6 Şubat 2016 Cumartesi

SARI

Oh be! Keyif bende.  Şu ufaklığın ismini Aslan koyup,  beni de odanın başköşesine oturtan insanoğlu muhteşemsin.  Ormanda olsam çocuğuma Ahmet ismini verip, Ahmet’i de pelüş yapıp ağacın dalına oturtsam.  Aman boş ver. Sayelerinde ben bu güzel  rafta krallığımı sürdürüyorum.  Düşünüyorum,  ya bunun ismini fil taksalardı, ya da gergedan ama  var mı Aslan gibisi? Seviyorum bu veledi ama sabah erken kalkmasa, daha az ağlasa ve en önemlisi bezini başka odada değiştirseler daha çok sevebilirim. Bu Aslan da evin kralı. Tek farkımız bu kele yakın. Şöyle saçları uzasa, yele gibi atarak gezse,  sesi şöyle gür çıksa özellikle ağlarken, viyak viyak olmasa isminin daha çok hakkını verir,
Oda çok kalabalık değil, ortalarda fazla oyuncak yok. Bezden arabalar ve karşı rafta hepsi bir arada duran diğer oyuncaklar. Zekâ gelişimini destekleyen oyuncaklar çokmuş burada öyle duydum geçen gün annesi konuşurken. Birde şu sarı var. Bak yine sinirim bozuldu, o tarafa her baktığımda gülmemek için kendimi zor tutuyorum.  Şu karşı koltuğun üzerinde duran sarı tüylü, boynunda kırmızı kurdele olan ayı da mı zekâ gelişimi için acaba? Dur şuna bir laf atayım da biraz eğleneyim.
-Hey, Ayı ne haber, pişt sana diyorum sarı?
-Beni mi çağırdın Aslan kardeş?
-Evet, seni çağırdım Sarı da, kardeş neyin nesi?  Aslan’ım oğlum ben, senin kralın.
 -Merhaba, ne haber, nasılsın?
Yok ya komik bu. Tipi gibi aynı. Uzun süre bakamıyorum yüzüne. Özellikle o boynundaki kırmızı kurdelesine.
-Acıktım ben, koş mutfağa git bana şöyle güzel bir et tabağı yap getir.
-Ha ha ha. Aslan kardeş sen de amma şakacısın. Biz pelüş oyuncaklarınız, ben nasıl mutfağa gidip sana et tabağı getireyim?
Akılsız ya bu. Bir şaka yapayım dedim, ağız tadıyla şaka da yaptırmıyor. Cevaba bak sen. Pelüş oyuncakmışız. Sanki ben bilmiyorum. Dur şunun la biraz daha eğleneyim.
-Ne pelüş hayvanı oğlum. Aslanım ben, ormanların kralı. Aslan her yerde aslandır, kraldır, pelüş da olsa.  Acıkırım, acıkınca da çok sinirli olurum. Daha sinirli olunca da her şeyi yiyebilirim. Yıkarım buraları.
Aslında varlığından tuhaf şeyler hissettiğim, biraz da korktuğum biri var evde. O da Bayan Coco. Siyahlı, grili, beyazlı parlak tüyleri, masmavi gözleri olan, salına salına dolanan, kuyruğunu her salladığında kendimi tuhaf hissettiğim, miyavlağında kalbimin kıpır kıpır olduğu,  ama odanın kapısından sadece kafasını uzatıp içeri girmeye tenezzül bile etmeyen Coco.
-Ya tamam ama Aslan kardeş, şaka yapıyorsun biliyorum.
-Heyyyttt, Aslan kardeş diyor halen. Ben sana git bana et getir açıktım diyorum, yıktırma bana buraları. Seni yemek zorunda bırakma beni.
Biri geliyor odaya, Aman Allah’ım o kucağındaki  Coco’mu, yoksa,  şimdi de onu yere mi bırakıyor. Ben, ben şimdi ne yapacağım
                                                                                                                 Ömür,2015

Hiç yorum yok: