kısa film festival etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kısa film festival etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Şubat 2022 Salı

MÜREKKEPHABER'DE YAYINLANAN KISA FİLM SÖYLEŞİLERİ "CEYHUN SEVİLMİŞ"

 

                                                          



 -Öncelikle merhaba, sizi tanıyabilir miyiz?

Merhaba ben Ceyhun Sevilmiş. Alaylı bir oyuncuyum. 15 yıl önce Yıldız Teknik Üniversitesi Oyuncuları ile tiyatro yapmaya başladım. Aslen Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği okumama rağmen okul bittikten sonra mesleğimi hiç yapmadım çeşitli tiyatrolarda, dizilerde kamera önünde ve kamera arkasında çalıştım. Şu an pandemiden de kaynaklı olarak daha çok kamera arkasında çalışmaktayım, Ağırlıklı olarak reklam filmi senaryosu yazıyorum ve görsel animasyonlar tasarlıyorum.

-Rol aldığınız kısa filmlerde oynamayı kabul etmenizdeki en önemli unsur neydi? Kısa filmlerde oyuncu olarak, o filmde rol almanızı etkileyecek unsurlar neler? Kısa filmlerin oyuncu açısından uzun metrajdan bir farkı var mı?

Kısa filmler, çoğunlukla maddi anlamda uzun metraj film olanaklarına sahip olmadığı için genellikle kişisel ilişkiler ve tanışıklık ile ilerliyor. Bu durum aynı zamanda oyuncuların maddi odaklı olmasından ziyade performans odaklı olmalarına da dolaylı olarak katkı sağlıyor. Ben dahil kısa filmlerde rol alan pek çok arkadaşım kısa filmleri bu sebeple kendilerini geliştirmek ve daha çeşitli roller denemek için bir fırsat olarak görmekteyiz. Bu nedenle rolün oyuncuya tanıdığı alan, senaryonun yaratıcılığı pek tabi ki önemli bir etken oluyor.

-“Kısa Film Söyleşileri” serisini hazırlarken yönetmenlere ortak olarak yönelttiğim sorulardan biri de “oyuncu seçimlerinde iş kısa film olunca zorluk çıkıyor mu, idi. Siz ne düşünüyorsunuz kısa film senaryoları gelince?

Aslında reklam filmi, uzun metraj film veya kısa film olmasının durumu çok değiştirdiğini düşünmüyorum. Hepsi aynı derecede özen ve çalışma gerektiriyor. Demin de dediğim gibi fiziksel şartlarından ötürü kısa filmler çoğunlukla "deneme alanı" olarak görülüyor, oysa her sanat eseri temelde bir düşünceyi ifade ediyor, bu düşünceyi ne kadar öz ve ne kadar yalın anlatabilirseniz eser bence o kadar etkili oluyor. Üzülerek söyleyebilirim ki "kısa" olduğu için özensiz yazılmış çokça senaryo gördüm. Oysa durum bunun tam tersi, bir derdi uzun uzun anlatmaktansa daha yalın ve etkileyici anlatabilmek daha çok meziyet istiyor. Bu nedenle oynamadığım kısa film sayısı oynadığım kısa film sayısından daha fazla.

                                                    


-Oyuncu olarak kısa film çekimleri sırasında yaşadığınız zorluklar oluyor mu?

Kısa filmler amatör olduğu için değil, ben çoğunlukla amatör kısa filmlerde rol aldığım için yaşadığım en büyük zorluğun fiziksel imkansızlıklar olduğunu söyleyebilirim. Örnek vermem gerekirse çekim yapılacak bir dış mekân için izin alınamamasından dolayı, sahneyi hızlı bitirmek amacıyla hızlı hızlı, az tekrarlı oynamak yaşadığım zorlukların en başında geliyor :) Ancak yıllarca amatör tiyatro yapan birisi olarak bu zorlukları genellikle çekici buluyorum. Kişisel olarak fiziksel imkanları yeterli, profesyonel setlerde daha çok zorlandığımı söyleyebilirim.

-Türkiye’de ve dünyada kısa filme bakışı oyuncu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye'de kısa filmleri çoğunlukla öğrencilerin çektiğine şahit olduğumuz için sanki sektör profesyonelleri bu alana daha az ilgi duyuyormuş gibi bir hava olduğunu hepimiz seziyoruzdur. Öte yandan yurt dışında dünya çapında üne sahip onlarca kısa film festivali olduğunu da biliyoruz. Bu nedenle yurt dışında kısa filmlere sanki daha çok önem veriliyormuş diyebiliriz ama burada bilgi eksikliğim olduğunu da söylemem gerekiyor. Belki yurt dışında da kısa filmlerle amatör olarak ilgilenenlerin sayısı çok daha fazla ama biz sadece ünlü festivalleri bildiğimiz için yurt dışında kısa filmlere daha çok önem veriliyor zannediyoruz. Bu durumdan çok emin olamamakla birlikte, sanki kısa filmler dünyada Türkiye'de ciddiye alındığından daha çok ciddiye alınıyor gibi geliyor.

-Türkiye’de kısa film bazı yönetmenler açısından uzun metraj için bir basamak olarak değerlendirilebiliyor. Oyuncular açısından da böyle bir değerlendirme söz konusu olabilir mi?

Kesinlikle. Aslında yukarıda söylediklerimin hepsi kısa filmlerin bir amaç olmasından ziyade araç olarak algılanması sonucunu doğuruyor. Pek çok oyuncu için kısa filmler bir eserden ziyade uzun metraj filmler için audution görevi görüyor. Ülke şartlarında bu ne yazık ki doğal bir sonuç, oyunculuk bir meslek ve her meslek gibi maddi karşılığının alınması gerekiyor. Burada konu sağlanan şartlarla ilgili, uzun metraj filmlerin getirdiği maddi kazanç ve tanınırlık daha fazla olduğu sürece kısa filmler ne kadar güzel olursa olsun bir basamak olarak algılanmaya sanırım devam edecek.

 

1 Ocak 2021 Cuma

MÜREKKEPHABER'DE YAYINLANAN KISA FİLM SÖYLEŞİLERİ "DENİZ TELEK"

 

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Merhabalar, İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümünden Lisans, Y. Lisans ve Marmara Üniversitesi 

                                                              


Sinema Bilim dalından doktora dereceleri ile mezun oldum. Aynı Üniversitenin Devlet Konservatuvarında Pantomim bölümünü   bitirdim. Erasmus öğrencisi olarak gittiğim Varşova Üniversitesinde “Polonya Edebiyatından Film Uyarlamaları” ve “Görsel İşitsel Atölye: Krzystof Kieslowski ve Filmleri” gibi dersler aldım. İlk kısa filmim “Gümüş” ile 38. İstanbul Film Festivali FİPRESCİ ödülü başta olmak üzere, birçok Uluslararası ve Ulusal festivalden ödül ile döndüm. 2018’de, Antalya Film Forum tarafından düzenlenen, Bela Tarr ile Film Yönetimi atölyesine Türkiye’den seçilen 10 yönetmenden biri oldum. Burada Bela Tarr’ın süpervizörlüğünde ikinci kısa filmim “Tractatus”u çektim. 2019 yılında Sarajevo Film Festivali tarafından düzenlenen 13.Talents Sarejevo’nun yönetmen seçkisindeki katılımcılarından biri oldum. En son Rize’de, Anuş isminde bir kısa film daha çektim. Anuş, İtalya’nın önemli film festivallerinden 26. Film Festival Della Lessinia’da ana yarışmada dünya premierini yaptı. Ayrıca şuan Hasan Kalyoncu Üniversitesi, Görsel İletişim Tasarımı bölümünde Dr. Öğr. Üyesi olarak çalışmaktayım.

 Kısa film çekme, kısa film yönetmenliği yapma nedenleriniz,  bu yola giriş sebebiniz neydi?

Öncelikle kısa ya da uzun film tanımlaması filmlerin sürelerine göre yapılan bir tanımlama sanırım. Yönetmenlik ise filmlerin sürelerinin dışında bir iştir bana göre. Bu soruyu film yönetme nedeniniz nedir şeklinde yanıtlamayı tercih ederim.

Immanuel Kant’ın mezar taşında şöyle yazar; İki şey ruhumu merak ve huşu ile dolduruyor: Üzerimizdeki yıldızlı sema ve içimizdeki ahlak yasası.' Sanat benim için İnsanın içindekini söyleyiş biçimlerinden meydana gelir. Sinema benim gündelik hayatta söyleyemediklerimi ifade edebildiğim bir alan olarak, kendiliğinden karşıma çıktı. Sinema ile gerçek anlamda tanışmam François Truffaut’un  “400 Darbe” filmi ile oldu. Üniversite arkadaşım Artun Güney Polat gerçek bir sinefil ide. Onun getirdiği filmler ile saf sinema ile tanışmış oldum. Film çekmeye karar vermem ise zamanla kendiliğinden gelişti. Lisan sonrası sinema dersleri aldım. Senaryo denemeleri yaptım. Uzun metraj, kısa film, dizi ve reklamlarda oyuncu olarak çalıştım. Hem akademik hem de pratik olarak sinemaya yakınlaşmaya çalıştım. 2017 yazında Marmara Üniversitesi Sinema bölümü doktora programına kabul edildim. Kabul aldıktan sonraki yaz, burslarımı biriktirerek bir kısa film çekmeyi hayal ediyordum. Fakat o yaz, babamı kaybettim.  Babam için bir şey yapmak istedim. “Gümüş” filmi yaşadıklarımdan etkilenerek yazdığım kurmaca bir filmdir. Şimdi bakınca bir depresyon sonrası filmi olduğunu görüyorum. Fakat filmi çekmeye karar vermem, çevremdeki insanların zorlaması ile oldu desem yeridir. Sercan Özinan, Rabia Kip, Hasan Ali Yıldırım beni bu süreçte hem maddi hem manevi anlamda itekleyen insanlardır. Ragıp Türk ve Emre Pekçakır ise yine bu süreçte her şeyiyle bana destek verdiler. Sonuçta anlatılması zor büyük zorluklar ile bir film yapmayı başardık. Böylece bende bu yola girmiş oldum.

                                           


  Kısa film hazırlık ve çekim sürecinde sizi neler zorladı? Hazırlık süreçlerinizi anlatır mısınız?

Şuana kadar üç ayrı kısa film çektim. Her filmin kendine ait dinamikleri var. Bu bağlamda her filmin hazırlık süreci birbirinden farklı problemler ve zorluklar barındırıyor. Buna örnek olarak ilk filmimi vereyim.” Gümüş” filmimde senaryoyu yazdıktan sonra uzun süre filmi çekebileceğime dair inancım oluşmadı. Oyunculuk deneyimlerimden sebep film çekmenin ne kadar büyük bir olay olduğunu biliyordum. Bu da beni çok korkutuyordu. Filmin senaryosunu gönderdiğim destek platformlarının hepsinden ret almıştım. Biriktirdiğim burslarımsa yol paramızı bile karşılamıyordu. Sercan biriktirdiği burslarını, Rabia ise o dönem yaptığı işten kazandığı bütün parayı projeye aktarmak istediler. Bu beni çok duygulandırdı. Bir gece yarısı, Rabia Kip ve Hasan Ali Yıldırım ile birlikte Hasan Ali’nin köyü olan Elbistan’a gitme kararı verdik. Birkaç kilo soğan, bir kaç kilo patates ile İstanbul’dan çıkıp Elbistan’a gittik. Burada film çekimleri öncesi bir ay kaldık. Filmdeki bir çok şey kendiliğinden ortaya çıktı. Tamamen bütçesiz ve amatör bir şekilde çekilmiş bir film oldu. Bu bakımından filmin hazırlık ve çekim süreci bir yığın zorlukla geçti. En zoru benim için filmde çalıştığımız kangal köpeği Yamuk ile çektiğimiz sahnelerdi. Köpeğin başka bir canlıya zarar verebilme ihtimali sahneleri çekmemizi çok zorlaştırdı. Çünkü her an bir yerlerden başka bir köpek, kedi ya da tavuk çıkabiliyordu. Bu bakımdan sahneden çok bu meseleye odaklanmıştım. Çok şükür ki böyle bir şey olmadı. Fakat belirtmeliyim ki, genel anlamda yüzlerce imkansızlık ve zorluğa rağmen bir çok şeyin yolunda gittiği özel bir film oldu.

Kısa film, uzun metrajlı film çekmek için bir aşama mı, neler düşünüyorsun bu konuda?

İlk soruda buna cevap verdiğimi düşünüyorum. Bence bir aşama değil. Uzun metraj film sadece büyük bütçeler istiyor. Ayrıca biraz şahsiyet ortaya koyan bir yapısı da var kısa ve uzun filmin. Kimi derdini kısaca anlatıyor, kimi daha uzun uzun. En azından saf sinema için ben böyle düşünüyorum. Fakat sinemanın şu an en büyük endüstrilerden olduğunu da unutmamak gerekiyor. Bu bakımdan kısa film insanların düşüncelerini özetleyebileceği, kendilerini daha kolay biçimde gösterebilecekleri bir alan. Bu şekilde sinemaya yaklaşanları da anlayabiliyorum. Aslında bence hiçbir şey ifade etmeyen bir soru bu. Ne fark eder ki? Filmlerin uzunluğu ya da kısalığı endüstriyel ilişkilerde yalnızca ayırt edilir. Sinema sevenler için bir farkı olduğunu düşünmüyorum.

Kısa filmin,  Deniz Telek’in meslek hayatında nasıl bir yeri var?

Meslek ’in kelime anlamı yol demektir. İnsan bu yolda karakterini ortaya koyar. Şimdi dönüp geriye baktığımda, evimden on sekiz yaşında ayrılmışım. Bu bağlamda, o zamandan beri bu yolu yürüyorum. Kısa film sanırım benim için evime dönüş yolunun başlangıcı oldu. Çünkü bugüne yaptığım her şey sinemada birleşti.  “İthaki’ye doğru yola çıktığın zaman dile ki uzun sürsün yolculuğun” diyor şair. Bu bakımdan yol ve yolculuk ne kadar uzarsa eve dönmenin anlamı o kadar büyük olacak. Umarım bir gün evime geri dönmeyi başarırım.

Türkiye’de kısa filme bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk sinema tarihi içindeki yeri ve geleceği için neler düşünüyorsunuz?

Türkiye’de kısa filmin yükselişe geçtiğini düşünüyorum. Çok başarılı filmler izleme şansım oldu. Uzun metraj filmlerin getirdiğinin çok ötesinde uluslararası başarılar getiren filmler oldu. Bunu çok önemsiyorum. Türk sinema tarihi içerisinde biraz çirkin ördek yavrusu muamelesi görüyor. Fakat gelecek kısa film için çok parlak olacak bence. Bu bakımdan kısa filmleri desteklemek çok önemli. Ayrıca bence zamanla önemli yönetmenlerin de kısa filmler çekeceğini göreceğiz.

Kısa film festivalleri sizce yeterli mi, kısa filmlerin tanıtımı ve devamı için?

Bence ne film sayısı, ne de festival sayısı yeterli. Bu soruya şöyle bakmak lazım. Benim büyüdüğüm ilçe İzmir’de. İzmir Türkiye’nin en büyük şehirlerinden biri. Fakat benim yetiştiğim ilçedeki çocuklar ne kısa film izleyebiliyorlar ne de bir festival görebiliyorlar. Her ilçede bence kısa ya da uzun film festivalleri olmalı. Filmi izlemek en azından herkes için ulaşılabilir olmalı. Ancak bu gerçekleşirse yeterli diyebilirim.

“Dünyada kısa filme bakış açısı” ile “Türkiye’de kısa filme bakış açısı” arasında  farklar var mı? Varsa bunun nedenleri neden olabilir, bu nedenleri nasıl ortadan kaldırabiliriz?

“ Gümüş” filmiyle yurt dışı ve yurtiçi çok fazla festivale gitme imkanım oldu. Bence uçurum var. Türkiye’de film okulları yok mesela. Neden yok bilemiyorum. Film okulları açılır, film okullarından mezun olan insanlar film çeker, buralarda yetişen insanlarda festival düzenlerlerse bence sorunlar çözülür. Çünkü Türkiye’de neredeyse bu sektördeki hiç kimse aynı dili konuşmuyor. Orada her şey daha anlaşılabilir. Birde ülke olarak birbirimize karşı çok sertiz. Anlamaya çalışmıyoruz. Bunun tabii ki ekonomi politik temelleri var. İnsanlar arasındaki ekonomik farklılıklar azalırsa sanırım bu sorun ancak böyle çözülebilir. Yağmur yağdığında arabası olan insanlar yayalara yol verdiği gün, gerçek anlamda filmden konuşabileceğiz.

Çektiğiniz kısa filmlerin senaryolarında çıkış nedenleriniz neler oluyor, daha doğrusu neler size bu senaryoları yazdırıyor?

Aslında başlangıç noktası ben oluyorum. Genelde gündelik olaylarla ilgileniyorum. Çünkü bana göre ekonomi-politik ilişkiler en basit gündelik ilişkilerde ortaya çıkar. Bende yaşama karşı olan tavrımı bu basit ilişkilerin altını çizerek, onları belki de daha açık bir hale getirerek ortaya koymaya çalışıyorum. Bu şekilde başladığım yere geri dönüyorum bir parça. Kendimi bir parça daha anlamış oluyorum.

Filmlerinizde oyuncu seçiminde nelere dikkat ediyorsunuz, bu seçimlerde iş kısa film olunca zorluklar çıkıyor mu?

Kendimde profesyonel anlamda oyunculuk yapmama rağmen oyuncu seçerken gerçek insanlar bulmaya özen gösteriyorum. Bu filmlerdeki kurmaca unsurunu bir parça kırmamı sağlıyor. Ayrıca sinema perdesinde yeni bir yüz göstermeyi çok önemsiyorum. Bu bakımdan genel anlamda şans verilmemiş oyuncuları bulmaya da dikkat ediyorum. Oyun karakteri ve kişi arasında bir bağ bulduğum zaman aslında çok memnun oluyorum. Bir yüzü sektörde çok fazla görüyorsam bu benim için olumsuz bir etki oluyor. Fakat bu tamamen kişisel zevk ve tercih meselesi.

Yeni projeleriniz, uzun metraj film çekme  planınız  var mı?

Evet var.

Son olarak sevdiğiniz yazarlar, yönetmenler kimler?

Bir çok yazar ve yönetmen var. En sevdiklerimden birer isim yazmayı tercih ederim. Ahmet Hamdi Tanpınar. Yasujiro Ozu.

 

29 Aralık 2020 Salı

MÜREKKEPHABER'DE YAYINLANAN "KISA FİLM" SÖYLEŞİLERİ "ONUR GÜLER"

 



Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Tiyatro eğitimi almaya nasıl karar verdiniz?

1987 İstanbul doğumluyum. Haliç Üniversitesi Konservatuarı Tiyatro bölümü mezunuyum. Ali Poyrazoğlu ve BKM gibi kurumlarda çalışmalar yaptıktan sonra Küçükçekmece Belediyesinde Tiyatro çalışmalarımı sürdürdüm. Birçok tiyatro oyunu yönettim. Üniversitede ayrıca sinemayla ilgilenmeye başladım. Selim Evci’nin kısa film atölyesine gidip kendimi teknik olarak geliştirmeye başladım. Uzun metraj filmlerde, klip ve reklamlarda asistanlık yaptım. 2012 yılında yazıp yönettiğim ‘ BOŞLUK ‘ adlı kısa filmimle birçok festivalde yarışıp Altın Koza film festivalinde jüri özel ödülü aldım.

Tiyatro küçüklüğümden beri ilgi duyduğum bir alandı. Küçükken gizli gizli tek başıma çocuk oyunlarına giderdim. Kendi başıma kurslara kayıt olurdum. O şekilden üniversite döneminde de tiyatro eğitimi almaya karar verdim.

Kısa film çekme, kısa film yönetmenliği yapma nedenleriniz,  bu yola giriş sebebiniz neydi?

Sinemanın daha çok kişiye ulaşması, filminizin dünyanın hiç bilmediğiniz bir köşesindeki bir evde izleniyor olması benim en çok ilgimi çeken şeylerden biri oldu. Sinema zamanla tutkuya dönüştü. Maddi durumlardan ve tecrübesizlikten dolayı uzun metraj çekme imkanımda olmadığından kısa filmde kendimi geliştirmek bu alanda ilerlemek istedim.

Kısa film hazırlık ve çekim süreçlerinde sizi neler zorluyor? Hazırlık süreçlerinizi anlatır mısınız?

Maalesef bütçesel zorluklardan dolayı Türkiye’de kısa film yönetmeni yönetmenlik dışında herşey yapıyor. Yönetmen sadece filmin sanatsal dokusuna değil sette verilecek yemeği bile planlayan kişi oluyor. Bu durum maalesef filmin kalitesini düşürüyor. En çok zorlandığım durum bu oluyor. Yönetmen olarak sadece filme odaklanmam gerekirken bir bakıyorum set arasında elimde telefon yemek siparişi verirken buluyorsun. Son filmde bunu yaşamamak için daha planlı programlı ilerlemeye çalıştık fakat yine bu sorunlar peşimi bırakmadı.

Hazırlık anlamında önce senaryoyu tamamıyla kitleyip filme fon başvurularını araştırıyorum. Bu bakanlık olur veya başka olur farketmez. Ondan sonra oyuncu ve ekibi toparlamaya çalışıyorum. Teknik ekipman için destek arayışına giriyorum.  Fon bulma durumunu göz ardı etmemek gerek

                                                           


.

Kısa film, uzun metrajlı film çekmek için bir aşama mı, neler düşünüyorsun bu konuda?

Aslında Dünya’da kısa film bir sektör. 70 yaşında sadece kısa film yöneten yönetmenler var. Fakat ülkemizde 2. Hatta 3.sınıf olarak görülüyor. Zamanla bu algı yıkılmaya başladı. Daha da yıkılacak. Çünkü insanların ekrana odaklanma süreleri azaldı. Bu da daha kısa yapımlara itecek. Ben tabi kendimi geliştirmek daha özgür denemeler yapabileceğim bir alan Kısa film. Fakat böyle oldu diye de işimi özensiz değil tam tersi uzun metraja geçişte uzun metraj disipliniyle yürütmeye çalışıyorum.

 Kısa filmin,  meslek hayatınızda nasıl bir yeri var?

Türkiye’de bir yeri yok. Kısa film yönetmenler derneği olmasına rağmen ve güzel çalışmalar yapılmasına rağmen şu mesleki bir karşılığı yok. Çünkü kısa filmler gösterim konusunda telif alamama problemleri yaşıyor. Ödüller hariç maddi dönüşü olmayan bir alan biraz da bu yüzden uzun metraj öncesi bir geçiş yeri olarak görülüyor kısa film.

Türkiye’de veya Dünya’da sadece kısa film üzerine bir kariyer yapma şansı olabilir mi yönetmenlerin?

 Türkiye’de imkansız hatta imkansız az kalır mucize olur. Fakat Dünya’da önceden de dediğim gibi bir çok yabancı yaşlı yönetmen var sadece kısa filmden geçinen.

Türkiye’de kısa filme bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk sinema tarihi içindeki yeri ve geleceği için neler düşünüyorsunuz?

2-3 yıla kadar kısa film bakış açısı bir öğrenci filmi veya youtube’da yayınlanan amatör hevesler olarak görülüyordu. Fakat zamanla usta yönetmenlerin bu süreçten geçtiğinin görülmesi ve ünlü oyuncuların kısa filmlerde oynamaya başlaması bu algıyı kırdı. Türkiye sinema tarihi anlamında ciddi bir yere gelemedi. Bunu hem festivaller hem de hocalarımız belki tam hakkıyla savunamadı. Ayrıca yapılan özensiz işlerde bunu sağlamış olabilir. Ben zamanla kısa filmin daha çok ilgiyle karşılanacağı düşüncesindeyim. Çünkü yabancı dizilerin bölümleri 30 dakikalara düştü. Odaklanma süremiz çok kısaldı. Seyirci hızlıca güzel ve kaliteli şeyler izlemek istiyor.

Kısa film festivalleri sizce yeterli mi, kısa filmlerin tanıtımı ve devamı için?

İlgili festivaller var. Kısa filmi değerli göre festivaller var. Fakat bunun yanı sıra gösterim için az da olsa bir telif ödemekten çekinen veya filmin yönetmenini şehrine çağırmaktan kaçınan festivaller var. Festival yapıp filme dair hiç kimseyi davet etmeme durumunu çok anlayamıyorum.  Kısa film yönetmenini uzun metraj yönetmeninden ayırt etmediğimiz müddetçe sinemamız daha iyi yerlere gelecektir.

“Dünyada kısa filme bakış açısı” ile “Türkiye’de kısa filme bakış açısı” arasında  farklar var mı? Varsa bunun nedenleri neden olabilir, bu nedenleri nasıl ortadan kaldırabiliriz?

Kesinlikle büyük farklar var. Dünya’da bundan para kazanıyorlar. Televizyonlara kısa filmlere ciddi paralar ödüyorlar göstermek için. Fakat ülkemizde böyle satış ağları yok. Kısa filmini satacağı bir mecra yok. Maddi kazanç getirisi en büyük nedenlerden biri. Şu anda dijital platformlar kısa filmlere çok ilgililer umarım onların sayesinde daha iyi yerlere gelecek.

  Çektiğiniz kısa filmlerin senaryolarında çıkış nedenleriniz neler oluyor, daha doğrusu neler size bu senaryoları yazdırıyor?

 Toplumsal meseleler ve sosyolojik durumlar çok önemli benim için. Yaşadığım döneme uzak şeyler yazmayı yaşadığım hayata uzak kalmayı kabul edemiyorum. Tabi hadi bu dönem şu sorun var gel şunu yazayım değil. Ama dünyada ve ülkemizde onca olay sorunlar yaşarken duyarsız kalabilmeyi başaramıyorum. Didaktik ve özellikle bir mesaj algısıyla bir senaryo yazmaya da ayrıca uzağım.

Filmlerinizde oyuncu seçiminde nelere dikkat ediyorsunuz, bu seçimlerde iş kısa film olunca zorluklar çıkıyor mu?

Yazdığım karaktere hem fiziksel hem de performans olarak en çok yaklaşacak kişiyi bulmaya çalışıyorum. Hatta bazen senaryo aşamasında şu kişi olur mu diye o kişiyi düşünerekte yazdığım oluyor. Bu seçimlerde tabi kısa film projesi olduğundan özellikle ünlü oyuncular bir adım uzaktan bakıyorlar. Fakat haklılar. Bazı kısa filmler ciddi amatörlükle yapılıyor. Özensiz bir senaryo ve ekiple yapılıyor. Projeniz iyiyse, kendinizi iyi açıkladıysanız ve profesyonelliğinizi ekibinizle gösterdiyseniz ünlü oyuncularda projenize evet diyor. Özellikle konservatuarda okuyan veya yeni mezun no-name oyuncular daha hevesli ve sıcak bakıyorlar.

Yeni projeleriniz, uzun metraj film çekme  planınız  var mı?

Tabi ki var. Yeni çektiğim kısa filmin uzun metrajı üzerine çalışıyorum. Aceleci davranıp uzuna hemen geçmek istemiyorum. Kısa filmde 1-2 hikaye daha anlatacağım var öyle uzun metraj yolculuğuna başlayacağım. Nisan 2021’de yeni bir kısa film çekmek için planlama yaptık.

“Boşluk”, “Sızı”, “Yara” sizin  yönetmenliğini yaptığınız ve ödülleri olan kısa filmleriniz. İlk filminizden bu güne kadar süreçte Onur Güler kendini nasıl değerlendiriyor? Bu dönemde sizi en çok zorlayan unsurlar neler oldu?

Boşluk amatör hislerle yola çıkılan sinemasal anlamda arayışta olduğum bir dönemin ürünüydü. Kısa filmin dinamikleri neler ? Oyuncuyla nasıl çalışılır ? Ekip nasıl yönetilir ? vs bunları deneyimlediğim bir filmdi. Bunlara rağmen önemli bir başarı elde ettim ilk kısa filmimle. Ondan sonra gelen Sızı filmimle de aynı süreç devam etti. Yara filmi ise benim uzun metraj için provalara başladığım bir süreçti. Tamamı profesyonel bir kadro ekip ve ekipmanlar neler yapabiliriz bunu görmek istedim. Bu filmlerle ben nasıl bir sinema yaratmak istiyorum. Seyirciye ne tür deneyimler yaşatmak istiyorum. Ekibi nasıl kurmam gerek gibi önemli detayları görüyorum. Kısa film bu konuda önemli bir alan. Önemli bir özgürlük alanı. Bunu filminiz ne kadar bağımsız şartlarda yapılıyor olsa da uzun metrajda asla bu kadar özgür olamazsınız.

Son olarak sevdiğiniz yazarlar, yönetmenler kimler?

Ben yazar olarak hariki murakami’nin kitaplarını çok seviyorum. Yönetmen olarak ise filmlerini merakla beklediğim diye söylemek isterim. Farhadi, Mungiu, Innaritu ve alfonsu cuaron diyebilirim.