-Öncelikle
sizi tanıyabilir miyiz?
1991, Edirne doğumluyum. Lise
eğitimim devam ederken ABD ve Türkiye’de Atlantik Film
ortaklığında yürütülen FilmTurkey isimli bir
projede sinema üzerine eğitim aldım. Bu proje kapsamında ‘Bahar’ isimli bir belgesel
çektim. Ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Film
Tasarımı Bölümünü kazandım ve buradan mezun oldum. Eğitim hayatım devam ederken
birçok kısa film ve belgesel çalışması gerçekleştirdim. Türkiye’nin çeşitli
illerinde ve Bulgaristan’da atölyelerde sinema üzerine eğitimler verdim. 2016
yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğiyle ‘Hudut’ isimli bir belgesel
çektim. 2018 yılında çektiğim ‘Kurbağa Avcıları’ isimli belgesel birçok
festivalde gösterildi. Toplamda 24 ödül alarak 2018/2019 yılları içinde en çok
ödül kazanan ve 18 Birincilikle Türk Sinema Tarihi boyunca belgesel
kategorisinde en çok birincilik elde eden belgesel oldu. Şu anda belgesel
alanında çalışmalarıma devam etmekteyim.
-Kısa film
çekme, kısa film yönetmenliği yapma nedenleriniz, bu yola giriş sebebiniz neydi?
Küçük yaşlardan itibaren sinemaya
karşı her zaman çok ilgiliydim. Hayaller kuran ve hayallerini sanat
aracılığıyla ifade etmeye çalışan bir çocuktum. Resimler yapıyor, karikatürler
çiziyor ve tiyato oyunları yazıyordum. İlkokul yıllarında arkadaşımın aldığı
bir kamera ile yazdıklarımı filme dönüştürebilme fırsatını elde ettim. Hayallerimin
somut hale dönüşmesi inanılmaz derecede tatmin ediciydi. O zamanlar özellikle
Hollywood yapımı çocuk macera filmleri ilgimi çekiyordu. İzlediğim filmleri
bizim kültürümüze uyarlamaya çalışıyordum. Oyuncularımda en yakın
arkadaşlarımdan oluşuyordu. Zamanla bu ilgi büyük bir tutkuya dönüştü ve
hayatımın amacı haline geldi. Dünyada ve ülkemizde anlatılmayı bekleyen birçok
hikaye olduğunu düşünüyorum. İnsanların duygu dünyasına dokunan ve hayatına
anlam katacak filmler yapmak amacıyla bu yolu yürümeye devam ediyorum.
-Kısa film
hazırlık ve çekim sürecinde sizi neler zorladı? Hazırlık süreçlerinizi anlatır
mısınız?
Ben son birkaç yıldır özellikle belgesel alanında çalışmalar
yapıyorum. Belgesel yapımların kurmaca yapımlara göre çok daha zor olduğunu
düşünüyorum. Ne kadar masa başında hazırlık yaparsanız yapın sahada birçok
değişkenle karşılaşma ihtimaliniz var. Bu değişkenlere karşı pratik çözümler
üretebilmeniz ve hikayenize o anda yeniden yön vermeniz gerekebiliyor. Sonuçta
çektiğimiz insanlar oyuncu değil ve onların gerçekliğine sadık olmak gerekiyor.
Belgesel, yapısı itibariyle yönetmenine büyük bir sorumluluk yüklüyor.
Gerçekleri çarpıtmadan etik değerlere bağlı kalarak ele almayı gerektiriyor. Bu
bazen sizden bağımsız bir şekilde gelişiyor ve anlattığınız kişinin gerçekleri
nasıl yansıttığıyla da ilgili olabiliyor. Konuyu doğru kaynaklardan öğrenmek ve
iyi bir araştırma yapılması büyük önem taşıyor. Anlatacağınız konu hakkında
yeterli bilgiye sahip olmadan yola çıkarsanız kesinlikle çuvallarsınız. Anlattığınız
bir insan hikayesiyle o insanla vakit geçirmek gerekiyor. Genellikle bu noktada
hikayenin ana fikrini ve söylemini belirliyorum. Masa başına geçtiğimde ise
önce sahne sıralamalarının yer aldığı bir senaryo taslağı oluşturuyorum. Blok
blok ele alacağım meseleleri hikayeye dağıtıyorum. Röportaj yapacağım insanları
belirliyor ve kişiye özel sorular hazırlıyorum. Beni en çok zorlayan konuya
gelecek olursam zaman diyebilirim. Genellikle bütçeniz itibariyle filminizi
çekmek için kısıtlı bir zamanınız vardır. Belgeselde belirlediğiniz zaman
aralığına bağlı kalmak oldukça zorlayıcı oluyor. Çünkü çektiğiniz insanın
yaşamı devam ediyor ve her zaman çekilecek bir şeyler daha oluyor.
- Siz
belgesel yönetmenliği de yapıyorsunuz. Bu alanda da ödülleriniz de var. Belgesel
yönetmenliği yapmaya nasıl karar verdiniz? Türkiye’de belgesel çekmek, belgesel yönetmeni
olmanın zorlukları neler?
Aslında ödüllerimin çoğunu belgeselden elde ettim. Gerçek
hikayeleri seyircinin de ilgisini çekebilecek şekilde anlatmak konusunda
başarılı olduğumu düşünüyorum. Karar aşamasına gelecek olursam, 2009 yılında
ekip olarak bir film çalışması yapıyorduk. Ekibin büyük kısmı belgesel çekmek
istiyordu ama ben kurmaca film çekmek konusunda kararlıydım. Kurmaca üzerine
hazırlıklarımızı yaptık ve filmimizin ilk sahnesini çektik. Amatör oyuncularla
kötü bir tablo ortaya çıkmıştı ve o anda belgesel çekmek konusunda
arkadaşlarımın ısrarını kabul etmem gerekti. ‘Bahar’ isimli bir belgesel çektik
ve film tamamlandığında seyirci tepkilerinin müthiş derecede olumlu olduğunu
gördüm. Çekim süreci de tahmin etmediğim şekilde büyük bir keyfe dönüşmüştü.
Gerçek insanların kamera karşısındaki tepkileriyle karşılaşmak ve hikayeye yön
verdiklerini görmek kararlarımı şekillendirmeme vesile oldu. Kurbağa Avcıları
belgeselinin fikri de bu belgeselin çekimleri esnasında aklımda belirmişti.
Öncelikle Türkiye’de sanat icra etmenin zor olduğunu
düşünüyorum. Dolayısıyla belgesel yönetmeni olmanın da birçok zorluğu var. Maddi
kaynak bulmak konusunda büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Yaptıklarınızı festivaller
dışında yayınlayabileceğiniz pek platform da yok ne yazık ki. Genelde
Türkiye’de belgeselcilerin kendi imkanları ile küçük ekiplerle filmlerini
çektiklerini görüyorum. Ben de Kurbağa Avcıları belgeselini ailemin bankadan
çektiği kredi ile çekmiştim. Art arda kazandığımız ödüller ve gelen övgülerle birlikte
Türkiye’de çok büyük bir belgesel izleyici kitlesi olduğunu fark ettim. Bugün
çoğu kahvehane, kafede ve esnafın dükkanında TRT Belgesel kanalının açık
olduğunu sizde gözlemleyebilirsiniz. Aslında daha fazla destek ve yayın
fırsatlarıyla belgeselcilerin seyirci tarafından kucaklanacağına yüzde yüz
eminim.
-Kısa film,
uzun metrajlı film çekmek için bir aşama mı, neler düşünüyorsun bu konuda?
Kısa filmi ayrı bir tür olarak değerlendirmek gerekiyor. Ancak
bunu bir aşama olarak görmenin de sakıncası olduğunu düşünmüyorum. Çoğu
yönetmenin uzun metrajlı bir film çekmek hayali vardır. Bir yönetmenin bu
alanda tecrübe edinmesini ve deneyim sahibi olmasını sağlayacak büyük riskleri
olmayan önemli bir basamak bence. Şahsen ben bu şekilde yaklaşıyorum. Çünkü
referanslarınızı göstermeden hiçbir yapımcı size güvenip bir işi teslim etmez.
Medya yöneticileri bu alanda yapılan çalışmalara destek verir ve uzun metraj
endüstrisi gibi ekonomik bir alan yaratılırsa işte o zaman kısa film tam
anlamıyla bağımsızlığını ilan edebilir.
- Kısa filmin,
meslek hayatınızda nasıl bir yeri var?
Sinema sanatını tecrübe etmemi ve potansiyelimi keşfetmemi
sağlayan önemli bir yere sahip.
-Türkiye’de
kısa filme bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk sinema tarihi içindeki yeri ve
geleceği için neler düşünüyorsunuz?
Türkiye’de kısa film kültürünün tam olarak oturmadığını
düşünüyorum. Festival izleyicileri dışında kısa filme pek ilgi olmadığını
görüyorum. Türk sinema tarihi içindeki yeri de sanırım video kameralar ile
birlikte 90’lı yıllar itibariyle oluşmaya başladı. 2010’dan sonra ise DSLR
kameraların yaygınlaşmasıyla beraber nicelik olarak kısa film sayısı artıyor.
Son yıllarda ise söyleyeceği bir sözü olan bilinçli yönetmenler, iyi hikayeler,
iyi teknik donanım, profesyonel oyuncular ve başarılı post prodüksiyon
yöntemleriyle nitelik olarak da iyi bir konuma gelmiş görünüyor. Gelecekte kısa
filmin daha iyi yerlerde olacağına inanıyorum.
-Kısa film
festivalleri sizce yeterli mi, kısa filmlerin tanıtımı ve devamı için? Aynı sorumu belgesel filmler içinde sormak
isterim. Festivaller yeterli mi sizce?
Türkiye’de birçok kısa film festival var. Kısa film
yönetmenlerinin projelerini ve kendilerini tanıtmaları açısından yapılan
festivallerin yeterli olduğunu düşünüyorum. Her festivalin kısa filme bakış
açısı ve yaklaşımı farklı. Bu çeşitliliğin farklı içerikler ve formlarda işler
üreten yönetmenler için de bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Festivallerin
ödülleri maddi olursa yönetmenlerin gelecek projeleri için büyük katkıları olacaktır.
Belgesel alanı için de aynısını düşünüyorum. Özellikle TRT Belgesel Ödülleri
muazzam bir titizlikle yapılıyor ve belgesellerin tanıtımı açısından büyük önem
taşıyor.
-Çektiğiniz
kısa filmlerin senaryolarında ve belgesellerinizde çıkış nedenleriniz neler
oluyor, daha doğrusu neler size bu senaryoları yazdırıyor?
Genellikle beni duygusal anlamda etkileyen ve hayatıma
dokunan hikayeleri anlatmaya çalışıyorum. Karşımıza çıkan her şeyin küçük ya da
büyük bir anlamı olduğuna inanıyorum. Sanatçı önce içinden çıktığı topluma ve
coğrafyaya karşı kendini sorumlu hissetmeli. Ben şimdiye kadar kendi toprağının
hikayelerinin izini süren bir yönetmen oldum. Bazen de çok etkilendiğim bir
yer/mekan hikayelerimin çıkış noktasını oluşturabiliyor. Bazen de anlatılmayı
bekleyen toplumsal bir mesele ve sorun varsa bu konuda bir şeyler yapmam
gerekliliğini hissedip sinemanın olanaklarıyla refleks gösteriyorum.
- Filmlerinizde
oyuncu seçiminde nelere dikkat ediyorsunuz, bu seçimlerde iş kısa film olunca
zorluklar çıkıyor mu?
Filmlerimde oyuncu seçimleri konusunda özenli davrandığımı
söyleyebilirim. Belgesel alanında bunu profesyonel bir meslek olarak sürdüren
oyuncular olmasa da toplumsal oyunculara yer veririz. Konuya hakim ve hikayenin
öznesi konumunda olabilecek potansiyelde, kendini iyi ifade eden insanları ele
almaya çalışırım. Ona biçilen rolü oynaması değil, kendini en doğal haliyle
kameraya sunmasını isterim. Yan karakter seçimleri de belgeselde büyük önem
taşır. Genellikle diğer karakterin aynası konumunda olabilecek, katalizör
görevini üstlenebilecek konumda olan yan karakterler seçmeye çalışırım. Bu
seçim bazen ben de ana karakter seçiminden de önemli bir hal alıyor. Belgesel
karakterinize, hikayeyi ne için anlattığınızı, ondan ne beklediğinizi ve hangi
düşünceyi yansıtmak istediğinizi detaylı bir şekilde anlatmanız gerekiyor.
Ayrıca çekim yapmanın çeşitli zorlukları olduğunu ve zaman alacağını iyi
anlatmak gerekiyor. Eğer bunlar iyi ifade edilmezse anlattığınız kişiyle
iletişim problemi yaşarsınız ve bu kopukluk süreç içerisinde en büyük zorluk
haline gelebilir.
-Yeni projeleriniz,
uzun metraj film çekme planınız var mı?
Uzun zamandır üzerine düşündüğüm ve çekmeyi hayal ettiğim, gerçek
bir hayat hikayesini ele alacağım uzun metrajlı bir sinema filmi projem var. Bu
projeyi geliştirmeye devam ediyorum ve yapımı için kaynak bulduğum doğru
zamanda harekete geçmeyi planlıyorum. Bunun yanı sıra gerçekleştirmeyi
planladığım birçok belgesel projem var. Şu anda bir belgesel serisi
hazırlıkları yapıyorum ve bu alanda çalışmalarıma devam ediyorum.
-Son olarak
sevdiğiniz yazarlar, yönetmenler kimler?
Sevdiğim yazarlar Buket Uzuner, Jack London, Nasuh Mahruki… Bunun
yanı sıra genellikle bilgi edinebileceğim ve kişisel gelişimime katkısı olacak
kitaplar okumayı tercih ediyorum. Sevdiğim yönetmenlerden ziyade sevdiğim
filmler var. Asgar Farhadi ve Nuri Bilge Ceylan filmlerini severim. Ron Howard,
Dennis Villeneuve, Danny Boyle, Dardanne Kardeşler, Werner Herzog ve Micheal
Moore’u da filmlerini sevdiğim yönetmenler arasında sayabilirim.