4 Ocak 2021 Pazartesi

MÜREKKEPHABER'DE YAYINLANAN KISA FİLM SÖYLEŞİLERİ "MURAT ÇETİNKAYA"

 

                                                                   


Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

 1986 doğumluyum. Lisans eğitimimi İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema bölümünde tamamladım. Bitirme filmim ve ertesi yıl yaptığım ikinci kısa filmimden sonra senaryo yazımı aşamasında yönetmenlik aşamasından daha fazla zorlandığımı gördüm ve kendimi senaryo alanında geliştirmek için İngiltere’de London Film School’da Senaryo Yazımı alanında yüksek lisans yaptım. Sonrasında akademiye devam ettim. Hem Medya Çalışmaları hem de sinema alanında doktora öğrencisiyim. Akademik formasyonumun bana önemli katkıları olduğunu düşünüyorum. Bir sinemacı olarak sinemayı kavrayışımın güçlenmesinin yanında, çevrelendiğimiz gerçekliğe yönelik algım berraklaştı. 2019’dan beri üniversitelerin sinema bölümlerinde öğretim görevlisi olarak çalışıyorum. Sinema öğretmeyi seviyorum. Aklımdaki filmleri yaparken aynı anda sinema eğitmenliği yapmaya devam etmek istiyorum.

 Kısa film çekme, kısa film yönetmenliği yapma nedenleriniz, bu yola giriş sebebiniz neydi?

 İlk iki kısa filmimi yaparken kısa film benim için uzun metrajlı film yapmaya hazırlık anlamına geliyordu. Kısa filmin özgünlüğünü henüz yeteri kadar keşfetmemiştim. Kısa filme şu anda duyduğum kadar saygı duymuyordum ve kısa film üzerine şimdiki kadar fazla düşünmüyordum. İkinci kısa filmim Asker’i yaptıktan sonra kısa filme yönelik kavrayışım güçlendi. Kısa film izlemekten de yazmaktan da eskisinden daha fazla keyif alıyorum. -Kısa film, uzun metrajlı film çekmek için bir aşama mı, neler düşünüyorsun bu konuda? Henüz uzun metrajlı film yönetmediğim için bu konuda kesin gözlemlerim olamadı. Uzun metraj çekmiş olsam, kesin bir şekilde “kısa film çekmiş olmak uzun metraj çekerken işimi kolaylaştırdı” gibi cümleler kurabilirdim ama bunu şu anda yapamıyorum. Ancak, üç kısa film yönetmiş olmamın yönetmenliğe yönelik kavrayışımı geliştirdiğini söyleyebilirim. Uzun metrajlı film çekme şansı bulursam bu olgunluktan yararlanacağımı hissediyorum. Kısa film yönetmek, yönetmenliğin tüm unsurlarını içeriyor. Bu nedenle, uzun metrajlı film için kolları sıvamadan önce kısa film / filmler çekmenin bir yönetmen için çok yararlı olduğunu düşünüyorum. Sanırım şunu da hesaba katmak lazım: Uzun metrajlı bir film yapmak yıllara yayılan bir süreç. Senaryo yazımı, doğru yapımcıyı bulmak, finansman bulmak için platformlarda yarışmak, yeni destek başvuruları yapmak, ret almak ve gelecek başvuru döneminde tekrar başvurmak derken, projenizin gerçekleşmesinin söz konusu olması bile uzun zaman alabiliyor. Bu aşamalarda kısa filmler üretmek bir yönetmenin yönetmen olarak aktif kalmasını da sağlıyor. “Ben artık kısa film yapmam, uzuna odaklanacağım” dedikten sonra yıllarca uzun metraj çekemediği için motivasyonunu yitiren, özgüvenini kaybeden, pasifleşip sektördeki bağlantıları zayıflayan insanlar tanıyorum. Kısa film üretmek bu duruma düşmeyi engelliyor sanırım. Üstelik, yaptığınız her iyi kısa filmle birlikte bir yönetmen olarak daha ciddiye alınıyorsunuz. 

Kısa filmin, meslek hayatınızda nasıl bir yeri var? 

Kendimi kısa film yönetmeni olarak tanımlıyorum. Kısa film izlemek ve kısa film üzerine düşünmek benim rutinim. Dördüncü kısa film projemi gerçekleştirmek istiyorum. Ulusal ve uluslararası üst düzey kısa filmleri takip ediyorum. Bunun yanında, öğretim görevlisi olarak kısa film yapım dersi veriyorum. Benim için sinematik seviyesi yüksek kısa film üretimi yapmak sinemacı olmak anlamına geliyor. Sinemacı olmak için uzun metrajlı film üretimi yapmanın kesin koşul olduğu kanısına katılmıyorum.

                                                                


Türkiye’de kısa filme bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Türk sinema tarihi içindeki yeri ve geleceği için neler düşünüyorsunuz? Türkiye’de kısa film üretimi artıyor ve kısa filmlerin seviyesi yükseliyor. İki açıdan da 2000’li yılların başlarına kıyasla çok daha iyi durumdayız. Bildiğim kadarıyla 20 - 25 yıl önce festivaller kısa film seçkisi oluşturmakta bile zorlanıyorlardı. Sayı giderek arttı, kalite de. Şu anda her yıl yetenekli yönetmenlerden oldukça iyi kısa filmler izliyoruz ve her yıl Türkiye yapımı filmler uluslararası alanda prestijli festivallere kabul ediliyor. Kendi jenerasyonumdaki yönetmenler arasında beni heyecanlandıranların sayısı az değil. 5 – 10 yıl içinde onların iyi uzun metrajlı filmlerini de izleyeceğimizi düşünüyorum. Bu yönetmenler kısa film yaparak olgunlaştılar. Gözlemlediğim kadarıyla kısa film yönetmenleri, nitelikli 8 - 10 festival ve kısa filme değer veren sinema yazarları arasında verimli bir etkileşim var. Sinemamızda kısa filmi şu anki seviyesine gelmesi bu etkileşim sayesinde oldu. İFSAK, Hilmi Etikan ve Yıldız Etikan öncülüğündeki İstanbul Kısa Film Festivali, Zeynep Ünal, Mithat Alam Film Merkezi, Altyazı dergisi, İzmir Kısa Film Festivali, Selim Evci öncülüğündeki Akbank Kısa Film Festivali, İstanbul Film Festivali’nin kısa film kategorisinin oluşturulduğu yıldan geçen yıla kadar ön jüri olarak görev yapan Serdar Kökçeoğlu, Ankara Film Festivali kısa film kategorisi direktörlüğünü 8 - 9 yıl boyunca üstlenip şu anda Engelsiz Filmler Festivali’nin direktörlüğünü yapan Kıvanç Yalçıner ve Ezgi Yalınalp gibi kısa film gurularının yıllardır kısa filme saygı gösterip, kısa filmin ciddiye alınır hale gelmesinde, eleştirel ilgiye değer görülmesinde, kısa film eleştirisinin ve değerlendirilmesinin kurumsallaşmasında çok büyük emekleri ve katkıları var. Yani aslında kısa filmin kurumsallaşması, profesyonel bir alan haline gelmesi için uygun zemin var Türkiye’de. Bu zemini daha iyi değerlendirmek, sinematik kimliklerini, özgün seslerini bulmakta olan kısa film yönetmenlerinin yükselişlerini sürdürüp iz bırakan sinemacılar olma yoluna girmelerini sağlamak adına, bahsettiğim kişi ve kurumların ve onlar gibilerin kısa filme daha fazla destek olabilmeleri için uygun ortam oluşturulmalı. Bu insanlar hala festival bütçesi oluşturmak için kişisel çabalarıyla uğraşıp durmalarına gerek kalmadan imkanlar önlerine sunulmalı. Devlet tarafından onlara “kısa film için ne yapabiliriz?” sorusu sorulmalı ve önerdikleri projeler değerlendirilmeli. Daha kısa anlatmak gerekirse, bu kişilerin kısa filmi daha da yükseltmesi için onlara destek olunmalı. Çok değerli bir kısa film üstadının bana şunu söylediğini hatırlıyorum: “30 yıl oldu ama hala her yıl biyografi yazıp bütçe için başvuru yapıyorum. Oysa bana sorulmalı “bir isteğiniz var mı? Size nasıl destek olabiliriz? Nasıl projeler üretebiliriz?...” Bu kişinin bu sözleri beni etkilemişti.

  Ek olarak, kısa film festivalleri daha ciddi planlamalar yapmalılar. Maddi desteklerin artması ve daha iyi planlanması gerekiyor sanırım. Festivaller dahilinde kısa film yapım bütçesi sunan Forum kategorilerinin sayısı artıyor. Bu olumlu bir gelişme ama sayı hala az ve sunulan bütçeler düşük. Belki de her festivalin Forum kategorisi olmalı. Bu konu bir kenara, kısa film festivalleri kısa film yönetmenlerine daha fazla destek olmak, hem de kısa filme duyulan saygıyı artırmak için seçkilerine aldıkları kısa filmlerin yönetmenlerine küçük de olsa bir telif ücreti ödemeliler. Bildiğim kadarıyla bunu şu anda sadece 2 festival yapıyor. O da oldukça düşük bir telif ücreti.

 Kısa filmin sinema profesyoneli olmayan izleyici düzeyinde keşfedilmesi ve popülerleşmesi, kısa filmin de profesyonelce üretilmiş, üst düzey bir iş olduğunun halk tarafından anlaşılması çok önemli bir konu ama bunun için ne yapmak lazım pek bilmiyorum. Blue TV ve Akbank Kısa Film YouTube kanalı bir süredir festivallerde dikkat çekmiş iyi kısa filmlerin gösterimine başladı. Benim de yarıştığım 8. Malatya Film Festivali uzun metrajlı filmlerden önce seçkideki bir kısa filmi gösteriyordu. Bu sayede, o uzun metrajlı filmi izlemeye gelen tüm salon kısa filmi de izliyordu. Bu gelişmeleri seyircinin kısa filmi keşfetmesi adına değerli buluyorum. Bu gibi girişimlerin sayısı artmalı. 

“Dünyada kısa filme bakış açısı” ile “Türkiye’de kısa filme bakış açısı” arasında farklar var mı? Varsa bunun nedenleri neden olabilir, bu nedenleri nasıl ortadan kaldırabiliriz?

 Dünya genelindeki tabloyu çok da iyi bilmiyorum ama ülkemizden çok farklı olmadığını düşündürten şeyler görüyorum. Kısa film bütçesi bulmak Avrupa’da da çok zor. Kısa film satışları Avrupa’da da çok düşük ücretlere gerçekleşiyor hatta orada da burada da bir kısa filmin satışı yok denecek kadar ender gerçekleşen bir şey. Amerika’yı ve Uzak Doğu’yu pek bilmiyorum. Uluslararası saygın festivallerde gördüğüm kısa filmler, oralarda kısa film üretiminin ülkemize kıyasla daha profesyonel bir çalışma şekli ile gerçekleştiğini gösteriyor. Ülkemizde kısa filmler çoğunlukla yönetmenin ve güvendiği birkaç ekip arkadaşının kısıtlı zaman ve koşullar altında gönüllü çalışması ile gerçekleşiyor. Belki de filmler daha uzun zamanda, daha detaylı ve titiz tasarlanarak, daha yüksek bütçelerle ve daha profesyonel uzmanlarla iş birliği içinde üretilmeli.

 - Çektiğiniz kısa filmlerin senaryolarında çıkış nedenleriniz neler oluyor, daha doğrusu neler size bu senaryoları yazdırıyor? Sizin öykü çalışmalarınız da var. Ayrıca Senaryo yazımı üzerine eğitiminizde aldınız. Yazım sürecinizi anlatır mısınız?

 İlk kısa filmimin çok sevdiğim bir öykünün uyarlamasıydı. İkinci ve üçüncü kısa filmlerimdeyse çok farklı olarak mekandan yola çıktım. Asker’in de Sonsuz’un da hikayelerinin zihnimde çakmasını sağlayan anlar etkileyici bir mekan gördüğüm anlardı. Bu mekanlar beni harekete geçirdi ve bu mekanlarda geçen hikayeler yazdım. Asker’de de Sonsuz’da da geniş boşluklarda yalnız kulübeler gördüm ve zihnimde hikayeler başladı. İmgeden, mekandan yola çıkmanın bana sağladığı avantaj ve verdiği keyif, filmi yazmaya görsel düşünerek başlamamı sağlamış olması. Asker’i de Sonsuz’u da ilk andan itibaren atmosferi, karakter – mekan ilişkisini hayal ederek hatta görerek yazdım. Kısa film çalışmalarımın yanında uzun metrajlı filmler ve bir internet dizisi geliştiriyorum. Uzun metrajın ve kısa metrajın yazım süreçleri ve teknikleri tabii ki pek çok açıdan birbirinden çok farklı. Ortak noktaları, ikisinin de çok fazla acı ve mutluluk veriyor olmaları! Kısa da olsa uzun da olsa yazmak benim için çok sancılı bir aşama. Yazdığım bir sinopsisin ya da sahnenin beni bir şekilde heyecanlandırmadığını hissettiğim anda ortada bir sorun olduğunu düşünüp yazmayı bırakıyorum. Emin değilim ama sanırım yazmak büyük ölçüde tutku ve heyecanınızı ayakta tutabilmekle ilgili. Zihnimi internet ve telefon ekranı ile kirletmeden hikayemin dünyasına mümkün olduğunca fazla gömülüp orada yazdıklarımla heyecanlanabiliyorsam iyi bir şeyler yazdığıma karar veriyorum. 

- Filmlerinizde oyuncu seçiminde nelere dikkat ediyorsunuz, bu seçimlerde iş kısa film olunca zorluklar çıkıyor mu? 

Önceliğim oyuncunun iyi bir oyuncu olması ve rol için heyecan duyması. Heyecan duymuyorsa iyi oyuncu da olsa ortaya verimli bir iş birliği çıkmıyor. Asker’de Kaya Akkaya, Sonsuz’da Serhat Kılıç ve Bülent Çolak canlandıracakları karakterler için gerçekten heyecanlıydılar. Emin değilim ama bu heyecan belki de iyi oyuncu olmaktan bile daha önemlidir. Konu kısa film olunca kariyeri yüksek oyuncuların heyecan duyması bazen zor olabiliyor. Bazıları senaryoyu isteksiz bir halde okuyup senaryo üzerine pek de düşünmeden sevimsiz bir tonda “Filmin için benden daha uygun biriyle çalışmalısın” gibi tuhaf cevaplar verip gidiyorlar. Bazen de senaryo üzerine biraz ukalaca ders veriyorlar. Sonsuz’un antagonisti için görüştüğüm ilk oyuncu Sonsuz’un senaryosunu okuyup “bu daha önce çokça yazılmış bir hikaye” gibi sözler söylemişti. Ben de cevap olarak “bu filmi özel kılan biçimi olacak” cevabını vermiştim ama kendisi hayal ettiğim biçimi merak bile etmedi. Kariyeri yüksek oyuncularla görüşürken bazen böyle şeyler olabiliyor. Pek üzerinde durmayıp, gerekli dersi çıkarıp hikaye için heyecan duyacak oyuncuyu bulmak gerekiyor. Sonsuz’da iyi ki bana ders veren o oyuncu rolü kabul etmemiş çünkü sonrasında o karakter için Bülent Çolak karşıma çıktı ve filmi anlayıp “çok ilginç bir film olabilir” diyerek beni dikkate aldı. Hem filmi ve karakteri anlamak için hem de işime hakim olup olmadığımı ölçmek için benimle karakter ve hikaye üzerine sürekli konuştu. İyi oyuncularla çalışmak istiyorsanız karşılarına iyi hazırlanıp, projenize çok hakim bir görüntü sergilemeniz gerekiyor. Bülent Çolak da, Kaya Akkaya da, Serhat Kılıç da ilk görüşmelerde filme dair nitelikli sorular sorarak işime hakimiyetimi ölçmüşlerdi. Benimle çalıştıklarına göre herhalde ikna edici bir görüntü sergileyebildim. 

Yeni projeleriniz var mı?

Yeni bir kısa film projem var. Senaryosu tamamlandı. Kaynak yaratmaya çalışıyorum. Bunun yanında uzun metrajlı film hikayelerim ve bir internet dizisi projem var. Bunlar tretman aşamasında. İnsan aklındaki tüm filmleri gerçekleştirmek istiyor ama kolay değil. Film yapma fırsatı bulmak zor ve fırsat bulduktan sonra gerçekleştirmek de oldukça uzun bir süreç.

Son olarak sevdiğiniz yazarlar, yönetmenler kimler? 

Etkilendiğim yönetmenlerden aklıma ilk gelenler Kieslowski, Metin Erksan, Nuri Bilge Ceylan, Tayfun Pirselimoğlu, Angelopulos, Lynn Ramsey, Coen Kardeşler, Andrea Arnold, Yılmaz Güney, Godard, Kiarostami ve birkaç yönetmen daha. Türkiye sineması 90’lar kuşağının tamamı çok değerli. Sinema öğrenmeye başladığımız ilk yıllarda auteur sinemanın ne olduğunu onların filmlerini izleyerek anlamaya başladık. Etkilendiğim yazarlar arasından aklıma ilk gelenler ise: Yaşar Kemal, Tolstoy, Çetin Altan, Victor Hugo, Aziz Nesin, Ernest Hemingway, Thomas Bernhard, Charles Baudelaire, Yusuf Atılgan, Charles Dickens, James Russell Lowell, Boris Vian, Walter Benjamin.

Hiç yorum yok: