sabancı müzesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sabancı müzesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ocak 2018 Pazartesi

2017 yılının öne çıkan 10 sergisi


2017'de galeri, müze ve çeşitli sergi mekanlarında düzenlenen yerli ve yabancı sanatçıların katılımıyla pek çok sergi açıldı ve sanatseverler tarafından ilgiyle izlendi. Aşağıdaki değerlendirme öncelikli olarak müzeler ve daha önce sitede (www.yenicikanlar.com) ayrıntılı yayınlanan sergi yazıları baz alınarak yapılmıştır.

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, 15. Kuruluş yıldönümüne  denk gelen 2017 yılında önemli ve öne çıkan sergilere ev sahipliği yaptı. 2017’ye, bu topraklardan yetişen, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde yaşamış  bir sanatçı olan Feyhaman Duran’ın “İki Dünya Arasında” sergisiyle başlayarak  sanatseverlere  hem sanatçıyı hem de ülkemizin geçmişini yakından tanıma fırsatı sağladı. Eserlerinde ve hayatında gelenekle olan sıkı bağ açıkça görülebilen Feyhaman Duran, ilk kez bu kadar ayrıntılı bir sergiye konu oldu. 11.1.2017 – 13.8.2017 tarihleri arasında Emirgan’daki müzenin iki katında 1000’i aşkın eseri, eşi Güzin Duran’la yaşadıkları ev ve atölyelerinden eşyaları ile bugünü anlamanın yollarını da gösterdiği için izleyiciler tarafından ilgi ile karşılandı. Sezonun 2. sergisi olarak çağdaş sanatın günümüzdeki en önemli isimlerinden Çinli sanatçı Ai Weiwei’nin Türkiye’deki ilk kişisel sergisi “Porselene Dair” 100’ü aşkın eseriyle 12 Eylül tarihinde açıldı. 28 Ocak 2018 tarihine kadar devam edecek olan sergi sanatçının, günümüz dünyasıyla ilgili mesajlarını geleneksel Çin el sanatları ile izleyiciye aktarması ile 2017 yılının önemli  sergilerinden biri oldu.  Ai Weiwei, kuşağının önde gelen kültür figürlerinden biridir, çalışmalarının derin sanatsal ve toplumsal etkisiyle tanınır. Geniş kapsamlı kariyeri olan sanatçının sanat yaşamı boyunca dünyayı algılamak ve yorumlamakta sunduğu yollar sanatseverler tarafından büyük ilgi gördü. 

                                                                          


“Ayçekirdekleri” yerleştirmesi, Ai Weiwei’i çağdaş sanat tartışmalarının ön saflarına çekmiş, zamanımızın en tanınmış sanatçılarından biri haline getirmiştir.  Yerleştirme, sanatçının yapıtlarındaki sahicilik, bireyin toplumdaki rolü, kültürel ve iktisadi alışverişin jeopolitiği gibi yenilenen temaları da açımlar. Yapıt, Mao Zedong’u güneş, yurttaşları da ona doğru dönmüş ayçekirdekleri olarak betimleyen Çin Kültür Devrimi propaganda posterlerini de hatırlatır. Jingdezhen’deki hünerli zanaatkârlarca tek tek biçimlendirilen ve elle boyanan bu benzersiz çekirdekler, toplum imgesine uygun olma baskısı ile bireyin özgürlüğü arasındaki gerilimi de çağrıştırır.
-Arter,  2 Haziran – 13 Ağustos tarihleri arasında John Berger’in “Görme Biçimleri” eserinden yola çıkarak küratörlüğünü Sam Bardaouil ve Till Felrath’ın M.Ö. 1000’den günümüze kadar uzanan 33 sanatçının resim, heykel, fotoğraf, fotoğraftan ses, film ve yerleştirme 70 eserin yer aldığı esere ev sahipliği yaptığı  segi sanatseverler tarafından ilgi ile izlendi.  Sergilenen yapıtların herbiri yeni bir gerçekliğin belirmeye başlaması için bizi ikinci kez bakmaya çağırdı ve yapıtların büyük bir kısmı taşımakta oldukları sanat tarihsel referansların eleştirisini de sundu. 
Bu serginin ardında yine Arter’de, küratörlüğünü Nazlı Gürlek’in üstlendiği Canan’ın “Kaf Dağı’nın Ardında” sergisi sanatseverlerle buluştu. 12 Eylül’de açılan sergi 24 Aralık’a kadar devam edecek. Sergiye paralel “Kaf Dağı Konuşmaları” adı altında konuşma dizileri de gerçekleştirildi. Canan’ın 20 yılı aşkın sanat üretiminde daha önce sergilenmemiş erken dönem işleriyle, bu sergi için ürettiği yedi yeni iş üç ana bölüm olarak  -Cennet, Araf ve Cehennem-  mekanın üç katında yoğun ilgi izlendi. 
                                       
                   
Serginin giriş katında “Cennet” teması ile karşılaşan izleyiciler, mekâna özel olarak üretilen ve Arter’in İstiklal’e açılan cephesinde  yer alan masallarda olabilecek türden hayvanlar ve yaratıkların bir araya gelerek oluşturduğu bir  masal diyarı “Hayvanlar Alemi” yerleştirmesi ile  buluştu. Parlak ve renkli kumaşlarla kaplı anka kuşu, ejderha, yılan ve çeşitli yaratıklar İstiklal sokaklarında gölgeler olarak da karşımıza çıktı. İyi/kötü, ışık/gölge, içsel/dışsal, gerçeklik/hayal, aydınlık/karanlık gibi ikiliklere dayanan ve insan ruhunun bastırılmış öğelerini ele alan sergi 2017 yılının ilgi ile izlenen sergilerinden biri oldu.  
-Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Merkezi ANAMED Çatalhöyük Araştırma Projesi’nin 25. Yılını “Bir Kazı Hikayesi:Çatalhöyük” sergisiyle kutladı. 25 Ekim’e kadar sürecek sergi yoğun ilgi sebebiyle sanatçı, Refik Anadol’un sergi kapsamında ürettiği medya enstelasyonunun dahil edilmesiyle 14 Ocak 2018’e kadar uzatıldı. Unesco Dünya Kültür Mirası listsindeki Çatalhöyük’te yürütülen bilimsel çalışmaların üç boyutlu modelleme buluntuları yeniden canlandırma, kazı alanlarının lazer taraması ve VR(sanal gerçeklik) teknolojisiyle Çatalhöyük binalarının deneyimlenmesi gibi interaktif sergi yöntemleri ile 9 bin yıllık tarihe sahip yerleşmeyi odağına alarak arkeolojik çalışmaların bilinmeyen yanlarını  sanat ve arkeoloji meraklılarıyla buluşturmaya devam ediyor.

“Kapı Çalana Açılır”,  sergisiyle Abdülmecid Efendi Köşkü, Melih Fereli ve Karoly Aliotti küratörlüğünde  15. İstanbul Bienali süresince (28 Eylül-12 Kasım2017) Ömer Koç Koleksiyonu’ndan bir seçkiye ev sahipliği yaptı. Sergideki yapıtlar insan ve hayvan, canlı ve ölü, canavar ve melek, hareket ve durağanlık arasındaki ilişkilere odaklandırılmıştı ve bu ikiliklerin bir denge hali içinde buluşmalarının mümkün olup olmadığını sorguladı. Sergi izleyicileri bir tür tanıklık etmeye davet etti; gördüklerimizden bir mânâ çıkarmaya. Sadece bu sergi için haftanın iki günü ziyarete açılan Abdülmecid Efendi Köşkü, sanatseverlerin yoğun ilgisiyle karşılaşınca ziyaret günü 4’e çıkarıldı. Son haftalarda kapısında giriş için uzun kuyruklar oluşan sergi İstanbul’da 2017’de öne çıkan ve süpriz sergilerden biri oldu. 
                                                              

Daphne Wright’ın sırt üstü devrilmiş  Aygır’ı sanki dermanını yitirmiş, ayağa kalkacak hali kalmamış gibidir. Sanat tarihinde güçlü, cesur ve gösterişli bir hayvan olarak çağrıştırdığı anlamların aksine, bu heykel kaçınılmaz bir ölümün eşiğindedir. Aygır’ın devasa cüssesi heykeli ceset ve ölüm gibi çağrışımlara demirlerken, yukarı dikilmiş ve boşlukta çırpınan bacakları hem zarif bir devinim hem de ızdırap hissi uyandırır.
28 Ocak- 4 Haziran tarihleri arasında İstanbul Modern’de gerçekleştirilen “Liman” sergisi,coğrafi bir konum olmanın ötesinde, toplumal ve ekonomik bir etkileşim alanı olarak liman bölgelerini görsel sanatlar yansımalarıyla araştırarak, “liman” kavramının sembolik ve metaforik açılımları da yer verdi. İstanbul kentinin deniz ve limanlarla ilişkisini vurgulayan “Liman”, 19.yüzyıldan günümüze Türkiye sanatında deniz kenarında ve liman çevrelerinde gelişen kültürel ve toplumsal hayatı mercek altına aldı. 30 Mayıs- 30 Temmuz tarihleri arasında İstanbul Modern’in Kısa Süreli Sergiler Alanı’nda “Fahrelnissa Zeid İstanbul Modern Koleksiyonu’ndan Bir Seçki” ile  Zeid’in Tate Modern Londra’da 13 Haziran- 8 Ekim 2017 tarihleri arasında gösterimde olan retrospektifine sekiz parçayı ödünç veren İstanbul Modern, yine kendi koleksiyonundan oluşturduğu seçkiyi müze ziyaretçileriyle buluşturdu.  

Pera Müzesi 25.05-06.08.2017 tarihleri arasında Kosta Rika’nın önemli hekeltıraşlarından José Sancho’yu müzenin 3. katında, George Orwell’in 1984 romanında kullandığı “Çiftdüşün” kavramına göndermeyle isim bulan sergiyi müzenin 4-5 katlarında ağırladı.Sancho, sanat tarihçisi ve eleştirmen Maria Enriqueta Guardia Yglesias küratörlüğündeki “Erotik Doğa” sergisinde hayvan ve figür temalarına odaklanmıştı. Hayvan ve bitki heykellerini doğal ortamlarında ve doğayla diyalog halinde tasavvur eden sanatçının eserleri sanatseverler tarafından ilgi ile karşılandı. 

3 Ekim 2017 Salı

Ai Weiwei Porselene Dair



Çağdaş sanatın günümüzdeki en önemli isimlerinden Çinli sanatçı Ai Weiwei’in Türkiye’deki ilk kişisel sergisi Akbank’ın desteğiyle Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde (SSM) açıldı.  Ai Weiwei, “Porselene Dair” sergisinde, SSM’nin üç katında,  100’ü aşkın eseri ile  kapsamlı porselen üretimine odaklanırken, video, duvar kâğıdı ve fotoğraflarından oluşan  geniş bir seçkiyi de gözler önüne seriyor.
Serginin sunumu, sanatçının yaşamöyküsüne, ayrıca el sanatları geleneği ile sanat tarihine yaklaşımına dayanıyor  ve çalışmalarında tekrar tekrar beliren”kendine mal etme”, yeniden üretme”,  “putları kırma” gibi kavramlara yoğunlaşıyor. Porselenin Osmanlı-Çin ilişkilerindeki rolünden esinlenen Ai’nin İstanbul’daki ilk sergisinde bu malzemeye ağırlık vermesi, izleyiciye bu benzersiz sanatçının insanlık durumuna dair yorumunu derinlemesine araştırma fırsatı sağlarken sanatçının, malzemenin tarihsel bağlamına yaklaşımını da gözler önüne sermekte. 
Ai Weiwei, kuşağının önde gelen kültür figürlerinden biridir; çalışmalarının derin sanatsal ve toplumsal etkisiyle tanınır ayrıca üretken ve geniş kapsamlı bir kariyer yapmış, yeri geldiğinde sanatçı, mimar, sinemacı, fotoğrafçı, yazar, yayıncı, küratör ve aktivist rollerine bürünmüştür. Ai çalışmaları aracılığıyla önemli insani sorunlara ve insan hakları ihlallerine dikkat çekerek bireyin toplumdaki yerini vurgulamış,  kültürü ve tarihi bir hazır nesne olarak ele alarak  malzemenin sunduğu olanakları genişletmiştir.
Ai Weiwei’e göre, siyasi duruşu ve sanatı ayrılmaz bir bütündür. O, sanatı sadece bir uygulama olarak değil, yeni sorular ortaya atmak için bir fırsat olarak görmekte ve kendi deyimiyle “ahlaki seçim” aracılığıyla toplumsal değişimi kavrayabilmenin bir yolunu sağlamaktır. Bilinçli bir politik sanatçı olarak, hem kendi ülkesinde hem de dünyanın dört bir köşesinde çıkan güncel sorunlarla ilgili eylemlere katılır. Ai yaratıcılığı “eyleme geçme gücü” olarak tanımlar; onun siyasi eylemleri sanat yapıtlarından ayrılmaz, çünkü ikisi de aynı dünya görüşünden kaynaklanmaktadır. 
Ai Weiwei, porselen yapmayı öğrenmiş olmasına rağmen, porselen işlerinin üretiminde hünerli zanaatkârların becerilerinden yararlanır. Bu zanaatkârlar Çin’in tarihi “porselen başkenti” olan Jingdezhen’de toplanmıştır. Çin’in güneydoğusunda  Jiangxi eyaletinde yer lan  Jingdezhen, 9. yüzyılda kurulmuş, adını imparator Zhenzhong’un saltanat döneminden (997-1022) almıştı. Jingdezhen’deki fırınlar 14. yüzyılda imparatorluk sarayı için büyük miktarda ve yüksek kalitede porselen üretiyordu. Uzman zanaatkârlarla çalışmayı tercih eden Ai böylece izleyiciyi porselen üretiminin bileşenleri ve bağlamı konusunda düşünmeye teşvik etmektedir. Zanaatkârların adlarının bilinmeyişi ve görünmez oluşları, dikkati kitlesel üretimin işleyişine çeker. Ai zanaatkârların adlarını saklı tutarak ve zanaatkârlığı vurgulayarak, beklenmedik biçimde, onların emeğini görünür kılar.
Sanatçının toplumsal değişimin kilit figürü olduğunu düşünen Ai Weiwei’nin çalışmaları, fotoğraf baskı dizisi Perspektif Etüdü’nde de görüldüğü gibi, imgelerin karşı çıkma ve etkileme güçlerinden yola çıkar. Tiananmen Meydanı’nda, 1995’te çekilmiş bir fotoğrafla başlayan dizide sanatçı kolunu Eyfel Kulesi, Beyaz  Saray, ve Alman Parlamento Binası gibi kültürel ve siyasal iktidarın mekânlarına uzatmış, orta parmağını yukarı kaldırmıştır. Bu imgeler izleyicilerden otoriteye, hükümetlere ve kurumlara gösterilen sorgusuz sualsiz saygıya meydan okumalarını  talep eder. Bu hareket sanatçının bu sergide yer alan “Parmak” gibi çalışmalarında da görülür.
Jingdezhen fırınlarında üretilen Tomurcuklar, İçi Çiçek Dolu Porselen Bisiklet Sepeti ve Çiçekli Tabak adlı çalışmalar, günlük bir eylemi belgeleyen imgeleri içeren Çiçekli duvar kâğıdıyla vurgulanmaktadır. Ai’nin 2011’de tutuklanması ve 81 gün kimseye haber verilmeden alıkonmasının ardından pasaportuna da el konulmuş ve Beijing’deki stüdyo evinin çevresine gözetim kameraları yerleştirilmişti. Ai, buna tepki olarak  30 Kasım 2013’te, pasaportu iade edilinceye kadar her gün stüdyosunun dışındaki bisikletinin sepetine bir demet taze çiçek yerleştireceğini açıkladı. Çiçeklerin fotoğraflarını çekti ve bunları web sitesinde ve sosyal medya hesaplarında paylaştı. Ai’ı destekleyenler de bu fotoğrafları Flowers Forfreedom (Özgürlük için Çiçekler) etiketiyle paylaştı. Sanatçının pasaportu iade edilince  22 Temmuz 2015’te projeye son verildi.
Ai Weiwei, adını antikçağın Homeros’a atfedilen önemli bir şiirinden alan duvar kâğıdı Odysseia ve bir dizi yeni porselen tabak ve vazoyla tarihin döngüsel yapısı üzerinde düşünmektedir. Odysseus’un antikçağdaki yolculuğu ile son zamanların bütün dünyayı etkileyen sığınmacı krizi arasında karşılıklı bir ilişki görür. Altı tema bütünü anlamakta merkezi rol oynamaktadır: Savaş, Harabeler, Yolculuk, Denizi Geçmek, Sığınmacı Kampları ve Gösteriler. Bu temalar günümüz sığınmacı sorununu tanımlayan travmaları yansıtmaktadır. Mavi- Beyaz Porselen Tabaklar ve Sütun Gibi Üst Üste İstiflenmiş Porselen Vazolar’da bu altı tema betimlenmekte, hem mavi-beyaz porselenin dili, hem de çalışmalarda yer alan antikçağ Yunan ve Mısır oymaları ile seramiklerine göndermeler aracılığıyla tarihi bağlama oturtulmaktadır. Çalışmaların çağdaş olduğu ancak yakından bakıldığında anlaşılır; üzerlerindeki imgeler internetten bulunmuş fotoğraflardan ve sanatçının ilk uzun metrajlı belgesel filmi “İnsan Debisi”ni (2017) çekerken edindiği tecrübelerden esinlenilmiştir.
Ai Weiwei, sanat yaşamı boyunca, var olan değer sistemlerini sorgulamak için farklı dönüştürme yöntemleri kullanmıştır. Ölülerin küllerinin saklandığı kadim kapları parçalamaktan  bu kapların neredeyse tıpkılarını yapmaya kadar uzanan bu yöntemler, sanatçının kendisine geleneksel formları kullanarak yeni bir dil yaratma olanağı sunan bu malzemeye bağlılığının arkasında yatan nedenleri gösterir.  En ironik eserlerinden biri olan Han Hanedanı Vazosunu Düşürmek’te, Ai 2000 yıllık bir neolitik vazoyu, Kültür Devrimi sırasında kültürel mirasın yaygın bir şekilde yok edilmesini çağrıştıracak şekilde parçalayarak ona yeni bir anlam yüklemektedir. Ayrıca, üç enstantanede yakalan bu ikonoklastik eylem, eseri çağdaş sanat yapıtları arasına yerleştirmektedir. Topkapı Sarayı Müzesi Koleksiyonu’nda yer alan parçaların kendisi tarafından yapılmış kopyalarının, söz konusu koleksiyonun orijinal bir vazosuyla birlikte sergilenmesi de orijinalin farkının nerede yattığını muğlaklaştırmaktadır. Çin porseleninin Osmanlı döneminde taşıdığı önem ve zanaatkârlığa etkisi dikkate alındığında, Ai’ın kopyaları orijinal ile sahtenin bir arada var olabileceği bağlam ve değeri sorgulamaktadır.


Karpuz ve Pazar çalışmaları, Çin porselen üretiminde organik formları taklit geleneğine dayanır. Tarih boyunca, doğal nesnelerin taklitlerini yapmak sanat tekniklerini mükemmelleştirmenin bir yöntemi olmuştur; Batı sanat tarihinde de natürmort geleneği vardır. Ai, yolculukları sırasında gördüğü pazarların etkisini taşıyan Pazar yerleştirmesine, kültürel hazır nesne boyutunu da katmaktadır.
26 Nisan 2014’te düzenlenen “Çin Çağdaş Sanat Ödülü’nün 15. Yılı” sergisinde sanatçının Ayçekirdekleri ve Tabureler adlı iki eseri yer alacaktı. Ancak, açılıştan kısa bir süre önce Şanghay Belediye Kültür Bürosu, sergi düzenleyicilerinin Ai Weiwei’in eserlerini göstermesini ve adını zikretmesini yasaklayarak, sanatçının  eserlerinin ve isminin mekândan tamamen çıkarılmasına neden oldu. Bu eserler, Şanghay   sergisinde sansürlendikleri için, tarihçelerine şimdi bir ek daha yapıldı. Ayçekirdekleri yerleştirmesi, Ai Weiwei’i, çağdaş sanat tartışmalarının ön saflarına çekmiş, zamanımızın en tanınmış  sanatçılarından biri haline getirmiştir. Yerleştirme, sanatçının yapıtlarında sahicilik, bireyin toplumdaki rolü, kültürel ve iktisadi alışverişin jeopolitiği gibi yinelenen temaları da açıklar. Yapıt, Mao Zedong’u güneş, yurttaşları da ona doğru dönmüş ayçiçekleri olarak betimleyen Çin Kültür Devrimi propaganda posterlerini de hatırlatır.  Yerleştirme Türk ve Çin toplumlarında dostluk nişanesi olarak paylaşılan temel bir yiyecek olarak ayçekirdeğinin kültürel anlamını da düşündürür. Jingdezhen’deki hünerli zanaatkârlarca tek tek biçimlendirilen ve elle boyanan bu benzersiz çekirdekler, toplum imgesine uygun olma baskısı ile bireyin özgürlüğü arasındaki gerilimi de çağrıştırır. Çin’in Batı toplumları için ucuz mal üretmesine gönderme yapan Ai, çalışmasını şöyle tanımlıyor: “Bireylerin durmadan yinelenen, küçücük çabalarının birikim sonucunda ortaya çıkan muazzam ve yararsız bir iş.”
                                                 
Yıllarca toplanan parçalardan oluşan Çaydanlık Emzikleri, Song Hanedanı dönemine (960-1279) tarihlenen antika çaydanlık emziklerini bir araya getirmektedir; parçalar halı gibi yere serilmiştir. Etrafındaki duvar kağıdında yer alan motifleri de hatırlatan emzikler, ağız benzeri özgün işlevleri düşünüldüğünde, ifade özürlüğünün – ya da bu özgürlüğün sınırlı oluşunun – metaforu olabilir.
Sichuan Depremi, 12 Mayıs 2008’de güneybatı Çin’deki Sichuan eyaletini vuran 8 şiddetindeki deprem yaklaşık 70.000 kişinin ölümüne yol açtı. Aralarında, yıkılan okul binalarınn altında kalıp ölen binlerce öğrenci de vardı. Ai Weiwei Aralık ayında hükümetin harekete geçmeyişi ve şeffaf davranmak istemeyişi nedeniyle blogunda bu öğrenciler konusuna bir yurttaş soruşturması başlattı. Olay, Ai ve Çin hükümeti arasındaki çatışmaların başlangıcı ve ve sanatçının önde gelen temalarından biri oldu. Yıkılan okulların enkazından toplanan inşaat demirleri Ai’ın çalışmalarında sık sık yenilenen bir motiftir. Sanatçı, Porselen İnşaat Demiri’nde bu demirlerin porselen kopyalarını yaparak ölen öğrencilerin anısına saygı duruşunda bulunur.
İlk kez bir arada sergilenen Kaplan, Kaplan, Kaplan ve Laziz, Ai Wewei’in hem geleneksel el sanatlarına, hem de çağdaş sorunlara duyduğu ilginin yer yer nasıl kesiştiğini gösterir. Kaplan, Kaplan, Kaplan,  sanatçının kendi koleksiyonundaki 3.000 porselen kırığından oluşur. Ming Hanedanı (1368-1644) dönemine tarihlenen her bir parça bir kaplan motifiyle süslüdür. Ai burada birbirine benzer binlerce objeyi bir araya getirip bir bütün olarak sergilemektedir. Bu çalışmalar izleyiciyi hem tek tek nesneleri hem de o nesnenin bütün içindeki yerini teşvik eder. Kaplan motifleriyle Gazze Khan Younis Hayvanat Bahçesi’nde hayatta kalan son kaplanı belgelemektedir. Bu hayvanat bahçesindeki hayvanların çoğu, Gazze Şeridi’nin abluka altına alınışı nedeniyle yiyecek verilemeyince açlıktan ölmüştü.
Ai Weiwei’nin şimdiye kadar açılan sergileri arasında en mükemmel kurgulanmış, en iyi sergilerinden biri olduğunu belirttiği, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabanı Müzesi, “Ai Weiwei Porselene Dair” Sergisi 28 Ocak 2018 tarihine kadar sanatseverler tarafından gezilebilir.

Günümüzün çağdaş sanat alanında Çin’de yetişen en etkili kişilerden biri olan Ai Weiwei, heykel, büyük ölçekli yerleştirmeler, film ve mimarlık dahil çok geniş bir yelpazedeki disiplinler içinde çalışır. Çalışmaları, sunuldukları bağlamda sahicilik ve değer sistemlerinin dönüşümü meselelerine eğilir; bu da, izleyenlere günümüzün siyasi ve kültürel konularında bir bakış açısı sağlar. Lafını esirgemeyen bir siyasi ve sosyal yorumcu olarak Ai Weiwei’in güncel mesajları kültür, tarih ve sanat değerleri konusunda sunduğu bakış açısının bölünmez parçalarıdır. Muhalif şair Ai Qing’in oğlu olan, Beijing’de, 1957’de doğan Ai Weiwei, Çin’de çağdaş sanatın filizlenmesine önemli  katkılarda bulundu. Babasının Çin Komünist Partisi’nin suçlamaları yüzünden 1959’da ailesiyle birlikte gönderildiği “yeniden eğitim” kampında büyüyen Ai Weiwei, 1981’de ABD’ye gitti. Orada Marcel Duchamp ve Andy Warhol gibi figürlerin sanatıyla tanışması Ai Weiwei’in çağdaş sanata yaklaşımını büyük ölçüde etkiledi. Çin’e 1993’te döndüğünde geleneksel objeler ve el sanatlarıyla yaptığı deneyler ona geçmiş ve bugün, eski ve yeni Çin arasında köprüler kurma imkanlarını sundu.
*Sergi metinleri kaynak olarak kullanılmıştır.



19 Ağustos 2017 Cumartesi

"Feyhaman Duran - İki Dünya Arasında" Sergisi




www.yenicikanlar.com.tr için yazdığım yazı
http://www.yenicikanlar.com.tr/paristen-yurt-gezilerine-feyhaman-duran-70588

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi 15. yılında 1914 Kuşağı’nın önemli isimlerinden Feyhaman Duran’ı  “İki Dünya Arasında “ Sergisi ile ağırlıyor.
Emirgan’daki müzenin iki katında 1000’i aşkın eseri,  Güzin Duran’ın  dedesi ünlü hattat Yahya Hilmi Efendi’den kalan Beyazıt’taki mütevazi ahşap ev ve  bahçesine inşa ettikleri atölyeden eşyaları,  nefeslerini sanatla aldıkları özel dünyalarını  müzenin muhteşem atmosferinde görme ve tanıma  fırsatı   buluyoruz. 30 Temmuz’a kadar sürecek sergi de ayrıca  Feyhaman Duran’ın  yaşam öyküsü  yurtdışı kaynaklardan elde edilen belgesel filmlerle yansıtılıyor.
Müze 15. yılına kendi değerlerimize sahip çıkarak, bu topraklardan yetişen bir sanatçıyla başlamak istemiş. Sergi  Feyhaman Duran’ın  hem Osmanlı hem de Cumhuriyet dönemi yaşamış bir sanatçı olması nedeniyle  sadece  sanatçıyı değil  ülkemizin geçmişi de yakından tanıma fırsatı sağlıyor.
Atlı Köşkün  muhteşem bahçesinden geçerek girdiğimiz serginin girişinde  ‘Osmanlı Geleneğinden Cumhuriyet Modernizmine’ başlığı altında Tanzimat Döneminden 2. Meşrutiyetin ilanına kadar olan dönem ve Feyhaman Duran’ın doğumundan ölümüne hayatının anlatıldığı pano yer alıyor.
-1886’da İstanbul’da savaşlar ve siyasi çalkantılarla dolu bir dönemde doğan sanatçının hayatında Tanzimat sonrası hayata geçirilen reformlarla modernleşme koşulları belirleyici olmuş. Kadıköy Osmanağa’da doğan sanatçının babası hattat  ve şair Süleyman Hayri Bey, annesi Fatma Hanım’dır. Küçük yaşta anne ve babasını kaybettikten sonra dedesinin himayesinde Galatasaray Sultanisi’ne yazdırılarak müdür Abdurrahman  Şeref Efendi’ye emanet edilmiş ve II. Meşrutiyet’in edildiği yılda mezun olduğu okulda güzel yazı dersleri vermeye başlamış.  2. Meşrutiyet’in ilanı resim sanatı açısından da bir dönüm noktası olmuştur. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Halife Abdülmecid Efendi tarafından kurulunca  gruba Feyhaman Duran’da katılmıştır. Mezuniyetinden sonra Mısırlı  Hıdiv Ailesi’nden Abbas Halim Paşa ile karşılaşması (fotoğrafına bakarak kızının portresini yapan Feyhaman’ın yeteneğinden etkilenerek diğer kızlarının da portresini sipariş etmiş ve yeteneğinin değerlendirilmesini düşünerek Paris’e göndermiştir.)   dönüm noktası olmuş ve akademik resim eğitimi için Paşa tarafından Paris’e gönderilmiş. 1911 yılından  1914’de 1. Dünya  Savaşı başlayana kadar Paris’te kalan Duran’ın dönüşte  aralarında bulunduğu ressamlar , ‘1914 Kuşağı’ olarak adlandırılmış  ve 1914’de  49 sanatçının katılımıyla Galatasaray Sergileri’nin ilki gerçekleşmiş.  1922’de Sanayi-i Nefise Mektebi’nden öğrencisi Güzin Hanım’la evlenip, 1938’de Cumhuriyet Halk Partisi’nin projesi olarak gerçekleşen ‘Yurt Gezileri’ çalışmalarına eşiyle birlikte Gaziantep’e giderek bir süre orada kalıp kenti ve insanları resimlemiş. 1939’da Milli Eğitim Bakanı’nın önerisiyle İbrahim Çallı ile birlikte Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün portresini yapmak amacıyla Ankara’ya davet edilmiştir.  1943-1948’de İstanbul Deniz Müzesi’nden aldığı siparişle Hikmet Onat’la Topkapı Sarayı’ndaki resimli el yazmalarının  tuval üzerine yağlıboya kopyalarını yapmıştır.  6 Mayıs 1970’de 84 yaşında hayata veda eden Feyhaman Duran ardında resim, minyatür ve hat çalışmalarından oluşan yüzlerce parçalık önemli bir miras bırakmıştır.-
Sanatçı sağlığında verdiği kararla intifa hakkı eşinde kalmak koşuluyla, evini içindeki tüm eşya ve diğer varlıklarla beraber koruması amacıyla İstanbul  Üniversitesi’ne bağışlamış ve bir süre sonra eşinin de vefatıyla  Üniversite uzun bir ömrün geride bıraktığı bir dünyanın sahibi olmuştur. Sergi  iki kurumu  bir araya getirmesi açısından da önem taşıyor.
Sergide ilerlerken, Feyhaman Duran’ın babası Şair Süleyman Bey’in çok güzel bir çerçeve içindeki fotoğrafı ve yanında 141 beyitlik “Pendi-i Hayri” (oğluna geleneklerinden kopmaması için yazdığı manzum öğüt- aynı zamanda sanatçının hayatında pusula görevi görmüş) panosunu görüyoruz.
“Mümkün olursa eğer evlenme
Böyle yazmış de peder, evlenme
Evlenirsen de ara ehlini bul
Ol kadar eyle gayret ki yorul”
Güzin Duran’la yaptığı mutlu evlilikten de anlıyoruz ki bu ilk satırlar sanatçının hayatındaki pusula görevini yerine getirmiş.
Paris’te yaşadığı dönem, o yıllarına ait not defteri  ve çeşitli çizimler, kalemler ayaklı panoda sergileniyor  ve bilgilendirme panoları halinde sergi devam ediyor. Diğer bölümlerde;
“Gaziantep”, proje dahilinde kaldığı şehirde halkın ve mekanların resimleri yaparak hem şehri tanıtmış hem de şehir resim sanatını benimsemiş.
“Topkapı Sarayı”, 1940’larda sarayın hazinelerini yakından inceleyebilmesini sağlayan siparişleri almış ve  el yazmalarının, minyatür ve portrelerin nüshasını yapmış.
 “Yeni Ülke, Yeni Başken, Yeni Sergiler”, Başkent Ankara artık İstanbul’da olan etkinliklerin yeni adresi olmuş.
“Güzel Yazılar ve Yazı-resimleri”,hat koleksiyonu, yazdığı hatlardan ve Osmanlı hattatlarının güzel yazılarından oluşuyor.
“Portreler”, portreler tek tek kişileri temsil etmesinin dışında Türkiye’nin modernleşme sürecine dahilde ipuçları veriyor.
 “Poşadları”, Paris dönüşü yapmaya başladığı ve hayatı boyunca üretmeye devam ettiği poşadlarında İstanbul’un çeşitli semtleri görülmektedir. Işığın belirli ve anlık etkilerini yakalayabilmek için aynı konuyu günün farklı saatlerinde, farklı hava koşullarında yapmış.   Sergiyi gezmeye devam ederken karşımıza çıkan kıpkırmızı oda ve odada 150’den fazla poşadın tek bir duvarda sergilendiği bölümü görmek  serginin tekrar ziyaret edilmesi için önemli nedenlerden biri olabilir.
“Natürmortları”, bu tablolarda üslup değişkenlik göstermektedir. Bazıları daha gerçekçi ve akademik bazıları ise daha kişisel üslup gösteren eserler.
 “Güzin Duran’ın eserleri”  Sanayi-i Nefise Mektebi’nin ilk mezunlarından olan Güzin Duran kendi kuşağındaki pek çok başka kadın sanatçı gibi, büyük ölçüde unutulmuş bir figürdür. Karagöz figürlerinden yola çıkarak gerçekleştirdiği 281 parçalı bir suluboya resim dizisi ve yine bu figürlerden ilhamla ürettiği deri işleri vardır.
Yoğun toplumsal dönüşüm içinde olan bir ülkede, modern eğitim veren bir okulda okumasına ve dönemin önemli sanat merkezi  Paris’te  öğrenim görmesine rağmen, doğduğu Osmanlı dünyasının gelenekleriyle ilişkisini hiç koparmayan Feyhaman Duran sergisi aynı zamanda ülkemizin yaşadığı dönemleri yakından takip edebileceğimiz bir sergi. Duran’ın sanatının farklı dönemlerini irdeleyen makalelerin yanı sıra Paris’e gitmesine sebep olan Hıdiv Ailesi’nin Osmanlı’nın son döneminde kültür sanat alanında rolünün incelendiği bir araştırmanın yer aldığı katalogda (katalog fiyatı 100 TL) sergiye eşlik ediyor.

Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı’nın dediği gibi “Sanat birleştiriyor, iyileştiriyor güzelleştiriyor ve geçmişimizi, bugünümüzü anlamanın yeni yollarını gösteriyor.”  Feyhaman Duran Sergisi de  en azından bu nedenlerle gezilmesi gereken sergilerden.  Konsepti Sabancı Müzesi  Müdürü Dr. Nazan Ölçer’e, eş küratörlüğü   Prof. Dr. Gül İrepoğlu ve Dr. Nazan Ölçer’e  ait olan sergi Çarşamba günleri ücretsiz gezilebilir. Serginin sonunda  müzenin muhteşem manzaralı cafesinde  kahve içerek serginin tadı çıkarılabilir.