Pop Art akımına
önemli katkılarda bulunan, fakat herhangi bir akıma dahil olmayan, her zaman
hakkını arayan, soyut sanatın popüler olduğu bir dönemde figüratif resmin
farklı yönlerini keşfeden, kendisinden resim yapması beklendİğinde fotoğraf
makinası, faks ve ipad ile üretmeye odaklanan, eserleri zaman zaman cinselliği,
aşkı işleyen kişisel ve soyut eserlerden, günümüzde onun tanınmasını sağlayan
natüralist ve gerçekçi eserlere uzanan, kurduğu yakın ilişkilerden dolayı sanat
dünyasının playboyu olarak görülen David Hockney 20. yüzyılın en etkili sanatçıları arasında
kabul ediliyor.
İngiltere’nin
harika çocuğu olarak anılan ilginç giyim ve yaşam tarzıyla ilgi toplayan,
1960’larda İngiltere’nin kültürel ve sanatsal ortamını biçimlendiren Hockney;
ressam, baskı sanatçısı, fotoğrafçı ve sahne tasarımcısıdır.
1937 senesinde
Kuzey İngiltere’nin endüstriyel şehirlerinden Bradford’ta doğar ve küçük
yaşlardan itibaren sanatçı olmak ister. Sanat eğitimini 1953-57 arasında
Bradford Sanat Yüksekokulu’nda, 1959-62 arasında da Kraliyet Sanat Okulu’nda
yapan Hockney, 1962’de de Maidstone Sanat Okulu’nda,1963’ten sonra da ABD’nin
çeşitli okullarında dersler vermiştir. Çok
ciddiye aldığı sanatını ilerletmek için sürekli çalışır. Okuldan mezun olurken,
grafitiye benzer görseller ve Walt Whitman şiirlerinden pasajları birleştirdiği
yenilikçi çalışmalarıyla, nadiren verilen, Royal College of Art altın
madalyasını kazanır. Madalyasını alacağı törende üzerinde altın lame bir ceket
vardır.
La Boheme
operasını seyrettikten sonra müzikal tiyatroya büyük ilgi duymaya başlar. Bu
durum ondaki sinestezi rahatsızlığına atfedilir. Sinestezi yani birleşik duyu
hastası olan Hockney’in tüm sinestezik kişilerde olduğu gibi, bir duyusu
uyarıldığında otomatikman bir başka duyusu da tetikleniyor. Örneğin, müzikal
uyarıcılar onun renkler görmesine yol açıyor. Sintezi duyular arasındaki
sınırları bulanıklaştırıp Hockney’in müziği bir renk tayfı olarak görmesine
neden olur.
Royal Collage of
Art’da öğrenciyken Amerika seyahatine
çıkar ve Amerikan kültürünün özgürlükçü yapısından çok etkilenir. Bir reklamda
gördüğü “Sarışınlar daha çok eğlenir” sloganı hoşuna gider, gidip saçlarını
platin sarısına boyar. Efsanevi yuvarlak çerçeveli gözlüklerini takar, çılgın
kıyafetler giyer. Yeni imajı ve aldığı ilhamla Londra’ya döner.
Galerici John
Kasmin’le tanışır. Hockney’e inancı tam
olan Kasmin komisyon almadan eserlerini satar. Bu arada Hockney mezun olup
Notting Hill’de bir ev kiralar. Sürekli çalışan sanatçı yatağının üzerine “Kalk
ve hemen çalışmaya başla” yazmıştır.
1960 senesindeki
Tate’de açılan Picasso’nun en kapsamlı retrospektifine gider. Picasso’nun
kullandığı malzeme, teknikler ve çeşitlilik aklını başından alır. Sergiyi sekiz
kez ziyaret eder. Sanatçının tek bir stile takılıp kalmaması ve sürekli
kendisini geliştirmesi gerektiğini anlar. 1973’te Picasso vefat edince, anısına
20 gravürden oluşan Öğrenci- Picasso’ya Saygı serisi üzerinde çalışır.
1963 senesinde
Kasmin kendi galerisini açar ve Hockney’in ilk solo sergisini
gerçekleştirirler. “İçinde İnsan Olan Resimler” sergisindeki tüm eserler
satılır ve Hockney bir anda basının ilgi odağı olur. Sergiden kazandığı parayla
yine Amerika’ya ama bu sefer çocukken gördüğü Laurel ve Hardy filmlerindeki
güçlü ışık ve uzun gölgeleri gördüğünde
“ben orada yaşamak istiyorum” dediği Los Angeles’a gider. Bradford’taki havanın
tam tersi güneşli ve sıcak Los Angeles’ın sadece havasından değil
mimarisi ve plajlarından da etkilenir ve orada yaşamaya karar verir. Kimsenin
daha önce bu güzel şehri resmetmediğini
düşünür. Keyfine düşkün güneşli şehrin ruhunu eserlerinde yansıtır. Bu dönemde
yağlıboyadan akriliğe geçer. Geometrik formlar ve renk yelpazesini bu noktada
değiştiren sanatçının “A Bigger Splash”
isimli resmi aynı zamanda Hockney’in tarzını belirleyen işi olmuştur. Sanatın
kendi dili ve anlamı onu her zaman meşgul etmiş, resimlerine verdiği şaşırtıcı
adlarla onlara yeni boyutlar kazandırmıştır. Saydam ve yansıtıcı yüzeylere ilgi
duymuş ve bu dönemde yüzme havuzları serisi yapmaya başlamıştır.
Bir gün arkadaşı Polaroid
fotoğraflarını onun evinde unutur. Hockney fotoğrafları görünce onlarla
oynamaya başlar ve onları daha büyük bir resim elde edecek şekilde birbirine
yapıştırır. 30 Polaroid’den oluşan bir kolaj yapar. Bu kolaj Hockney’in
fotoğraf kullanarak yapacağı deneylerin habercisi olur. Farklı açılardan çekmiş olduğu fotoğrafları birleştirdiği
kolajlarında kübist bir etkiyle belgeleme yapmış olması onu çok heyecanlandırır.
Bir süre resim yapmayı bırakıp tamamen foto- kolaja yönelir. En ünlü foto-
kolajları arasında gösterilen Pearlblossom Otoyolu, sekiz gün boyunca 35mm
kamerayla farklı noktalardan çektiği yüzlerce fotoğraftan oluşur
1999’da İngres’in
sergisini gezerken sergideki eserlerle Andy Warhol’un fotoğraftan yansıtarak
çizdiği resimler arasında bir benzerlik olduğu dikkatini çeker. Bu konu
kafasını kurcalar ve Fizikçi Charles M.Falco ile beraber çalışarak; Batı
Sanatında gerçekliğin gelişiminde camera obscura, camera lucida ve dışbükey
aynaların önemli bir rol oynadıklarını ve Rönesans’tan beri kullanıldıklarını
görürler. 2001’de “Gizli Bilgi: Usta ressamların kaybolan tekniklerini yeniden
keşfetmek “ kitabını yazar. Kitapta detaylı araştırmaları sonucunda elde ettiği
bilgiler ışığında Caravaggio, Valazquez, da Vinci gibi ressamların
başyapıtlarını inceler, optik lens kullandıkları sonucuna varır.
Fotoğrafın yanı
sıra video, renkli fotokopi, ve “sağırlar için telefon” dediği faksla çalışır.
Sıra bilgisayara geldiğinde ilk çizimini 1990 senesinde Apple Macintosh
programı kullanarak yapar, lazer yazıcısından baskısını alır. Bu arada dijital kamerasıyla, evine gelen
herkesin fotoğraflarını çeker ve “Evim” adlı sergiye imza atar.
2007 senesinde
iPhone ile tanışır. Telefonuna indirdiği Brushes aplikasyonu Hockney’i çok
heyecanlandırır. “Kim telefonun resmi geri getireceğini düşünürdü ki?” der.
Sürekli iPhone’unda çizim yapar, çiçekler çizip arkadaşlarına yollar. Telefonu
yatağının başucunda durur, sabah gün ışımaya başlayınca penceresinden manzarayı
çizmeye koyulur.Her anı yakalamak ister. “Bu mükemmel drama karşısında Turner
uyur muydu? der, tabii ki hayır! Benim işimi yapan birisi bunun karşısında
uyuyorsa aptal demektir.” Ipad siyasaya
sürüldüğünde vakit kaybetmeden iPad kullanmaya başlar. Dijital eserlerini
sergilediğinde eleştirmenlerin bazıları
eserleri yavan ve cansız bulurken, bir kısmı da tam tersi gelecekçi ve enerjik
bulmuşlardır. Son zamanlarda çok
parçalardan oluşan büyük ölçekli eserler veren Hockney, 2008’de en büyük
tablosu olan 4,5 metreye 12 metre genişliğindeki “Bigger Tress Near Water’a
imza attı.
Kısa bir
süreliğine doğduğu şehre geri döner ama bu süre yaklaşık 9 sene sürer ve bu sürede İngiltere’deki yavaş
ve sakin hayatın izlerini taşıyan eserler yapar. Daha sonraki dönemde kalp
krizi geçirir, morali bozuktur. Asistanlarından bir tanesi atölyesinde ölü
bulunmuştur. Bir süre resim yapmaz ve
Los Angeles’e döner. Ailesi ve yakın çevresini konu aldığı portre serisine
başlar. Kullandığı tuvaller hep aynı ebattadır ve tüm modelleri mavi bir zemin
önünde duran aynı sandalyede otururlar. Her portre için kendisine üç günlük
zaman tanır. 2013-2016 yılları arasında toplam 82 portre yapar. Son derece
kişisel bir bağ yarattığı eserlerinde, yakın çevresindeki insanların
portrelerini yaparak bir yerde kendi portresini yapmaktadır. Natürmortların
çıkış sebebi de; modellerinden biri gelmeyince, modeli çizmek için hazırlık
yapmış olan sanatçının modeli yerine bir natürmort çizmesidir.
Yeteneğinin yanı
sıra renkli kişiğiyle de tanınan ve kendisine has bir giyim tarzı olan ressamın
popüler kültürde de etkin bir rolü vardır. Giyim stili ve tarzı onu moda ikonu seviyesine
yükseltmiştir. 2011’de İngiliz GQ dergisi onu İngiltere’deki En Stil Sahibi 50
Erkek arasında gösterirken, 2013’te The Guardian gazetesi onu 50 Yaş Üzerindeki
En İyi Giyinen Erkek arasında seçer. Burberry 2005 İlkbahar/Yaz erkek
koleksiyonuna, Preen 2014 Resort koleksiyonuna, John Galliano 2012 İlkbahar/
Yaz koleksiyonuna ilham vermiş, Ralp Lauren, Vivienne Westwood ve Brioni
koleksiyonlarında ona ithafen ürünler tasarlamışlardır.
2012 senesinde,
yaklaşık 124 milyon Dolar değerindeki eserlerini kurduğu vakıf yoluyla Los
Angeles County Museum ve Tate gibi galerilere bağışlayan sanatçı, 2015
senesinde Londra Royal College of Art okulunda öğrenci bursu verir.
İngiltere’nin en hayırsever isimlerinin başında yer alır.
Atölyesini
ziyaret edenlerden duyulduğu kadarıyla, önünde klasik İngiliz çayı ve
yemekleri eksik olmayan Hockney
Kensington’da çalışmalarına devam ediyor. Atölyesinin duvarları tabletinde
yaptığı çeşitli ruh hallerini yansıtan kendi portreleriyle dolu olan
Hockney,klasik yöntemlerden şaşmadığı halde çağdaş ve modern işler çıkarmış bir
sanatçıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder