çok kolaylaştırıyor. Elbette kafamda kurduğum karaktere görsel olarak uygunluk ve oyuncunun işine olan tutkusu ve tecrübesi de önemli bir etken. Bunlar zaten olmazsa olmazlar. Ben filmlerim için oyuncuları ikna etme konusunda hiç zorlanmadım ama bazı tanınmış oyuncuları kısa film için ikna etmek zor olabiliyor. Bir kelebeğin intihar denemeleri henüz ortada bir senaryo olmadan final sahnesinin çekimi ile başladı. Nemrutta bir program çekiyordum. Ağacı görünce burada bir şey çekmeliyim dedim ve o sahneyi benden başka oynayacak kimse yoktu. Sonrasında filmde de ben oynamak zorunda kaldım. Oyunculuk, yönetmenlikten çok farklı bir olgu. Benim için zor ve değişik bir tecrübeydi. Ama hislerim hep isteseydim ve çalışsaydım iyi bir oyuncu olabilirdim der bana.

“Bir Kelebeğin İntihar Denemeleri”, “Harun diye bir Adam” ve “Tor” filmlerinizden sonra yeni projeleriniz var mı?

Evet şuan uzun metraj bir proje üzerine çalışıyorum. İşimiz rast ve şansımız yaver giderse ilk uzun metraj filmimi çekmek istiyorum. Çalışmalarımız ve hazırlıklarımız yolunda gidiyor.

 Son olarak sevdiğiniz yazarlar, yönetmenler kimler?

Bela Tarr'ı çok severim. Benim için tüm yönetmenler içinde yeri çok ayrıdır. Edebiyata ve felsefeye en çok yaklaşan yönetmen gibi gelir bana hep. Eskilerden Bresson, Sokurov, Ozu, Tarkovsky, Bunuel, Leone, Cassavates, Kieslowski, Kiorastami çok sevdiğim yönetmenler. Son dönem Romanya sinemasından Cristi Piui, Corneliu Poromboui ve Meksika'dan Carlos Reygadas'ı çok beğeniyorum. Yeni kuşaktan Kantemir Balagov iyi iki film yaptı. Jarmush, İnnaritu, Nuri bilge Ceylan filmlerini merakla beklediğim yönetmenler. Yazar olarak dünya klasiklerini sürekli çevirir dururum. Çehov, Turgenyev, Dostoyevski, Saramago, Sartre, Dickens, Yaşar Kemal çok beğendiğim yazarlar. Gudjieff ve Krishnamurti'nin yaklaşımları çok ilgimi çeker. Felsefeden Nietzche ve Kierkegaard'a daha fazla zaman ayırırım.