6 Şubat 2016 Cumartesi

Can Yücel'e mektup

Çok düşündüm. Sana nasıl hitap edeceğimi bile bilemedim.  Hele bu mektubu yazmak…Yaşadıklarımı anlatıp anlatmamak arasında da kaldım. Ben sana kızgındım, sinirliydim. Bırakıp gittin beni.
Biliyor musun? Babam öldü benim! Evet , benim babam öldü!
Babasız kalmak çok kötüymüş. Cemal’in dediği gibi, “Babam öldü ve ben kör oldum. Babamdan ummazdım bunu, kör oldum.” Kaç gündür ağzımda bu dizeler var. Yine sigara yaktın değil mi? Aman iç hiç söndürme. Bütün paketi bitir.
Bir sabah babam uykusundan uyanmadı. Bırakıp gitti beni. Kaç gün oldu saymadım. Saymak gerekiyormuş, yapılması gerekenler varmış. Ama günleri saymak canımı acıtıyor. Günler geçtikçe acım hafifleyecekmiş. Küfür ettin duydum seni. Bu sefer ben de küfür ediyorum bu lafı söyleyenlere ama içimden.
Babam ölünce ne anladım biliyor musun? Hayatta ben en çok babamı sevmişim. Bıyık altından gülme senin cümlelerin diye. Babasız kalınca seni daha çok düşünür oldum. Beni yine en iyi sen anlarsın Şimdi yanımda olsan. Ben, sana babamı anlatsam, sen bana babanı anlatsan. Ben omzunda ağlasam, sen  sigara içsen, sen ağlasan ben senin şarabından bir yudum alsam.
 Mektubu yazarken bir taraftan sofra hazırlıyorum. Hiçbir şeyi değiştirmedim  sen gittikten sonra. Güldüğümüz, sarhoş olduğumuz, şarkılar dinlediğimiz, söylediğimiz , pilaki yaptığımda neredeyse parmaklarını da yediğin, “kestir şu bıyıklarını, sakalını” lafını en çok söylediğim yer. Senin için pilaki yaptım, babam için beton helvaya limon sıktım. Rakıyı büyük aldım, belki dibini beraber getiririz. Ama olsun getiremesek de ben ilk kadehimi  kaldırıyorum bütün “Baba”lara.

                                                                                                                  Ömür Bayramoğlu

Hiç yorum yok: