Günümüzden 9000
yıl önce, bugünkü Konya Ovası’nda insanlar bir araya gelerek kerpiçten evler
inşa ettiler; kilden kendi çanak çömleklerini ürettiler; 200 km uzaktan getirdikleri
volkan camı ile kesici ve delici aleteler yaptılar; hayvanları
evcilleştirdiler; tarımla uğraştılar. Dahası duvarlara ve yerlere çizdikleri
resimlerle, taştan ve kilden ürettikleri heykellerle oldukça geniş yelpazeli
bir sanat ortaya koydular.
Peki biz tüm
bunları nereden biliyoruz?
11 Kasım 1958’de
30’lu yaşlarının başlarında idealist arkeologlar Alan Hall, David French ve
James Mellaart, Konya’nın yaklaşık 45 km güneydoğusunda yer alan toprak bir
yolda ilerlemeye çalışıyorlardı. Düz ovanın ortasında heybetle yükselen,
böylelikle sıradan olmadığını hissettiren bir tepenin yanına gelince durdular.
Tepenin çevresinde bir tur atıp buluntuları incelediklerinde daha ilk dakikadan
dünyanın tarihini değiştirdiklerini anlamışlardı; gördükleri el değmemiş
Neolitik’ti! Önünde durdukları bu etkileyici höyük, daha birkaç yıla kalmadan
dünya genelinde ses getirecek, arkeoloji camiasını heyecanlandıracak ve
Neolitik Çağ’ın teknolojisi, sanatı, kültürü ve inançlarına dair bilgi birikimimizde
bir devrim yaratacak, Mellaart, arkeoloji çevrelerinde parlak bir şöhret
kazanacaktı.
Ian Hodder ‘ın
önderlik ettiği Çatalhöyük Araştırma Projesi, 1993 yılınan beri dünyanın en
eski topluluklarından birinin avcı toplayıcılıktan tarım toplumuna geçiş
sürecine ve sosyoekonomik organizasyonuna ışık tutmak için araştırmalarını
sürdürmekte. Hodder ve ekibinin kazı çalışmaları bu yıl Ağustos ayında sona
erecek.
Koç Üniversitesi
Anadolu Medeniyeteri Araştırma Merkezi (ANAMED), Çatalhöyük Araştırma Projesi’nin
25. yılını bir sergiyle kutluyor ve izleyicileri 9000 yıllık bir yolculuğa
çıkarıyor. Sergi Duygu Tarkan küratörlüğünde Çatalhöyük araştırmacıların
katkılarıyla hazırlanmış ve izleyicileri
25 yıllık projenin dedektiflik serüveninin bir parçası olmaya çağırıyor.
Mellaart, Türkiyeli
ve uluslararası araştırmacılar ve Türkiyeli işçilerden oluşan büyük bir ekiple,
1961- 1965 yılları arasında Çatalhöyük’te kazılar yaparak 160 bina ortaya
çıkardı. Aynı zamanda, buluntuları geniş çaplı olarak kamuoyuna duyurdu ve
Çatalhöyük’ün dünya çapında tanınmasını sağladı.
Mellaart’tan 28
yıl sonra Ian Hodder höyük çalışmalarına başlıyor. Hodder çalışmalarında yeni
bilimsel tekniklerin uygulanması esasına dayalı bir teknik izliyor. Bu nedenle,
bugün ulaşılan sonuçlar birbirinden farklı ancak birbirini besleyen iki
çalışmanın harmanlanması ile oluşuyor.
“Çatalhöyük’te
bulunan 21 metre yüksekliğindeki tümseğe her çıktığımda yüreğim kıpır kıpır
eder. 1993 yılından beri yazları burada çalışmama rağmen, o topraklara her adım atışımda dizlerimin bağı çözülür. Ne de
olsa altımdaki toprak 9000 yıl kadar önce nüfusu 3000 ile 8000 arasında olan
bir yerleşmenin büyüleyici ayrıntılarını barındırır.” diyerek duygularını dile getirir Ian Hodder.
Çatalhöyük
Araştırma Projesi, 1993’ten günümüze sit alanı içerisinde ve dışarısında yeni
arkeolojik, konservasyonel ve küratöryel metotlara öncülük edecek çalışmalarını
sürdürüyor. Uluslararası ve sürekli değişen bir ekip oluşturularak geçmişte
yaşamış olan insanların hayatlarına dair düşüncelerimizi ve anlayışımızı geliştirmeyi
hedefliyor. 1960’lı yıllardan beri devam eden kazılar, MÖ 7100’e
tarihlenebilecek, yoğun şekilde kullanılmış bir Neolitik yerleşim ortaya
çıkarmış. Çatalhöyük Araştırma Projesi ile yüzeyin altında yatan ve zamanının
en kompleks toplumlarından biri olan
Çatalhöyük insanlarının izleri gün ışığına çıkıyor. Dünyanın pek çok ülkesinden
gelen uzmanlardan oluşan ekip burada yaşayan insanların hayatlarını
derinlemesine anlamak ve anlatmak için çalışıyor.
Arkeologlar, ilk
olarak aynı döneme ait diğer araziler ya da farklı arkeologların önceki
yıllarda Çatalhöyük’te keşfettikleri üzerine okumalar yaparak birtakım fikirler
edinirler. Kazma anı asla tekrarlanamaz. Kazıcıların, çalışma esnasında mümkün
olduğunca fazla bilgiye sahip olmaları önemlidir. Bu nedenle, Çatalhöyük’te
kazılar uzman kazıcılar tarafından yapılır, aynı zamanda arazide
laboratuvar yer alır. Böylelikle
uzmanlar, kazılar devam ederken, kazıcılara hızlı bir şekilde geri-bildirim
verebilirler. Her bulgunun kaydı tutulur, böylece sonraki yıllarda başka
araştırmacıların da bulunanları ve yapılan yorumları yeniden analiz etmesine
imkan sağlanır. Bu yüzden sürekli olarak günlük tutulur, video kaydedilir ve
her şey mümkün olduğunca belgelenmeye çalışılır.
Toprak üstüne
çıkarılan tüm buluntular, gün sonunda kazıcılar tarafından höyükten aşağıya
getirilerek buluntu laboratuvarına
teslim edilir. Kazıcın işi burada biter; bundan sonrası laboratuvar uzmanının
işidir. Buluntu laboratuvarındaki uzmanın en baştaki görevi, alandan getirilen
malzemeyi yıkama/kurutma ve sisteme kaydetme gibi hazırlık işlemlerinden
geçirmek ve ardından gerekli analiz için ilgili uzmanlara ulaştırmaktır. Kazı
sonrasında uygulanan sistematik kayıt ve depolama işleminin amacı alandan gelen
malzemenin niteliğinin, fiziksel bütünlüğünün uzmanlar ve öğrenciler tarafından
çalışılabilmesi ve alanın uzun yıllar yorumlanmasına yardım edebilmesi için
korunmasıdır.
Çatalhöyük’te
insanlar arpa, bezelye, ekmeklik buğday, mercimek ve burçak türlerinin yanı
sıra badem, palamut, fıstık, elma, ardıç ve çitlenbik gibi meyve ve yemişlerle
beslendiler...Ta uzaklardan kütükler taşıyıp hem yakıt yaptılar, hem de onları
mimari taşıyıcılar olarak kullandılar. İşte bunlar 9000 yıllık yemek
tariflerini, tohumların ekildiğini mi yoksa yiyeceklerin toplandığı mı
araştıran bitki bilimci arkeologların çalışmalarının sonuçlarından bazıları.
Duvar
resimlerinden figürinlere, çömleklerden boğa başı kabartmalara kadar çok
çeşitli hayvanların Çatalhöyüklülerin sembolik dünyasında önemli bir yer
tuttuğunu biliyoruz. Peki dünyalarına sızan bu hayvanlar hangi türlerdi?
Çatalhöyük zooarkeologları, bir başka deyişle hayvan kemiği uzmanları, bugüne
kadar bir milyondan fazla kemiği incelemiştir. Bu sayı, kazılarda çıkarılan
malzemenin çok az bir kısmıdır. Ayrıca unutmamak gerekir ki kazılan alan da
yine bütün alanın %7’sini oluşturuyor.
Koyun, keçi,
köpek evcildir; domuz yabanidir; büyük başların evcilleştirime konusu ise
tartışmalıdır. Yabani eşek, yabani koyun, geyik türleri, gazel, tilki, kurt, kedi,
tavşan, leopar ve kuşlar avlanan hayvanlar arasındadır. Balıkçılıkla da
uğraştıkları hem bulunan balık kılçıklarından, hem de kemikten yapılma olta
iğnelerinden anlaşılmaktadır.
Zamanında çok
heybetli olan Çarşamba nehrinin kucağında kurulmuş yerleşmede kilin en fazla
kullanılan hammadde olması çok doğal değil mi? Öyle ki çanak çömlekten kil
toplara, mühürlere ve duvar kabartmalarına kadar çeşitli amaçlar için
kullanılmıştır. Peki kili doğal haliyle mi kullanmışlardır yoksa fonksiyonuna
yönelik katkılar eklemişler midir? Tüm bu sorular cevaplar işte burada
aranmaka.
Unesco Dünya
Kültür Mirası listesindeki Çatalhöyük’te yürütülen bilimsel çalışmaların üç
boyutlu modelleme buluntuları yeniden canlandırma, kazı alanlarının lazer
taraması ve VR(sanal gerçeklik) teknolojisiyle Çatalhöyük binalarının
deneyimlenmesi gibi interaktif sergilenme yöntemleri ile sergi 25 Ekim’e kadar
açık kalacak. Ziyaretçiler, arkeologların verilere nasıl ulaştığını,
laboratuvarlardaki merak uyandıran
analizleri etkileşimli olarak deneyimleyebilecek. Proje, arkeolojik
araştırmalar sonucu elde edilen verileri sanal gerçeklik ortamında yeniden
yaratıp kullanıcının “orada bulunmak” duygusunu tetikleyerek, Çatalhöyük’teki
yaşamı yorumlamak için yeni bir deneyim sunuyor. Malanın toprağa değdiği andan,
buluntuların ortaya çıkarılmasına, kayıt ve hazırlık çalışmalarından,
laboratuvarlardaki analizlerle verinin
bilgiye dönüştüğü yayın sürecine kadar geçirilen tüm araştırma adımlarına
tanıklık ediyor.
Sergi kapsamında
derlenen Çatalhöyük üzerine bugüne kadar yayımlanmış 500’den fazla makale ve
kitap ANAMED Kütüphanesi’nde ilgililere yayınları inceleme imkanı sağlıyor.
Çatalhöyük Araştırma Projesi tarafından yürütülen bilimsel çalışmaların
anlatımında üç boyutlu modellemeyle seçili buluntuların yeniden üretilmesinin
yanı sıra kazı alanlarında girilemeyen noktaların detaylarının incelendiği
lazer tarama görüntüleri ilk kez sergileniyor.
*Sergi metinleri
kaynak olarak kullanılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder