-Sizi tanıyabilir miyiz?
İstanbul doğumluyum. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde
Sosyal Bilimler okudum. Lise yıllarında Kartal Sanat Tiyatrosu’nda başladı
oyunculukla yolculuğum ve sinema, tiyatro, dizi olarak yoğun şekilde devam
etmekte. Ben, oyunculuk yaparak kendi hikayemi anlatmaya çalışan biriyim
diyebilirim aslında.
-“Sonsuz” kısa filmi üzerinden sorarsam, kısa filmde
oynamayı kabul etmenizdeki en önemli unsur neydi?
Senaryoyu beğendim öncelikle. Sonrasında yönetmenle buluştum, konuştum.
Benim önceliğim yönetmene inanmam, onun dünyasına inanman. Bu filmde de Murat’a
inandım (Murat Çetinkaya). Yazar ve yönetmen her kimse onunla baktığımızın
yönün aynı olması benim için belirleyici nokta. Farklı pencerelerden baksak da
manzaramız aynı ise o zaman güzel oluyor
yaptığınız iş. Farsça’da bir deyim
vardır. “Nazarın neyse manzaranda o olur.” Nazar, bakış açısı, manzarada,
baktığın yer. Çok sinema bir cümle benim için. Bir anlamda sinemanın tanımı. Yönetmenle de
“Sonsuz” üzerinden Murat ile böyle kesişme oldu. İyi hazırlanmıştı, projesine çok hakimdi.
Böyle olunca da o filmde oynamamak hepimize haksızlık olurdu.
Sizin önceliğiniz hikâye ve yönetmene inanmak diyebiliriz değil mi?
Tabi ki az önce de söylediğim gibi önceliğim yönetmenle aynı manzaraya bakmak, hikayeye
inanmak.
-“Kısa Film Söyleşileri” serisini hazırlarken
yönetmenlere ortak olarak yönelttiğim sorulardan biri de “oyuncu seçimlerinde
iş kısa film olunca zorluk çıkıyor mu, idi. Siz ne düşünüyorsunuz kısa film
senaryoları gelince oyuncu olarak?
Ben yıllar önce öğrenci filmlerinde de oynadım, kısa
filmlerde de rol aldım, şimdi 40’lı yaşlarımın başındayım kısa filmlerde halen
rol alıyorum. Bu demek oluyor ki bu benim için amatör bir eylem değildi, devam
eden bir aşk. Amatör’de adı üzerinde Amor’dan geliyor aşkla yapmak demek. Profesyonel’de
Romalı askerler paralı asker demek. Yani amatör ruhlu profesyonel oradan
geliyor. Amatör aşkla yapmak. İşini aşkla yapan profesyonel manasında. Durum
böyle olunca yollar kesişiyor ve uzun metraj veya kısa film fark etmiyor oyuncu
olarak.
Kısa filmi şöyle de düşünebiliriz. Maraton koşarsınız ama oyuncu olarak 100
metrede de kendinizi denemek isteyebilirsiniz. Bu oyuncu olarak bakışınız ile
alakalı aslında. Aktör olarak kendimi de sınamak istiyorum aslında ve senaryo -
yönetmenle aynı payda da buluşunca güzel işler ortaya çıkıyor.
Kısa filmi hikaye gibi de görebilir miyiz, uzun metraj-
kısa film, roman- hikaye gibi bir benzetme yapabilir miyiz?
Evet, kısa filmi
hikâye gibi görebiliriz aslında çok daha
arı, duru ve yoğunluklu. Edebiyattan
sinema uyarladığımızda uzun ve kısa hikayeler aslında. Katmanlı bir uzun metraj
içinde çok katmanlı duygu durumları ya
da popüler deyimiyle video klip sahneler
olabilir. Kısa filmde başka deneyimlerle oyunculuk alanında farklı deneyimler
yaşayabilirsiniz bu anlamda ama sistem
açısından bakınca da bu çok başarılı
kısa film olsa da oyuncu olarak kariyerinize etkisi olmuyor.
-Türkiye’de kısa film
bazı yönetmenler açısından uzun metraj için bir basamak olarak
değerlendirilebiliyor. Oyuncular açısından da böyle bir değerlendirme söz
konusu olabilir mi?
Benim için uzun metraj için bir basamak değil. Uzun metrajın bütçesel bir yönü olabilir
tabii. Uzun metraj olunca bütçe de büyüyor. Ülkemizde kısa filmler çoğunlukla
yönetmenin ve güvendiği birkaç ekip arkadaşının kısıtlı zaman ve koşullar
altında gönüllü çalışması ile gerçekleşiyor. Ama oyuncu açısından kariyer
üzerine çok odaklanmak bir oyuncuyu kendini keşiften uzaklaştırır. Oyuncunun
kör noktasıdır kariyer bence. Kariyere takılırsanız kör olursunuz, kesmez
olursunuz. Bağımsız bir şekilde yol
almak lazım. Ben uzun metraj veya kısa film olarak düşünmüyorum. “Bu maceranın, hikâyenin içinde olmak
istiyorum” diye bakıyorum. Bu bana keyif veriyor. Oynamadığım bir rol var
orada. Bazen hikâyenin çatısı eksik
olabiliyor ama rol çok etkileyici oluyor ama ben onu deneyimlemek istiyorum.
Bile isteye hata yapıyorum orada.
Sizin oyuncu olarak kısa film sektöründe olumsuz olarak
deneyimleriniz var mı?
Başta da söylediğim gibi ben
oyunculuk yaparak kendi hikayemi anlatmaya çalışıyorum. Bu yolda da tabi
ki karşılaştığım olumlu veya olumsuz pek çok durum oluyor. İnsan riyakar bir
varlık. Bana göre sanatın kendisi insanın komplekslerden arınmak için çok güzel bir soyutlama.
Hepimizin kompleksleri var ve insan olma sürecinde bu farkındalığı taşıyabiliyorsak ne mutlu bize. En azından farkındayız ve
sanatımız icra ederek
komplekslerimizden arınıyoruz, kendi
hikayemizi anlatmaya çalışıyoruz.
Filmin sonunda da çalışmayı elimizde cd veya link görmek istiyoruz, arşiv açısından olsun,
kendi performansımızı değerlendirmek açısından, en azından verdiğimiz emeğe
saygı olarak.
Yıllar evvel evimi taşıyacağım gün yine kısa film çekilecek
ve yönetmenin başka günü yok. Ben o günümün %75’inde Beylikdüzü’nde filmde
çalıştım. Ben evimde olamadığım için
taşınırken sorun yaşandı. Sonuçta
filmde beklediğim gibi çıkmadı, kurguda başarılı değildi. Oyuncu olarak ben işe büyük bir aşkla baktım, üzerime
düşeni yaptım ama filmin cd si elime bile geçmedi.
Bu sorun daha önceleri sık oluyordu, şimdi o kadar
yaşanmıyor. Onu da şöyle düşünüyorum, yönetmen açısından iyi bir iş ortaya
çıkmayınca geri dönüş yapmak istemiyorlar oyuncuya ama ben oyuncu olarak
çalışmanın sonunda yönetmen açısından iyi de olsa kötü de olsa o
çalışmanın bir şekilde elimde olmasını
istiyorum.