“la
Caixa” Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan Portreler ve Diğer Kurmacalar
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, çağdaş sanat alanında dünyanın önemli
koleksiyonlarından birine sahip olan “la Caixa” Vakfı işbirliği ile Bana
Bak! “la Caixa” Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan Portreler ve Diğer Kurmacalar sergisini
ülkemiz sanatseverleriyle buluşturuyor. Küratörlüğünü Nimfa Bisbe Molin’in üstelendiği sergi, son
derece insani ancak psikanaliz, psikiyatri ve felsefe bağlamında bir o kadar da gizemli ve karmaşık bir alan
olan portre sanatı ile kimlik ve temsiliyet sorunsalına, aralarında Basquiat,
Boltanski, Nauman, Sherman, Muñoz, Wearing ve Tàpies gibi isimlerin de yer
aldığı dünyaca ünlü 22 sanatçının, resimden fotoğrafa, heykelden videoya uzanan
geniş bir yelpazede üretilmiş 30’u aşkın ilginç yapıtı üzerinden yeni ışıklar
tutuyor.
Sergide “la Claixa” Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan seçilerek bir araya
getirilen eserler, toplumsal bir ayna gibi bakışlarımıza karşılık veriyor. Bu
aynada, ezelden beri kafamızı kurcalayan sorular sorarken buluyoruz kendimizi:
Bunlar da kim? Onlar hakkında ne düşünüyorum? Ben kimim? Onlar benim hakkımda
neler düşünüyor?
Bakışların, izleyiciyi gözlem yapmaya davet etmek, aynı zamanda bu
toplumsal aynada, yani portrede yansımasını sağlamak maksadıyla bir araya
geldiği bir kavşak olarak tasarlanmış sergi ve Bana Bak! başlığı altında
“la Caixa” Koleksiyonu’na ait resim, fotoğraf, heykel, video çalışmalarından
oluşan bir seçki aracılığıyla çağdaş sanat içindeki portre türünü inceliyor.
Sanatçıların öznelliği ve zamanımızın farklı insan kimliklerini ele almak üzere
kullandığı çeşitli temsil stratejilerini ortaya koyuyor. Koleksiyon otuz yılda
günümüz toplumuna ait bilinci artırmak ve eleştirel bir bakış sunmak üzere
çağdaş sanat yapıtları arasından derlenmiş.
Sergi, portreyi ele almak üzere, farklı ilgi alanlarını ve biçimleri
birbirinden ayıran dört tematik bölümden oluşuyor.
Sahnelenen Duygular; Gözler ruhun aynasıdır derler. En mahrem düşüncelerimiz
gözlerimizden okunur; sahici ya da sahte, kendiliğinden ya da denetlenmiş tüm
duygularımız gözlerimize yansır. Tarih boyunca sanatçılar duygularımızı
öylesine incelikli bir şekilde sınıflandırdılar ki şimdi her birinin kendine
ait bir görsel tarifi var. Fotoğraf ve video, içebakışa yönelik ilginin yerine,
insan ifadesinin bir yapıntısı olarak imgenin büyüleyiciliğini koyarak portre
deneyiminde değişimin önünü açtı. Benzer bir şekilde, şimdilerde gündelik hayat
bizi farklı toplumsal roller benimsemeye sevk ederek simulakrum’u (doğası
gereği yan yana gelemez olduğu düşünülen iki ayrı şeyin birarada durabilir
olmasında kendini gösterir) teşvik ediyor. Bu durum, Roni Horn ve Esther Ferrer
gibi sanatçıları, çoğul kimlikli çağdaş öznelerin metaforu olarak geniş bir
duygu dağarcığını aynı yüzde canlandırmaya yönlendiriyor.
Kimliğe İlişkin Uzlaşımlar; Bu başlık altında yer alan çalışmalar, toplumsal
cinsiyet ve ırka ilişkin kültürel uzlaşımları sorguluyor. Portrecilikte
kullanılan teknik yelpazesini ve bireyleri toplumsal olarak tanımlayan
sembolleri gözler önüne seriyor. Bu yapıtların çoğu, tıpkı daimi değişimde kök
salmış çağdaş dünyamız gibi, sabit ve önceden belirlenmiş bir şey olmaktan
çıkarak akışkan ve muğlak bir hal alan kimliğin ve temsilin karmaşık yapılarını
ele alıyor.
Maskeler ve Diğer Kurmacalar; Maskeler yüz hatlarını eşsiz ve özgül imgelerde
sabitler. Bu noktadan hareketle bütün portrelerin birer maske olduğu sonucuna
varabiliriz. Aradaki fark, maskelerin kişisel özellikleri silerek yüzleri
arketiplere indirgemesidir. Maskeler, yüzü gizleyerek ona taşıyabileceği yeni
bir imaj sunar. Bazen bu, teşvik edilen ve toplumsal olarak kabul edilen yegâne
imajdır.
Yüzün Hafızası; Portrecilik antik zamanlardan beri
hafızayla ilintili olmuştur. Bu sanata
yapılan erken dönemli göndermelerden biri Plinius’un Korintli kız ve nişanlısı
hakkındaki hikâyesinde yer alır – hikâyede, genç kız uzun bir deniz yolculuğuna
çıkmaya hazırlanan nişanlısının duvara yansıyan gölgesini ana hatlarıyla
resmeder. Portre, bir imge tarafından temsil edilen bir geçmişi kaydeder ve
onaylar. Bu imge de, karşılığında bir kimlik yaratır ve onu zamanın akışına ve
bedensel hafıza yitimine karşı korur. Birer hatıra olarak hayatlarına başlayan
başlayan portreler zaman içinde bu ilkel anlamlarını yerinden eden ve ortadan
kaldıran yeni bir gerçeklik yaratırlar.
Sergide yer alan sanatçılar arasında arasında Janine Antoni, Eduardo
Arroyo, Juan Navarro Baldeweg, Jean-Michel Basquiat, Christian Boltanski,
Rineke Dijkstra, Marlene Dumas, Esther Ferrer, Günther Förg, Curro González,
Stefan Hablützel, Roni Horn, Sharon Lockhart, Pedro Mora, Vik Muniz, Óscar
Muñoz, Bruce Nauman, Carlos Pazos, Cindy Sherman, Antoni Tàpies, Gillian
Wearing, Sue Williams bulunuyor.
Sergi 4 Mart 2018 tarihine kadar ziyaret
edilebilir.
Porte resmi, bir karakterin imgesini
yaratmak ve bu imgeyi toplumun geri kalanından ayrıştırmak için kullanılmış,
portresi yapılan kişiye sadakat ve benzerlik, her zaman bu sanatın temelini
oluşturmuştur. Portrelerin nihai amacı ise resmi yapılan kişinin kimliğini
yansıtmaktır. Ve sanat üretiminin hiç de kolay olmadığını anladığımız yer tam
da burasıdır: resim yapmak, fotoğraf çekmek, veya kara kalem resim yapmak, bir
kişiliği yeniden üretmek veya ifşa etmek değil, bir imge yaratmaktır.
Bugünlerde sürekli olarak kendi fotoğraflarımızı çekiyoruz, Roland Barthes'in
sözlerini özetleyerek söylemek gerekirse, bir kameranın lensine baktığımızda
bir başkasıymışız gibi davranıyoruz. Popüler söylemde “Kamera yalan söylemez”
şeklinde bir deyiş vardır, ancak hepimiz portrelerin aslında bir kişiliğin
temsilini yaparken bir miktar kurmaca içerdiğini biliriz. Portreler, portre
resminin tanımını genişleterek ulaşmıştır günümüze. Yeni sanat eserleri, yeni
kavramlar, teknikler ve diller aracılığıyla, insanlık durumunun imgelerini
yaratmak ve kimlik ve onun toplumsal anlamlarının karmaşıklığını incelemek için
çeşitli olasılıklar olduğunu gösterir bize.
Rineke Dijkstra’nın
Voldenpark, Amsterdam, 12 Mayıs 2006, isimli fotoğrafı, farklı şehirlerin
parklarındaki çocuk ve gençlerin portrelerinden oluşan Park Portreleri serisine
ait. Bu son derece dengeli kompozisyonda, genç bir erkek rahat bir şekilde
karşımızda oturur; ancak bu uyum izleyicide bir tür huzursuzluk yaratır. Bu
temsildeki sadelik yanıltıcıdır. Çünkü herkes bilir ki, doğallık diye bir şey
yoktur, yalnızca katışıksız yapıntılar vardır. Baktığımız genç adam figürü, en
ince ayrıntılarına kadar tasarlanmış bir kompozisyonda çerçevenin içine
kapatılmıştır. Klasik bir portre niteliğinde olan figür geleneksel manzara
resminin içine yerleşerek yeni bir bağlam yaratır. Modelin talepkar bakışı,
tıpkı Hollanda resimlerindeki gibi izleyiciyi gözleriyle takip eder.
Eduardo Arroyo,
Ressam, 1975, Zımpara kağıdından kolaj,Eduardo Arroyo, üretken
kariyenin başlarında 1960’larda ortaya çıkan yeni figürasyona yakın bir stil
benimsedi. Portreciliği bir düzmece olarak tanımlar. Sanatçıın külliyatında hem
tarihi şahsiyetlerin hem de hayali karakterlerin resmedildiği pek çok portre
yer alır. Bu takım elbise ve şapkalı adam portresini zımpara kağıdı parçalarını
kesip yapıştırarak kabatma bir figür elde etmiştir. Karakterin yüzü, renkli
kağıt parçalarından yapılma bir mozaiğin ardında gizlenmiştir. Yapıt,
sanatçının mesleğiyle ilgili kişiel fikirlerini ifade etmek için 1960’larda
yaptığı Kör Ressamlar serisine aittir: Bu mesleği icra edenler eninde
sonunda boya ve renklerden kör olurlar.
*Sergi kataloğu kaynak olarak
kullanılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder