18 Ağustos 2018 Cumartesi

Nazlı Gürkaş'la "Zeytin Ağacının Gölgesinde Yunanistan"


                                                    


Nazlı Gürkaş’la Hepkitap etiketi ile çıkan ve roman gibi okunabilen seyahat anlatısı olarak değerlendirdiği “Zeytin Ağacının Gölgesinde Yunanistan” üzerine konuştuk.
-Selanik’teki yakın arkadaşınız “Felis na fai olo o kozmos Nazli mou” demiş size; “Bütün dünyayı yemek istiyorsun Nazlım”. Bu, hayata karşı merakı, şevki, heyecanı hiç bitmeyen insanlar için kullanılan bir tabirmiş. Nasıl biridir Nazlı Gürkaş, tanıyalım sizi?
1988 yılında mutlu insanlar şehri Kırklareli’de doğdum. Uludağ Üniversitesi’nde İngilizce Öğretmenliği bölümünü bitirdikten sonra yüksek lisansımı Barselona’da gazetecilik ve iletişimde araştırma üzerine yaptım. İtalya, Yunanistan ve İspanya’da yaşadım. 2013 yılında Türkiye’ye döndükten sonra Kalem Ajans’ta edebiyat ajanı olarak çalışmaya başladım. Bu, edebiyat ve seyahat tutkularımı birleştirebildiğim bir meslek olduğu için şanslı hissediyorum.  Son beş yıldır iyi kitaplar peşinde dünyanın çeşitli köşelerine seyahat ediyorum. Seyahatlerim yerel kültür, yemek, fotoğraf gibi birçok tutkumu birleştirme şansını veriyor bana. İzlenimlerimi ve deneyimlerimi de kısa hikâyeler yazarak Instagram üzerinden @seyahatsanati hesabımdan paylaşıyorum.
-Rodos’tan Santorini’ye gitmek üzere bindiğiniz feribotta tesadüfen tanıştığınız bir ailenin ani davetiyle Girit’teki bir köy düğününe uzanan ve orada geçirilen bir haftada bir köy dolusu dost ve “yeni bir aile” ile sonuçlanan rüya gibi anıların bulunduğu bir kitap “Zeytin Ağacının Gölgesinde Yunanistan”. Okuyucuyu neler, hangi maceralar bekliyor?
Okurları bir rehberden öte roman gibi okunabilen bir seyahat anlatısı bekliyor. Yunanistan’a attığım ilk adımdan itibaren ülkenin hayatıma katacağı sürprizlere açıktım. Böylece kendimi Girit’te bir köy düğününde de buldum, ailelerle Noel, Paskalya gibi özel günler de kutladım. Pek çok ada dolaştım; ancak en çok anakaradaki minicik köyleri sevdim. En güzel anılarım hep kimsenin yolunun düşmediği yerlere ait.  Okurlar, bu kitapta Yunanistan’ın adalardan, tavernalardan ve siestadan çok daha ötesine uzanan derinliğini bulacaklar. Mübadelenin getirdiği acıların yıllara direnen gözyaşlarıyla ortalığa döküldüğü anlara şahit olup hiç adı duyulmamış şehir ve kasabalardaki yaşantıya tanıklık edecekler. Bir sırt çantasına attığımız birkaç parça eşyayla rüzgârın götürdüğü yere gittiğimizde seyahatlerimizin ne kadar derinleştiğini ve bunların nasıl da hayatlarımızı dönüştürücü güce sahip olduklarını görecekler.
                                                      

-İlk seyahatinizi hatırlıyor musunuz ya da şöyle sorayım hatırladığınız ilk seyahatiniz hangisi ve neler var aklınızda o seyahate dair?
Hayatımdaki ilk seyahat anım sekiz yaşıma uzanıyor. Ailemle birlikte minibüsten bozma bir karavanla 10 günlük bir Akdeniz turuna çıkmıştık. Kırklareli’den Ege ve Akdeniz sahil şeridini takip ederek Antalya’da Adrasan’a kadar seyahat etmiştik, sonra da Pamukkale üzerinden dönüşe geçtik. Restoranlarda yemek yediğimizi pek hatırlamıyorum, kamp sandalyelerimizi en güzel manzaralı yere kurup yiyeceklerimizi kendimiz hazırlıyorduk çoğunlukla. Her sabah farklı bir şehirde, köyde açıyorduk gözümüzü. Bu seyahate çıkmadan önce babam bana minik bir defter verip gezip gördüğümüz yerlere dair notlar tutmanı istemişti. O karavan seyahati beni o yaşta öylesine etkiledi ki her gün en az bir saatimi yazmaya ayırdığımı hatırlıyorum. Serbest kompozisyon yazma derslerimizde de sürekli o seyahati anlatır hale gelmiştim. Daha o zamanlar bu tutku içime girmiş demek ki, bir daha hiç terk etmedi beni.
-“Neden Yunanistan” diye bölüm var kitabınızda ama yine de öğrenmek isterim neden Yunanistan?
Yunanistan, bir Trakyalı olarak çok eskiden beri aşina olduğum bir ülkeydi ancak orada 1 yıl yaşama fikri karşıma çıkan öğretmenlik projesi sayesinde oldu. Bir Amerikan tarım okulunda Yunan öğrencilere Türkçe öğrettim; onlardan Yunanca öğrendim. Okulun uygulamalı tarım derslerine birlikte katıldık, bahçeleri ekip biçtik, birlikte yemekler yaptık, yerel dansları öğrendik. Katılma şansı bulduğum bu proje sayesinde Yunanistan’da hayatımın en güzel yıllarından birini yaşadım, ömürlük dostlar edindim.
-33 yeri anlatıyorsunuz kitabınızda. Nasıl çizdiniz bu rotayı, nasıl ortaya çıktı?
Aslında ben Yunanistan’a ilk adım attığımda hiçbir rota çizmemiştim kendime; sadece öğretmenlik yapmaya başlamadan önce birkaç farklı yer görmek istiyordum. Nitekim iyi ki net bir plana sadık kalmamışım. Bu sayede bir kitaba dönüşmesi gerektiğini düşündürecek harika şeyler yaşadım.  Selanik’te çalışırken öğrencilerim beni hafta sonunu birlikte geçirmek için aile evlerine davet ettiler. Bu sayede turistlerin aklına gelmeyecek şehirlere, köylere gittim. Türkçe derslerinden kazandığım harçlıklarla her fırsatta seyahat ettim ve böylece kocaman bir harita çıktı ortaya.
- Hazırlık sürecinde 2.987 adet kahve fincanının dolup taştığını biliyoruz. Ne kadar sürede yazıldı “Zeytin Ağacının Gölgesinde Yunanistan”? Başka neler yaşandı bu süreçte?
Bu kitap 1,5 yılda yazıldı. Karşımıza çıkan çok güzel bir fırsat sayesinde eşimle birlikte birkaç yıllığına Türkiye’nin en güneyine, İskenderun’a taşınma şansımız oldu. Orada bahçesinde limon ve zeytin ağaçları olan bir evde yaşadık. Kahve kokusuyla dolu evimizde huzur içinde anılarıma gömülüp yazma fırsatım oldu. Bahçemizde bakımını üstlendiğimiz çok sayıda kedi vardı. Onlar çimenlerde mutlulukla zıplayıp oynarken ben limon ağacının altında kitabımı yazdım, oya ağacına kurulu hamağımda Yunanistan’a dair kitaplar okudum. Yunanca şarkılar o ruh haline bürünmemde en önemli yardımcılarım oldu elbette. Bazı geceler yüksek sesli Yunanca şarkılar eşliğinde evimiz tavernaya döndü, anılar sel olup aktı.
-Kitabı yazarken 4.987 adet Yunanca şarkı dinlemişsiniz ve her bölümün başında bir şarkı var. Hazırladığınız şarkı listesine internet üzerinden de ulaşılabiliyor. Seyahat, müzik ve özellikle Yunanistan ve Yunan müziği ile ilgili neler söylersiniz?
Müzik, Yunan kültürünün vazgeçilmez bir parçası. Bölüm başlarındaki şarkıları seçerken o şehirde doğup büyümüş müzisyenleri göz önünde bulundurdum. Sakız Adası ve Theodorakis nasıl ayrılamazsa Glykeria ve Kavala da birlikte gelmeli. O melodileri yaratan kişilere doğup büyüdükleri şehrin mutlaka etkisi olmuştur. “Zeytin ağacının gölgesinde Yunanistan” adında bir Spotify listesi hazırladım, yani bölümleri okurken şarkıları tek tek araştırmanıza gerek yok, listeyi açıp kitabın akışına bırakabilirsiniz kendinizi.
-Sizin hayatınızda seyahatin yerini öğrenebilir miyiz? Nerelere gitmekten hoşlanır Nazlı Gürkaş?
Seyahatler, hayatımın ana taşlarından biri. Seyahat derken sadece farklı şehirlere ya da ülkelere gitmekten bahsetmiyorum. Fotoğraf çekmek için evden çıkmak, akşam yemeğini evde yemek yerine bir piknik sepeti hazırlayıp en yakın parka, bahçeye ya da sahile gitmek bile bir seyahat benim için. Yeter ki iki gün art arda aynı şekilde geçmesin, her günü farklı kılan, diğerlerinden ayıran bir şey olsun.  Ancak farklı coğrafyalardan bahsedecek olursak, ruhuma en çok dokunan şehirler çoğunlukla Akdeniz ülkelerinde ve Latin Amerika’da.
-Seyahat edebiyatı hakkında neler söylersiniz?
Seyahat edebiyatını yakından takip etmeye çalışıyorum. Mesleğim gereği daha çok seyahat kitabının da dilimize kazandırılması için çaba harcıyorum. Yayınevlerinin de son zamanlarda listelerinde bu tarz kitaplara daha çok yer vermeleri umut verici.
-Yeni projeleriniz, bu ülkeyi de yazmak istiyorum dediğiniz yerler var mı?
Elbette! Zeytin Ağacının Gölgesinde Yunanistan, Akdeniz üçlemesinin ilk kitabı; seri İspanya ve İtalya ile devam edecek.


Hiç yorum yok: