mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Ocak 2022 Perşembe

CARAVAGGİO "NARCİSSUS"

                                             110 x 92 cm,  Roma Ulusal Antik Sanatlar Müzesi

                        Caravaggio‘nun 1597’de başlayıp iki senede bitirdiği eseri “Narcissus“,


Narkissos, Yunan mitolojisinde suya yansıyan suretine âşık olup, aşkından ölerek nergise dönüşen bir gencin öyküsüdür

Liriope, nehir kıyılarında yetişen çiçeksiz çiçeğin adıdır ve  Roma mitine göre güzel bir su perisi olan Liriope'nin adından gelir. Güzel Liripoe, rüzgar tanrısı Cephisus‘a aşık olur ve aşkı karşılık bulur. Çift, birlikte olunca Liripoe hamile kalır ve Narcissus doğar. Küçük oğlanın kaderi, annesini endişelendirir ve tek oğlunun geleceğini öğrenmek için kör bir kahine gider. Kahin, Narcissus’un kendisini görmediği takdirde yaşamını sürdürebileceğini söyler.  Bunun ne anlama geldiği, ancak Narcissus kendini nehirde gördüğünde  anlaşılacaktır.

Kendini nehirde gördüğünde gördüğü güzelliğe hayran olan Narcissus‘un yavaş yavaş hareketsiz kalan bedeni, Nergis Çiçeği'ne dönüşür.

Narkissos’un Rönesans’tan sonraki dönemlerde görsel sanatlara daha farklı şekillerde yansımıştır. Caravaggio, Poussin, Moreau, Waterhouse, Turner, Dalí, Kusama gibi birçok sanatçı tarafından ele alınmış ve farklı şekillerde tasvir edilmiştir.

 Caravaggio'nun eserinde Narcissus‘un su birikintisinde yansıyan görüntüsüne hayranlıkla baktığını görürüz. İki eliyle destek alarak sudaki yansımaya bakan bu açık kahverengi başlı genç çocuk, 17 – 20 yaş erkek figürlerinin ideal görüntüsüdür.ve ünlü Romalı şair Ovidius tarafından anlatılan bir mitin bir yansımasıdır. Mit o zamana dek hiç bu şekilde ele alınıp tasvir edilmemiştir. Çünkü Caravaggio, tuval yüzeyini dolduracak şekilde görüntüsünü yansıtır. Resimde Narcissus, suya yansıyan sureti ile bir daire oluşturacak şekilde iki figürün birbiriyle kucaklaşarak bütünleşen şeklinde tasvir edilmiştir. Hafif yana eğilmiş bir şekilde sudaki suretine bakarken iki kolu üzerine yaslanmış duruşuyla hüzünlü ve melankolik hava yaratır.

 Figür tablo içerisinde o kadar baskındır ki daha önce gördüğümüz örneklerinde ve mitin geçtiği düşünülen doğa ile ilgili herhangi bir mekân betimlenmemiştir.

3 Ekim 2008 Cuma

VENÜS'ÜN DOĞUŞU


Boticelli Sandro (1455- 1510 Floransa ) Yeni biçimlenmekte olan Rönesans resim anlayışı içinde özellikle kadın figürlerindeki incelikli ve lirik anlatımıyla tanınmıştır.
‘Venüs’ün Doğuşu’ adlı yapıtı Lorenzo di Medici tarafından ısmarlanmıştır. Sanatçı Medici ailesiyle yakın ilişki içerisinde olmuş , onların Platonik felsefeye dayanan hümanist anlayışlarını paylaşmıştır. Boticelli’nin en ünlü yapıtı olan tablo , tüm zamanların ve çağınında en tanınmış yapıtları arasında yer almaktadır.

Eser 1486 tarihlidir. Klasik mitolojide bir konunun görsel ifadesidir. Mediciler’in kır evi için sipariş edilen , dinsel bir içerik taşımayan , anıtsal boyutta yapıtların gerçekleştirildiği bir ortamda üretilen Venüs’ün Doğuşu’nda çizginin gene süslemeci anlamda kullanıldığı görülür.

Tablonun konusu kolayca anlaşılmaktadır. Bir istiridye kabuğu üzerinden denizden çıkan Venüs , uçan rüzgar tanrısı ve çiçek tanrısı tarafından , bir gül yağmuru altında karaya itiliyor. Venüs karaya ayak basarken Hora’lardan birisi , kırmızımsı bir örtüyle onu karşılıyor.

Kompozisyonun odağını denizin köpükleri üstündeki bir istiridye kabuğundaki Venüs oluşturmaktadır. Yukarıda solda iki allegorik figür yer almaktadır. Bunlar nefesleriyle denizleri dalgalandıran ve karaya doğru iten Batı rüzgarı Zephyros ile Çiçekler Tanrıçası Flora’dır. Sağda ise ağaçların yer aldığı bir tabiat görünümü içinde çiçekli elbisesiyle Venüs’ü karşılayan bir Hora tavsir edilmiştir.(Hora’lar doğada düzeni simgeleyen üç tanrıçadır.)

Kuruluş şeması üçgen çatıya göre şekillendirilmiştir ve yapıtın ana ekseni üzerinde Venüs yer almaktadır. Etkin tanrıça özelliğinin uzağında ve erotik bir havada gösterilirken doğayla bütünleşen bir kadın şeklini almıştır. Boticelli’nin Venüs’ü o kadar güzel ki , boynunu doğal olmayan uzunluğunun, sarkan omuzlarının, sol kolu vücuda bağlayan garip yöntemin farkına varmıyoruz. Çizgi zarifliği elde etmek için ,Boticelli’nin doğaya karşı bu özgür davranışı , çizginin uyumunu ve güzelliğini çoğaltıyor ve Venüs’ün gökyüzünün bir armağanıymış gibi kıyılarımıza itilmiş yumuşak ve zarif bir yaratık olduğunun izlenimini veriyor.

Doğa ve kadın olgusuyla temsil edilen tanrıça , hayat veren , ışıkla bütünleşen ve aşk ve güzellikleri yönlendiren sembolik bir öğe olmuştur.

Resimle ilgili teknik bilgileri yazdıktan sonra Boticelli ve özellikle Venüs'ün Doğuşu ve İlkbahar eserlerine duyduğum  yakınlığı da bura da paylaşmak istiyorum. Bu resimleri özellikle bloğumda paylaşmak ve yazmak istedim. Burada paylaşacağım her resim, her kitap benim için özel olan olacaktır. Üniversitede Rönesans dönemini işlerken bu tabloların gördüğüm an renkleri, figürleri, mitolojik öyküleri beni içlerine çekti. Şansıyım ki Ufizzi'de gerçeklerini görme şansım oldu, galerinin diğer bölümlerini gezip gezip tekrar tekrar bu tablolarının olduğu odalara gitmiştim. Büyük bir özenle Venüs'ün Doğuşu'nun röprodüksiyonunu alıp oralardan taşıyıp biraz büyük de olsa başucu tablom yaptım.

Ömür Bayramoğlu 3/10/2008