Hayır, meramsız, gürültüsüz
Merhaba, merhaba.
Sizden
mektup almak beni çok mesut etti. Uzun zamandır kimseden mektup alıp,
cevap yazmamıştım. Yazarlık atölyesine devam etmene memnun oldum. Bizim
zamanımızda böyle okullar yoktu. Biliyor musun ben de yazmasaydım deli
olacaktım. Yazdım da çok mu akıllı oldum. Hocanız
Yekta Bey’i de tebrik ederim, ben de bir süre muallimlik yapmaya çalışmıştım
ama öğrencileri susturmayı başaramamıştım. Atölyede en sevdiğin yazar olarak
ismimi telaffuz etmen de beni ziyadesi ile memnun etti. Mektubuna karşılık
vermek, muharrirliğim ile alakalı fikirlerimi seninle paylaşmak istedim.
Mektubumda kelime sınırlaması kabul etmem,
Yekta Bey söyle, gerektiği kadar kelime kullanırım.
Bu arada adıma ödül verildiğini duymuştum. Anacığım
benim vasiyetim üzerine malvarlığımı Darüşşafaka’ya bağışlamış ve adıma her yıl
hikâye armağanı verilmesini şart koşmuştu. Bana da Mark Twain Cemiyeti fahri
üyeliği verilmişti, dünya edebiyatına ettiğim hizmetten ötürü. Birçokları gibi
ben de şaşırmıştım. Dünya edebiyatına hizmet filan etmediğimi söylememe ne
hacet. Bu, üyelik verilmesi için uydurulmuş nazik bir sebepti, sanırım. Atatürk’ten sonra benim üye olmam benim için ne büyük şerefti. Bir milletin
yetiştirdiği en büyük çocuğu ile o milletin kendi halinde bir küçük hikâyecisinin
Amerika’da bir cemiyette buluşmaları küçük bir hikâyeci için ne bulunmaz
şerefli bir fırsattı… Hocanızı adıma verilen ödülü alması, hikâye sever yazar
olması sebebiyle tekrar kutluyorum. Bu arada sor bakalım Yekta Bey’e öykü,
röportajdan daha çok para etmeye başlamış mı?
İstanbul’da yaşadığını yazmışsın. Ben de İstanbul’da Beyoğlu Parmakkapı’da bir oda kiralamıştım. Adaya gidemediğim,
vapuru kaçırdığım zamanlar kalmak için. İstanbul çirkin İstanbul’mu, yalnızlık
dolu mu her tarafta? Burgazada’daki evin
müze olarak kullanılması da yine vasiyetin neticesidir.
Türkiye’de hikâye deyince okurların aklına
gelmem ve atölyelerde hikâyelerim işlenmesi de güzel. Oralardan ayrılışımdan
önceki yıl “Öldükten bir on yıl sonra okunur muyum acaba,”diye sormuştum. Demek
ki okunuyormuşum. Buna da memnun oldum. Ama Peter Pan sendromunun ve diğer
yazdığın Homofobiğin ne olduğunu bilmiyorum. Bildiğim tek şey var o da ben, denizi pek severim,balıkçıları da öyle.
Balıkçı kahvesine gider otururum. Oraya çeşitli balıkçılar gelir, ben onlarla
ahbaplık eder, kayıklarıyla denize çıkar, onları avlamaya çalışırım. Denize
bakmayı, balıkları izlemeyi, martılarla konuşmayı severim. Bulutları da
severim. Biliyor musun, ilk hikaye kitabımın adı içindeki bir öykünün de adı olan “Kovada
Bulut” olacaktı ama Yaşar Nabi bu ismi
beğenmedi ve öykünün de kitabında ismi “Havada Bulut” olarak değişti. Yoksul,
yalnız insanları severim. Her gün bir roman, beş altı hikâye yazıyorum,
kağıtsız kalemsiz. Kâğıdı kalemi elime aldığım zaman ise bir hikâyecik
çıkıveriyor. Öykülerimi düşünmeyi daha
çok seviyorum. Hikâye yazmak için oturduğum hiç vaki değildir. Hikâye yazmak
içimden gelmeli ve sonra oturup yazmalıyım. Hikâyelerimi ekseri herkesin
arasında, bir balıkçı kahvesinde ve evimde gece yarısından sonra annem uyurken
yazarım. Düşünceler aklımızda belirdikleri zaman, sınırları ve somut varlıkları
olmayan, doğal olarak, o sırada hakim olmadığımız şeylerdir. Bunların öykü
olabilmesi için sarf ve nahiv marifetiyle şekil verilmesi gerekir. Ancak bundan
sonra o düşünceden iyi bir öykü çıkıp çıkmayacağı anlaşılabilir. Hakiki bir
muharir değilim .Muhakkak kültürüm eksik. Sonra galiba ben, daha çok düşünürken
iyi düşünüyorum. Ne yazarken ne de konuşurken bu meziyetimi muhafaza
edemiyorum. Eskiye olan bağlarımı ancak
yeni bir dille koparabileceğime kaniim. Bu nedenle sana cevabımda yeni
kelimeler kullanmaya çaba sarf ettim. Muhaffak oldun mu bilmiyorum? Sen
imla hatalarını düzeltmeye ben de yeni dili öğrenmeye çabalıyoruz.
Yavaş yavaş mektubumu sonlandırmak istiyorum.
Yine de Yekta Bey’i kızdırmayalım. Senden tekrar mektup almak isterim. Yeni mektubunda senin yazma çalışmalarını, Yekta Bey’in
kitaplarını ve İpekli Mendil’i de gönderirsen memnun olurum, bir de adının Ömür
olduğunu yazmışsın ama ben bu mektubu bir erkek den mi, yoksa bir hanımdan mı
aldım ve cevabı bir erkeğe mi, bir hanıma mı yazıyorum bilmiyorum. Belki yeni
mektubunda bunu da yazarsın.
Sevgiyle,
Sait Faik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder