1 Ocak 2021 Cuma

MÜREKKEPHABER'DE YAYINLANAN KISA FİLM SÖYLEŞİLERİ "BARIŞ FERT"

 

                                                                           


Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Hukuk mezunusunuz, film sektörüne girişiniz nasıl oldu?

Evet, hukuk mezunuyum. Aslında okula devam ederken bölümün bana uygun olmadığı anlamıştım. Bu arada radyo programları yapmaya başladım. Böylece ufak ufak geçimimi de sağlıyordum.  Bunun üzerine yüksek  lisans programı araştırdım ve  Londra’da  Görsel Medya üzerine yüksek lisans yaptım 2012-2013 döneminde. Bu sayede pek çok noktada perspektifim açıldı. Türkiye’ye döndüğümde de işin rengi yavaş yavaş değişmeye başlamıştı.  Sanatsal anlamda bu işi yapıyorum. Aynı zamanda mesleğim.  

Kısa film çekmeye nasıl karar verdiniz?

2015’te bir  ajansta  çalışıyordum, reklam yazarlığı yapıyordum ve aklımda film yapmak  vardı. Bir ara ajansta işler iyi  gitmemeye başlayınca  bu benim için bir  noktada dönüm noktası oldu. “Ben film yapmak istiyorum, kendime güvenmem lazım” diye düşündüm ve bir anda organik bir şekilde bir senaryo çıkardım. Yazdıklarımı, arkadaşlarımla paylaştım. Çok düşük bir bütçe ile çektik “Farah” ı. Aslında kendiliğinden gelişti. Bazen hayat bir noktaya atabiliyor sizi. Ve artık onun önüne geçemiyorsunuz. 2016 yılında “Farah”ın ardından 2017’de  “Dwell”i çektim, deneysel alanda o da değişik bir çalışma oldu benim için.

İlk çalışmanın uzun metraj olması bu sektöre yeni başlayan biri için zorlu bir süreç olabilir mi?

Film tamamen deneyim işi. Kağıt üzerinde olan bir şey değil.  Sette çok fazla sorun çıkabiliyor. İyi bir yönetmeni de şu ayırıyor; Oradaki problemi ne kadar iyi çözüyorsunuz. Ben de  her işte, muhtemel karşılaşacağım sorunları yazıyorum. Ve o sorunlara sanal çözümler buluyorum. Sette o sorunlar çıkıyor, üzerine başka sorunlarda çıkıyor. Oda tamamen tecrübe ile çözülebiliyor. Yönetmeseniz mesela film çekim esnasında sizin 30 saniyelik bir kararsızlığınız bile ekibi dağıtabilir. Kararlı davranmanız gerekiyor. Çünkü set çok demokratik bir yer değil. Sinema sadece yetenek değil çok fazla çalışma, hissiyat, doğru şeyleri yapmakla ile ilgili.

Bir karikatür gördüm. Bir bina, iki kapısı var. Biri  film okulu, diğeri film yapımı. Film okuluna herkes giriyor, film yapma kısmına kimse girmiyor. İşin anahtarı zaten o işi yapabilmekte. Çok fazla anlatarak konuşarak olacak bir şey değil o işi yapmak lazım. İyi ya da kötü çıksın. Birikim gerekiyor. Bu da yaparak deneyerek öğrenilebilecek bir şey. Zor bir alan sinema. Çok istemek lazım.

İlk başta daha cesaretli oluyorsunuz, işi kotarmaya başlayınca cesaretiniz azalıyor.  Üç sene önce şu an düşündüğün hiçbir şeyi görmüyormuşum. Bazen diyorum o dönemki cesaretim şimdi olsaydı. Ama tabi o dönem de çok hata yapmışım. Belki kısa film ile başlamak tecrübe anlamında daha faydalı olabilir.

Türkiye’de ve Dünya’da kısa filme bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz? Uzun  metraj film için bir basamak olarak mı  görülüyor kısa film?

Aslında kısa film, film. Kısa veya uzun film diye ayırmıyoruz. Türkiye’de her şeyin dinamiği farklı.  Kısa filmde ufacık bir his üzerine odaklanmanız gerekiyor ve başlı başına bir anlatı. Uzun metraj daha farklı, daha endüstriyel.  Bir basamak olarak kesinlikle görmüyorum ama Türkiye’de de yüzde yüz bir basamak.  Kısa filmin endüstrisi  Türkiye’de henüz oluşmadı ama uzun metrajın iyi ya da kötü bir endüstrisi var. Maddi bir karşılık gelmediği sürece de bir endüstrileşme içine girmesi de çok zor. Aslında sinemanın varoluşla da ilgili. Küçük anlatılar bizim ülkemizde çok değer görmez.

Dünya’da kesinlikle öyle değil. Bu sene Venedik’te Almodovar kısa filmi ile yarıştı ya da gösterimi oldu. Filme film olarak bakılıyor.  Uzun metraj ya da kısa metraj olarak ayrıma girmiyorlar. Farklı alanlar ama aynı değerdeler.  Kısa filmin aslında basamak olarak yapılmaması gerekiyor. Orada zaten bir film çekiliyor. Ama algı bu. Yapacak bir şey yok.

                                                                     


Oyuncu kadrosunu nasıl oluşturuyorsunuz? Kısa filmde oyuncu kadrosu oluşturmak daha zor olabiliyor mu?

Birkaç senedir değişti aslında bu. Usta oyuncalar iyi kısa film projelerinde yer almak istiyorlar. Ben şuna inanıyorum. Oyucularda iyi senaryo arıyorlar. Ben çalıştığım bir oyuncuya maille ulaştım mesela. Çok gözümüzde büyütmemiz gerekiyor aslında bu konuyu.

Senaryolarında çıkış noktalarınız  neler oluyor, daha doğrusu neler size bu senaryoları yazdırıyor?

Bu aslında cevaplaması bayağı uzun bir soru.  Son çektiğim kısa film, festival sürecine daha yeni başlayacak. Onun  üzerinden başlayayım aslıda cevap vermeye “Değişik Zamanlar”. Benim için  bambaşka bir  tecrübe oldu. Şimdiye kadar bütün filmlerimi kentte çekmiştim ve  tamamen senaryo ağırlık idi. Senaryoyu kurup senaryo mantığı üzerinden bir anlatıya giriyordum. “Değişik Zamanlar”ın oluşum süreci 2018’de Bela Tarrr’la çalışmamla başladı. Antalya film forum kapsamında atölyesine seçilmiştim. Atölye ile aslında senaryonun  film medyumuna çok da hizmet etmeyeceğini gördüm. Daha çok yaşayan bir şeyi filme almamız gerektiği bir şekilde anlatmak istedi Bela Tarr bize. Onun anlatısına göre masa başında film çekmek diye bir şey söz konusu değil.  Kendi filmlerinde de senaryo kullanmıyor. Olan bir şeyi sadece kendince kurmaca hale getirip belgeselci bir bakış açısıyla farklı bir noktaya uyarlıyor. Ben de bunun üzerine “Değişik  Zamanlar”ı bu şekilde çalıştım. Önce mekânı bularak, castı bularak bunun üzerine hikâye inşa etmek istedim. Hikâyede kendiliğinden aslında ortaya çıktı. Ben başta bir senaryo yazıp,  yazdığım senaryoya bir mekan ve cast bulacağım  diye girmedim çalışmaya.  Öncelikle Anadolu’yu, İç Anadolu gezdim. Ankaralı  olduğum için İç Anadolu bölgesine hakimim. Bozkırda bildiğim bir coğrafya ve filmin diline de o uyuyordu. Mümkün olabildiğince,  fazlasıyla köy gezdim. Çalışmak istediğim casta uygun bir castla birlikte hikâye gelişti. Hatta filmi çekerken de senaryoya çok sadık kalmadım. Elimizde bir metin vardı tabi. Oyuncular okumak istedi. Fon aldığımız insanlar okumak istedi. Onlar için bir taslak hazırladım. Aslında senaryoda ufacık bir lambayı bile aslında gördüğüm için yazdım.  İstanbul’da oturup taşra senaryosu yazmadım yani. Sonuçta kafamda gitmeden bir fikir vardı. Varoluşsal bir film oldu. Hayatın devam edişiyle ilgili birkaç taslak kelimem de vardı açıkçası. Bununla birlikte her şeyi organik hale getirmeye çalıştım. Değişik bir tecrübe oldu.

“Çürük” filminim senaryosunun çıkışından bahsedersek; bir dönem bizim evdeki üst kat komşularımızdan birinin evinden boru patladı ve komşuda evde değildi su akmaya başladı. Birkaç günde banyonun tavanı sapsarı oldu ve koku başladı. O tarihten epey bir süre daha  benim aklımda hep o koku kaldı. Senaryo fikride orada çıktı. Eskiden aspiratörler vardı. Kokuyu üst tarafa atardı. Aslına dip dibe yaşıyoruz. Koku metaforik anlamda aslında yan yanayız ama uzağız ve insanın içindeki o çürümüşlük hiçbir zaman geçmiyor.  Aslında tamamen kişisel tecrübelerim ve gördüklerim ile ilgili senaryo oldu.

“Değişik Zamanlar” dönemi bambaşka idi. Şu anda uzun metrajım üzerine çalışıyorum. O da tamamen senaryo üzerinden olacak. “Değişik Zamanlar”ı yapmam gerekiyordu. Şu anda “Çürük” dönemi ile  aynı hissiyattayım.

Bir ara Bela Tarr’ın etkisi ile çok görüntüye dalmıştım.  Dil felsefesi ile ilgilendim. Kullandığımız kelimeler aslında bizim tezahür ettiğimiz şeylerden çok farklı. Gördüğümüz bir perdeyi aslında perde olarak nitelendiriyoruz ama bambaşka bir şey. Sinemanın da görsel bir medyum olduğu, metnin ve yazınsal dilin aslında çok evla olmadığını düşünüyorum. Bütün senaryolarım aslında bir sürecin devamı.

Film sektöründe, özellikle kısa filmlerde veya ilk çalışmalarda  en çok zorlayan unsurlardan biri de bütçe olabilir mi?

“Değişik Zamanlar”da fongogo yaptık ve diğer projelerime göre daha bütçeli bir projeydi, daha zorladı evet ama yapımcı ile çalıştık. Bir önceki filmim bütçesinin 10 katı idi ama şuna inanıyorum maddi durumlar bahane olmamalı. İlk kısa filmimi çok düşük bir bütçe ile  çekmiştim. Ekipman kirası zorluyor. Film pahalı bir şey aslında. Yapmak isteyen parayı bulur diye düşünüyorum. “Vultur”u çekerken ekonomik anlamda zor bir durumdaydık, düşük bütçe ile çektik ama bir şeklide üstesinden geldik. Kısa film maddi karşılığını almak için yapılacak bir şey de değil aslında.

 Kısa filmin  meslek hayatınızdaki yeri nedir? Sadece kısa film üzerine bir kariyer yapmayı düşündünüz mü

Sinemaya dair pek çok şeyi kısa filmle öğrendim. Uzun metrajdan faklı  olduğunu düşünmüyorum. Hiç düşünmedim.  Globalde meslek olarak kısa filmci olan çok yönetmen var. Sadece kısa film çelerek hayatlarını idame ettiren yönetmenler var. Türkiye’de imkansız. Ben uzun metraj çektikten sonra tekrar kısa film çekeceğim. Çünkü farklı anlatılar. Uzun metraj filmime de ilk filmim demeyeceğim. İlk uzun metraj filmim diyeceğim

Siz müzikle de ilgileniyoruz. Klip çekiyorsunuz. Filmlerde ses ve müzik kullanımı için ne düşünüyorsunuz?

Ses ve müzik çok önemli filmin yüzde ellisi minimum. Sesteki teknik bir hatadan bahsetmiyorum zaten o teknik hata, her şeyi dışarı atar. Görüntüde hata yapabilirsiniz ama seste hata yapamazsınız.

Müzik de çok önemli. “Değişik Zamanlar”da müzikle görüntü ritmini- kamera  ritmi ile müziği   hemen hemen  aynı seviyede  kullanmaya çalıştım. Ona uygun müzik yapmak yaptırmak istedim.“Çürük”te müzik yoktu, “Vultur”da müzik vardı, sonunda. O da daha maksimal bir filmdi.  O yüzden daha farklı bir şey üzerinden gitmek istedim. Müzik çok önemli bence filmde. Kullanmamanızda aslında büyük bir şey. Haneke, hiç müzik kullanmaz,  Nuri Bilge çok az kullanır mesela. Bela Tarr müziği çok kullanır, hatta bir oyuncu, karakter gibi kullanır.  O kadar güçlü.

Uzun metraj film projeniz var, biraz anlatır mısınız hangi aşamada?

Senaryo aşamasında. Aslında pandemi döneminde yazdım. Aklımda olan bir hikayeydi.  Yazdım senaryoyu dedim ki “dinlesin”. İki-üç ay bekledikten sonra tekrar yazdım. Şu an iyi bir hale geldi. Artık ön yapım aşamasına girmeye hazırız.

Sevdiğiniz yazar yönetmenler kimler? Son dönemlerde çekilen filmleri takip ediyor musunuz?

Çok var aslında. İlk aklıma gelenler, Bela Tarr,  Michael Haneke, Fyodor Dostoyevski, Rainer Maria Rilke,  William Blake, Andrey Tarkovski. 

Reklam, film müziği, kısa film, uzun metraj hepsini takip ediyorum. Film seyretmeyi seviyorum. Hemen hemen her gün bir tane seyrediyorum. Yeni filmleri sinemanın globalde nereye gittiği görmek için takip ediyorum.

Hiç yorum yok: