22 Şubat 2022 Salı

MÜREKKEPHABER'DE YAYINLANAN KISA FİLM SÖYLEŞİLERİ "CEYHUN SEVİLMİŞ"

 

                                                          



 -Öncelikle merhaba, sizi tanıyabilir miyiz?

Merhaba ben Ceyhun Sevilmiş. Alaylı bir oyuncuyum. 15 yıl önce Yıldız Teknik Üniversitesi Oyuncuları ile tiyatro yapmaya başladım. Aslen Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği okumama rağmen okul bittikten sonra mesleğimi hiç yapmadım çeşitli tiyatrolarda, dizilerde kamera önünde ve kamera arkasında çalıştım. Şu an pandemiden de kaynaklı olarak daha çok kamera arkasında çalışmaktayım, Ağırlıklı olarak reklam filmi senaryosu yazıyorum ve görsel animasyonlar tasarlıyorum.

-Rol aldığınız kısa filmlerde oynamayı kabul etmenizdeki en önemli unsur neydi? Kısa filmlerde oyuncu olarak, o filmde rol almanızı etkileyecek unsurlar neler? Kısa filmlerin oyuncu açısından uzun metrajdan bir farkı var mı?

Kısa filmler, çoğunlukla maddi anlamda uzun metraj film olanaklarına sahip olmadığı için genellikle kişisel ilişkiler ve tanışıklık ile ilerliyor. Bu durum aynı zamanda oyuncuların maddi odaklı olmasından ziyade performans odaklı olmalarına da dolaylı olarak katkı sağlıyor. Ben dahil kısa filmlerde rol alan pek çok arkadaşım kısa filmleri bu sebeple kendilerini geliştirmek ve daha çeşitli roller denemek için bir fırsat olarak görmekteyiz. Bu nedenle rolün oyuncuya tanıdığı alan, senaryonun yaratıcılığı pek tabi ki önemli bir etken oluyor.

-“Kısa Film Söyleşileri” serisini hazırlarken yönetmenlere ortak olarak yönelttiğim sorulardan biri de “oyuncu seçimlerinde iş kısa film olunca zorluk çıkıyor mu, idi. Siz ne düşünüyorsunuz kısa film senaryoları gelince?

Aslında reklam filmi, uzun metraj film veya kısa film olmasının durumu çok değiştirdiğini düşünmüyorum. Hepsi aynı derecede özen ve çalışma gerektiriyor. Demin de dediğim gibi fiziksel şartlarından ötürü kısa filmler çoğunlukla "deneme alanı" olarak görülüyor, oysa her sanat eseri temelde bir düşünceyi ifade ediyor, bu düşünceyi ne kadar öz ve ne kadar yalın anlatabilirseniz eser bence o kadar etkili oluyor. Üzülerek söyleyebilirim ki "kısa" olduğu için özensiz yazılmış çokça senaryo gördüm. Oysa durum bunun tam tersi, bir derdi uzun uzun anlatmaktansa daha yalın ve etkileyici anlatabilmek daha çok meziyet istiyor. Bu nedenle oynamadığım kısa film sayısı oynadığım kısa film sayısından daha fazla.

                                                    


-Oyuncu olarak kısa film çekimleri sırasında yaşadığınız zorluklar oluyor mu?

Kısa filmler amatör olduğu için değil, ben çoğunlukla amatör kısa filmlerde rol aldığım için yaşadığım en büyük zorluğun fiziksel imkansızlıklar olduğunu söyleyebilirim. Örnek vermem gerekirse çekim yapılacak bir dış mekân için izin alınamamasından dolayı, sahneyi hızlı bitirmek amacıyla hızlı hızlı, az tekrarlı oynamak yaşadığım zorlukların en başında geliyor :) Ancak yıllarca amatör tiyatro yapan birisi olarak bu zorlukları genellikle çekici buluyorum. Kişisel olarak fiziksel imkanları yeterli, profesyonel setlerde daha çok zorlandığımı söyleyebilirim.

-Türkiye’de ve dünyada kısa filme bakışı oyuncu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye'de kısa filmleri çoğunlukla öğrencilerin çektiğine şahit olduğumuz için sanki sektör profesyonelleri bu alana daha az ilgi duyuyormuş gibi bir hava olduğunu hepimiz seziyoruzdur. Öte yandan yurt dışında dünya çapında üne sahip onlarca kısa film festivali olduğunu da biliyoruz. Bu nedenle yurt dışında kısa filmlere sanki daha çok önem veriliyormuş diyebiliriz ama burada bilgi eksikliğim olduğunu da söylemem gerekiyor. Belki yurt dışında da kısa filmlerle amatör olarak ilgilenenlerin sayısı çok daha fazla ama biz sadece ünlü festivalleri bildiğimiz için yurt dışında kısa filmlere daha çok önem veriliyor zannediyoruz. Bu durumdan çok emin olamamakla birlikte, sanki kısa filmler dünyada Türkiye'de ciddiye alındığından daha çok ciddiye alınıyor gibi geliyor.

-Türkiye’de kısa film bazı yönetmenler açısından uzun metraj için bir basamak olarak değerlendirilebiliyor. Oyuncular açısından da böyle bir değerlendirme söz konusu olabilir mi?

Kesinlikle. Aslında yukarıda söylediklerimin hepsi kısa filmlerin bir amaç olmasından ziyade araç olarak algılanması sonucunu doğuruyor. Pek çok oyuncu için kısa filmler bir eserden ziyade uzun metraj filmler için audution görevi görüyor. Ülke şartlarında bu ne yazık ki doğal bir sonuç, oyunculuk bir meslek ve her meslek gibi maddi karşılığının alınması gerekiyor. Burada konu sağlanan şartlarla ilgili, uzun metraj filmlerin getirdiği maddi kazanç ve tanınırlık daha fazla olduğu sürece kısa filmler ne kadar güzel olursa olsun bir basamak olarak algılanmaya sanırım devam edecek.

 

11 Şubat 2022 Cuma

PETER VİLHELM IISTED "İÇERİSİ"

                              
                   "İnterior" , 1896, 70.5x 75 cm, Tuval üzerine yağlıboya, d'Orsay Müzesi, Paris

Seyrekçe konumlandırılmış eşyalar pencereden süzülen yoğun güneş ışığıyla hafifçe aydınlatılmıştır.  Bağırmayan  renklerle odanın sadeliği güçlendirmiştir. Az eşya ve sadelik kompozisyona katkıda bulunmuştur. Kız vitrine sakince testi koyup işlerine devam edecektir. Bu huzur dolu dinginliği  iddialı hiçbir unsur bozmaz. 

Hafif ışıklarla aydınlanan iç mekanların resmedilmesine odaklanan Peter Vilhelm ,"Kopenhag İç Mekanlar Ekolü"ndendir ve yapıtlarında kadın figürü genelde önemli rol oynar. 

1861-19933 yıllarında Danimarka'da yaşamış ressamların önemli isimlerindendir.  Yapıtları Kopenhag'daki yaşam ifade eder.  Sessizlik, düzen, huzur resimlerinin temel konularındandır:


13 Ocak 2022 Perşembe

CARAVAGGİO "NARCİSSUS"

                                             110 x 92 cm,  Roma Ulusal Antik Sanatlar Müzesi

                        Caravaggio‘nun 1597’de başlayıp iki senede bitirdiği eseri “Narcissus“,


Narkissos, Yunan mitolojisinde suya yansıyan suretine âşık olup, aşkından ölerek nergise dönüşen bir gencin öyküsüdür

Liriope, nehir kıyılarında yetişen çiçeksiz çiçeğin adıdır ve  Roma mitine göre güzel bir su perisi olan Liriope'nin adından gelir. Güzel Liripoe, rüzgar tanrısı Cephisus‘a aşık olur ve aşkı karşılık bulur. Çift, birlikte olunca Liripoe hamile kalır ve Narcissus doğar. Küçük oğlanın kaderi, annesini endişelendirir ve tek oğlunun geleceğini öğrenmek için kör bir kahine gider. Kahin, Narcissus’un kendisini görmediği takdirde yaşamını sürdürebileceğini söyler.  Bunun ne anlama geldiği, ancak Narcissus kendini nehirde gördüğünde  anlaşılacaktır.

Kendini nehirde gördüğünde gördüğü güzelliğe hayran olan Narcissus‘un yavaş yavaş hareketsiz kalan bedeni, Nergis Çiçeği'ne dönüşür.

Narkissos’un Rönesans’tan sonraki dönemlerde görsel sanatlara daha farklı şekillerde yansımıştır. Caravaggio, Poussin, Moreau, Waterhouse, Turner, Dalí, Kusama gibi birçok sanatçı tarafından ele alınmış ve farklı şekillerde tasvir edilmiştir.

 Caravaggio'nun eserinde Narcissus‘un su birikintisinde yansıyan görüntüsüne hayranlıkla baktığını görürüz. İki eliyle destek alarak sudaki yansımaya bakan bu açık kahverengi başlı genç çocuk, 17 – 20 yaş erkek figürlerinin ideal görüntüsüdür.ve ünlü Romalı şair Ovidius tarafından anlatılan bir mitin bir yansımasıdır. Mit o zamana dek hiç bu şekilde ele alınıp tasvir edilmemiştir. Çünkü Caravaggio, tuval yüzeyini dolduracak şekilde görüntüsünü yansıtır. Resimde Narcissus, suya yansıyan sureti ile bir daire oluşturacak şekilde iki figürün birbiriyle kucaklaşarak bütünleşen şeklinde tasvir edilmiştir. Hafif yana eğilmiş bir şekilde sudaki suretine bakarken iki kolu üzerine yaslanmış duruşuyla hüzünlü ve melankolik hava yaratır.

 Figür tablo içerisinde o kadar baskındır ki daha önce gördüğümüz örneklerinde ve mitin geçtiği düşünülen doğa ile ilgili herhangi bir mekân betimlenmemiştir.

5 Aralık 2021 Pazar

MÜREKKEPHABER'DE YAYINLANAN KISA FİLM SÖYLEŞİLERİ "ÖZGÜR DERELİ"

 

Sizi tanıyabilir miyiz?


Özgür Dereli, 1972 de Giresun’un Bulancak ilçesinde dünyaya gelmişim. Yaklaşık 6 yıl Giresun’da yaşadıktan sonra Antalya’ya taşındık. Çocukluğum ve ilk yetişkinlik dönemim Antalya da geçti. 1987’de başladığım Tiyatro yolculuğum; 1991 de İstanbul’a gelip değerli ustam (huzur içinde uyusun) Cengiz Özyurt’un çocuk tiyatrosunda çalışmaya başlamamla ilk alın teriyle para kazanmama sebep oldu. Cengiz abi’nin en önemli özelliği kendisinin Türkiye ve Balkanlarda ödüller almış bir ilizyonist olması ve bu yeteneğini çocuk oyunlarıyla harmanlayıp ürünlerini bu şekilde sergiliyor olmasıydı. Kendisinin yanında yaklaşık iki yıl çalıştıktan sonra Antalya’ya Devlet Tiyatrosu açılacağını öğrendiğimde Antalya’ya gidip çalışmaya başlamak istediğimi Cengiz abiye söylediğimde onun cevabı;

_ Oğlum gitme burada kal Konservatuara burada hazırlan ben de sana el vereyim yeteneğini geliştir, benim yaşım ilerliyor sen de benim oğlum sayılırsın sen kaldığı yerden devam edersin, hem de eninde sonunda geleceğin yer burası…

Olmuştu. Ama ben inat edip 1993 yılında Antalya Devlet  Tiyatrosunda  Mustafa Avkıran, Mehmet Büyükağaoğlu, Zigrith Zeberich,den aldığımız oyunculuk, dans, diksiyon eğitimiyle 1993 ilk sezonunda Engin Cezzar’ın yöenettiği “ Bir Akdeniz Müzikali- Kadı” oyunuyla Devlet Tiyatrosu sahnesine adım atmış oldum. Ardından 1995 yılında Dokuz Eylül Üni. Güzel Sanatlar Fakültesi’nde oyunculuk eğitimime başlamış oldum. 1999 yılında okuldan mezun olduktan sonra Antalya’ya borcumu ödemek için Devlet Tiyatrosuna geri döndüm. Antalya’da 2003 yılına kadar çalıştım. Bu süreçte Akdeniz Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalışma fırsatım oldu. 2001 yılında mezun olduğum okulda yüksek lisans eğitimime başlasam da eğitimimi 17 yıl sonra 2018 yılında afla geri dönerek tamamlama fırsatını bulabildim. 2004 yılında Cengiz abinin söylediği gibi İstanbul’a taşındım. 2014 yılında başladığım İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda oyunculuk kariyerime devam etmekteyim.

Rol aldığınız kısa filmlerde oynamayı kabul etmenizdeki en önemli unsur neydi? Kısa filmlerde oyuncu olarak , oyuncu olarak  oyuncu olarak o filmde rol almanızı etkileyecek unsurlar neler? Kısa filmlerin oyuncu açısında uzun metrajdan bir farkı var mı?

Rol aldığım kısa filmlerde oynamayı kabul etmemde ki en önemli sebep (Mehmet Tığlı ile tanışana kadar) öğrenci filmlerine yardımcı olmak ama bir yandan da bu filmlerde oynarken kendi oyunculuk deneyimimi geliştirebilmekti.  Çünkü her ne kadarda kısa film olsa da sonuçta yapılan iş sinema filmiydi. Benim bu konuda en büyük şansım oynadığım kısa filmlerde başrol oynamamdı. İlla ki gelen senaryolarda seçici olmaya çalışıyordum. Bu tarz filmlerin çok fazla maddi bir karşılığı yoktur. Oyuncu ister istemez oynayacağı role odaklanıyor. Bu yüzden de ben şanslı bir oyuncuyum. Ne zaman Mehmet Tığlı ile çalışma fırsatı buldum o zaman anladım ki kısa filmlerin de uzun metrajlardan bir farkı yok. Tek fark çalışma süresi daha kısa. Mehmet Tığlı projeleri tam bir sanatsallık içerdiği için onun kısa film projeleri bana göre Türkiye de adı önemli yönetmenlerinin uzun metraj  projelerinden bir farkı olmadığını gösterdi.

Bana göre kısa film senaryoları basit ya da geçiştirilecek bir senaryo tipi değil. Uzun metraja göre senaryo konusunda işiniz daha zor. Çünkü uzun metrajda işlediğiniz konuyu ya da hikayeyi anlatma zamanlamanız, altını çizmek istediğiniz durum, oyuncunun rol yapma durumunu göz önünde bulundurduğunuzda bol minütajınız var. Fakat kısa filmde hikaye, rol yapma, konuyu anlatma zamanlamanız daha kısa olduğu için (filmin süresi bakımından) işiniz daha zor. Hikayenizi en kısa zamanda en iyi şekilde anlatmalısınız. Oyunculuğunuzu da en iyi şekilde, en iyi performansla göstermek durumunda olduğunuzdan kısa film çalışması daha zor gelmektedir bana.

Oyuncu seçimine gelince; Mehmet Tığlı ile “ Bir Vapur Masalı” filminde oyuncu olarak çalışma fırsatımın yanında diğer kısa filmlerinde hem “cast direkterü” hem de “oyunculuk koçluğu” yapmak şerefine erdim. Oyuncu seçimi gerçekten çok zor. Kısa filmde oyuncuyu popüler olduğu için seçme şansınız yok. Tek şansınız var “role uygunluk, en iyi performans, bu kısa süre içinde hikayenizi en iyi oynayacak oyuncu” bağlamında bu kişiyi bulmak. Yani kısa filmde en büyük belirleyiciniz role uygunluk ve liyakat. Kısa filmde oyuncu seçiminde popülist yaklaşımlar çeken yönetmen bakımından dezavantaj , ben bu oyuncuyu tanıyorum nasılsa yapar, oynar tadında yaklaşan yönetmen emin olun kaybeder. Çünkü bir kısa film çekiyorsanız ve filminizi yurt dışında festivallere yollamak istiyorsanız emin olun bizim ülkemizde ki gibi filmde kim oynamış diye bakmıyorlar. Film nasıl çekilmiş, hikaye nasıl dile getirilmiş, oyuncu performansı –kim olduğuna bakılmadan- konusunda değerlendiriliyor. Bir handikap da filmde popüler oyuncu varsa işinize çok karışıyor yönetmeni hafife alıp onun doğrultusunda hareket etmeyip filmi kendi oyunculuğu içinde evriltme durumuna giriyor, bir nevi yönetmeni olumsuz etkileyebiliyorlar.

Oyuncu olarak kısa film çekimleri sırasında yaşadığınız zorluklar oluyor mu?

Oyuncu olarak böyle bir zorlukla karşılaşmadım. Aslında zorlukla karşılaşmak sizin beklentilerinizle alakalı. İşin özü kısa filmde size “ aşk bahçesi vaat edilmiyor”

Türkiye’de ve dünyada kısa filme bakışı oyuncu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Oyuncu bakımından Türkiye de kısa filmlere bakış açısı çok fazla hafife alınmış durumda. Yani basit karşılanıyor. Oyuncu adına kısa film kültürümüz yok maalesef. Bunun nedeni kısa film dediğimizde öğrenci filmi diye bakılmakta bu nedenle kısa film hafife alınmakta. Dünya da ise kısa film tam anlamıyla bir sanat mantığında görüldüğünden oyuncu gözünde bir uzun metraj neyse kısa film de aynı şekilde görülmekte.

Türkiye’de kısa film bazı yönetmenler açısından uzun metraj için bir basamak olarak değerlendiriliyor. Oyuncular açısından böyle bir değerlendirme söz konusu olabilir mi?

Kısa film bende bir oyuncu olduğum için hiçbir zaman uzun metraja yükselme basamağı olarak görülemez. Çünkü ikisi de bambaşka tarzlar. Evet kısa film oyunculuğu diye bir tarz ya da oyunculuk yaklaşımı olmamasına karşın ikisi de farklı tarzlar oyunculuk adına benim için.

SON OLARAK:

Mehmet hoca benim kısa filme bakış açımı değiştirmekle kalmadı oyunculuk bakış açımı, oyuncu yaklaşımımı da olumlu yönde etkileyerek bunu bir üst seviyeye taşıdı. “Bir vapur masalı” filmi ile ABD den iki tane en iyi erkek ödülü alma fırsatım oldu. Bu aldığım ödüller benim oyunculuk bakış açımda “ oyuncunun ne söylediği değil rolünü ciddiye alıp nasıl performans gösterdiği”  değişmesine katkı sağladı. Bunun nedeni oyuncular genel olarak  tiyatroda ya da filmde metne bakarak ne kadar repliğim var diye bakarlar, replik az ise bu onun performansını olumsuz yönde etkilemektedir. Ama bir oyuncu bilmelidir ki hikayede ne kadar kilit noktası olduğu. Seyirci ne kadar çok replik söylendiğini izlemez düğüm noktalarını, hikayenin açarlarını ve onu etkileyecek duygularına hitap edecek en ufak bir tebessümden etkilenir.                                            

              

MÜREKKEPHABER'DE YAYINLANAN KISA FİLM SÖYLEŞİLERİ "BÜLENT ÇOLAK"

 

                                                    



-Sizi tanıyabilir miyiz?

İstanbul doğumluyum. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde Sosyal Bilimler okudum. Lise yıllarında Kartal Sanat Tiyatrosu’nda başladı oyunculukla yolculuğum ve sinema, tiyatro, dizi olarak yoğun şekilde devam etmekte. Ben, oyunculuk yaparak kendi hikayemi anlatmaya çalışan biriyim diyebilirim aslında.

-“Sonsuz” kısa filmi üzerinden sorarsam, kısa filmde oynamayı kabul etmenizdeki en önemli unsur neydi?

Senaryoyu beğendim öncelikle.  Sonrasında yönetmenle buluştum, konuştum. Benim önceliğim yönetmene inanmam, onun dünyasına inanman. Bu filmde de Murat’a inandım (Murat Çetinkaya). Yazar ve yönetmen her kimse onunla baktığımızın yönün aynı olması benim için belirleyici nokta. Farklı pencerelerden baksak da manzaramız aynı ise  o zaman güzel oluyor yaptığınız iş.  Farsça’da bir deyim vardır. “Nazarın neyse manzaranda o olur.” Nazar, bakış açısı, manzarada, baktığın yer. Çok sinema bir cümle benim için.  Bir anlamda sinemanın tanımı. Yönetmenle de “Sonsuz” üzerinden Murat ile böyle kesişme oldu.  İyi hazırlanmıştı, projesine çok hakimdi. Böyle olunca da o filmde oynamamak hepimize haksızlık olurdu.

Sizin önceliğiniz hikâye ve yönetmene inanmak  diyebiliriz değil mi?

 Tabi ki  az önce de söylediğim gibi önceliğim  yönetmenle aynı manzaraya bakmak, hikayeye inanmak.

-“Kısa Film Söyleşileri” serisini hazırlarken yönetmenlere ortak olarak yönelttiğim sorulardan biri de “oyuncu seçimlerinde iş kısa film olunca zorluk çıkıyor mu, idi. Siz ne düşünüyorsunuz kısa film senaryoları gelince oyuncu olarak?

Ben yıllar önce öğrenci filmlerinde de oynadım, kısa filmlerde de rol aldım, şimdi 40’lı yaşlarımın başındayım kısa filmlerde halen rol alıyorum. Bu demek oluyor ki bu benim için amatör bir eylem değildi, devam eden bir aşk. Amatör’de adı üzerinde Amor’dan geliyor aşkla yapmak demek. Profesyonel’de Romalı askerler paralı asker demek. Yani amatör ruhlu profesyonel oradan geliyor. Amatör aşkla yapmak. İşini aşkla yapan profesyonel manasında. Durum böyle olunca yollar kesişiyor ve uzun metraj veya kısa film fark etmiyor oyuncu olarak.

Kısa filmi şöyle de düşünebiliriz.  Maraton koşarsınız ama oyuncu olarak 100 metrede de kendinizi denemek isteyebilirsiniz. Bu oyuncu olarak bakışınız ile alakalı aslında. Aktör olarak kendimi de sınamak istiyorum aslında ve senaryo - yönetmenle aynı payda da buluşunca güzel işler ortaya çıkıyor.

Kısa filmi hikaye gibi de görebilir miyiz, uzun metraj- kısa film, roman- hikaye gibi bir benzetme yapabilir miyiz?

  Evet, kısa filmi hikâye gibi görebiliriz aslında  çok daha arı, duru ve yoğunluklu.  Edebiyattan sinema uyarladığımızda uzun ve kısa hikayeler aslında. Katmanlı bir uzun metraj içinde  çok katmanlı duygu durumları ya da popüler deyimiyle  video klip sahneler olabilir. Kısa filmde başka deneyimlerle oyunculuk alanında farklı deneyimler yaşayabilirsiniz bu anlamda ama  sistem açısından bakınca da  bu çok başarılı kısa film olsa da oyuncu olarak kariyerinize etkisi olmuyor.

-Türkiye’de kısa film  bazı yönetmenler açısından uzun metraj için bir basamak olarak değerlendirilebiliyor. Oyuncular açısından da böyle bir değerlendirme söz konusu olabilir mi?

Benim için uzun metraj için bir basamak değil.  Uzun metrajın bütçesel bir yönü olabilir tabii. Uzun metraj olunca bütçe de büyüyor. Ülkemizde kısa filmler çoğunlukla yönetmenin ve güvendiği birkaç ekip arkadaşının kısıtlı zaman ve koşullar altında gönüllü çalışması ile gerçekleşiyor. Ama oyuncu açısından kariyer üzerine çok odaklanmak bir oyuncuyu kendini keşiften uzaklaştırır. Oyuncunun kör noktasıdır kariyer bence. Kariyere takılırsanız kör olursunuz, kesmez olursunuz.  Bağımsız bir şekilde yol almak lazım. Ben uzun metraj veya kısa film olarak düşünmüyorum.  “Bu maceranın, hikâyenin içinde olmak istiyorum” diye bakıyorum. Bu bana keyif veriyor. Oynamadığım bir rol var orada.  Bazen hikâyenin çatısı eksik olabiliyor ama rol çok etkileyici oluyor ama ben onu deneyimlemek istiyorum. Bile isteye hata yapıyorum orada.

Sizin oyuncu olarak kısa film sektöründe olumsuz olarak deneyimleriniz var mı?

Başta da söylediğim gibi ben  oyunculuk yaparak kendi hikayemi anlatmaya çalışıyorum. Bu yolda da tabi ki karşılaştığım olumlu veya olumsuz pek çok durum oluyor. İnsan riyakar bir varlık.  Bana göre sanatın  kendisi insanın  komplekslerden  arınmak için çok güzel bir soyutlama. Hepimizin kompleksleri var ve insan olma sürecinde  bu farkındalığı taşıyabiliyorsak  ne mutlu bize. En azından farkındayız ve sanatımız  icra ederek komplekslerimizden  arınıyoruz, kendi hikayemizi anlatmaya çalışıyoruz.

Filmin sonunda da çalışmayı elimizde cd veya link  görmek istiyoruz, arşiv açısından olsun, kendi performansımızı değerlendirmek açısından, en azından verdiğimiz emeğe saygı olarak.

Yıllar evvel evimi taşıyacağım gün yine kısa film çekilecek ve yönetmenin başka günü yok. Ben o günümün %75’inde Beylikdüzü’nde filmde çalıştım. Ben evimde olamadığım için  taşınırken sorun  yaşandı. Sonuçta filmde beklediğim gibi çıkmadı, kurguda başarılı değildi. Oyuncu olarak  ben işe büyük bir aşkla baktım, üzerime düşeni yaptım ama filmin cd si elime bile geçmedi.

Bu sorun daha önceleri sık oluyordu, şimdi o kadar yaşanmıyor.  Onu da şöyle düşünüyorum,  yönetmen açısından iyi bir iş ortaya çıkmayınca geri dönüş yapmak istemiyorlar oyuncuya ama ben oyuncu olarak çalışmanın sonunda yönetmen açısından iyi de olsa kötü de olsa o çalışmanın  bir şekilde elimde olmasını istiyorum.  

30 Ekim 2021 Cumartesi

HAFTANIN RESMİ - "KİTAP OKUYAN KADIN" Will Barnet


                                        1965, tuval üzerine yağlıboya, 114x88 cm, özel koleksiyon

Barnet'in en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilen "Kitap Okuyan Kadın, eşi Elena'nın kedileri ile yaptığı çalışmadır. 

Barnet, Bostaon'da sanat almış ve çocukluğunda evlerinin deposunu atölyeye çevirip orada  başta Rembrandt olmak üzere ressamları taklit etmiş, ailesinin ve evdeki kedilerin çizimlerini yapmış. 

Resimlerindeki kuvvetli etkiyi, özneleri yatay ve dikey olarak yan yana koyarak ve koyu ve düz renkli şekilleri birleştirerek bir kompozisyon yaratarak başarmıştır. 

4 Ekim 2021 Pazartesi

HAFTANIN RESMİ - "SABAH SAATİ" Moritz Ludwing von Schwind

                                                               

/
                      "Sabah Saati", tuval üzerine yağlıboya, 1858, 34x40cm, Schack Galeri, Almanya

Viyana doğumlu Moritz, daha çok Orta Çağ dönemine ait tarihi konuları, peri masalları betimlemeleri ve freskleriyle tanınır. Edebi yapıtlar ilham kaynağıdır. Yakın dostu besteci Franz Schubert'in  müziğini de tuvale aktarmıştı. "Sabah Saati" konu itibari ile diğer yapıtlarından farklıdır ve kamuya açmadığı kendisi için yaptığı çalışmalara yoğunlaştığı bir dönemde yaptığı eserdir.  Resim 19. yüzyılda yapılan resimlerden en önemli farkı, kadının etek boyunun ayak bileğinin oldukça üstünde olmasıdır.