Çok düşündüm. Sana nasıl hitap edeceğimi bile
bilemedim. Hele bu mektubu
yazmak…Yaşadıklarımı anlatıp anlatmamak arasında da kaldım. Ben sana kızgındım,
sinirliydim. Bırakıp gittin beni.
Biliyor musun? Babam öldü benim! Evet , benim babam öldü!
Babasız kalmak çok kötüymüş. Cemal’in dediği gibi, “Babam
öldü ve ben kör oldum. Babamdan ummazdım bunu, kör oldum.” Kaç gündür ağzımda
bu dizeler var. Yine sigara yaktın değil mi? Aman iç hiç söndürme. Bütün paketi
bitir.
Bir sabah babam uykusundan uyanmadı. Bırakıp gitti beni. Kaç
gün oldu saymadım. Saymak gerekiyormuş, yapılması gerekenler varmış. Ama
günleri saymak canımı acıtıyor. Günler geçtikçe acım hafifleyecekmiş. Küfür
ettin duydum seni. Bu sefer ben de küfür ediyorum bu lafı söyleyenlere ama
içimden.
Babam ölünce ne anladım biliyor musun? Hayatta ben en çok
babamı sevmişim. Bıyık altından gülme senin cümlelerin diye. Babasız kalınca
seni daha çok düşünür oldum. Beni yine en iyi sen anlarsın Şimdi yanımda olsan.
Ben, sana babamı anlatsam, sen bana babanı anlatsan. Ben omzunda ağlasam,
sen sigara içsen, sen ağlasan ben senin
şarabından bir yudum alsam.
Mektubu yazarken bir
taraftan sofra hazırlıyorum. Hiçbir şeyi değiştirmedim sen gittikten sonra. Güldüğümüz, sarhoş
olduğumuz, şarkılar dinlediğimiz, söylediğimiz , pilaki yaptığımda neredeyse
parmaklarını da yediğin, “kestir şu bıyıklarını, sakalını” lafını en çok
söylediğim yer. Senin için pilaki yaptım, babam için beton helvaya limon
sıktım. Rakıyı büyük aldım, belki dibini beraber getiririz. Ama olsun getiremesek
de ben ilk kadehimi kaldırıyorum bütün
“Baba”lara.
Ömür Bayramoğlu